10 Temmuz 'Kaç Kaç'günü
Mondros ve Sevr Antlaşmalarından sonra, 1915'te tehcir edilen Ermeniler kitleler halinde geri dönmeye başlamıştı. Fransızların; Adana, Antep ve Maraş havalisini işgal etmesiyle Ermenilerin iyice zıvanadan çıktıları, Fransız üniforması giyerek işgal güçlerine katıldıkları biliniyor. Tehcir sonrası Adana'ya dönenler resmi kaynaklara göre 150 bin ile 200 bin arasında. Antep'te başlayan direniş üzerine Adana'ya geri çekilen Fransızlar, Antep ve Maraş'tan getirdikleri 15 bin Ermeni'yi de bu ile yerleştirdiler. Naylon olarak kurdukları "Klikya Büyük Ermenistan Devleti" ne Kayseri, Niğde, Konya'dan 30 bin civarında Rum'un katıldığı kayıtlara geçmişti. Dolayısıyla Adana'da 250 bin civarında, Türklerden intikam alma ateşiyle yanan canavarlar ordusu oluşmuştu. İlan ettikleri Klikya devleti içerisinde Hoca Fettullah Çiftliğinde konuşlanmış Asuri'lere de "özerk bölge" hakkı tanımışlardı. Klikya'nın Cumhurbaşkanı Damatyan, Başbakanı da Şişmanyan'dı. 10 Temmuz 1920'de gemi azıya alan Ermeniler, Şişmanyan hükümetinin karargahı olan Abidinpaşa Caddesi'ndeki Büyük Kilise ve Kasaplar Hali arkasındaki Asurin kilisesinde silahlanmış çeteleri tüm şehre dağıttılar. Başlarında Emniyet Müdür Yardımcısı ve Ermeni Taşnak Komite Başkanı Vahan Porsumyan, Dr. Cigeryan, Garabet Gülbekyan, Agop Çengelyan, Mihran Paskalyan, Artin Keklikyan, Asuri Papazı Şakkal, Av. Yuvanaki, Polis Müdür Muavini Dikran Pastırmacıyan gibi isimlerin bulunduğu katiller ordusu "Yaşasın Büyük Ermenistan" bağrışmalarıyla silahlarını ateşlediler. Taşköprü, Kalekapısı, Hükümet Konağındaki Türklere "Daha ne duruyorsunuz.. Buraları bize büyük devletler verdi, gidin artık.. Biz Ermenistan'ı kurduk" diyerek katliama giriştiler. Kaçanlar Fransız ordusundaki Tunuslu askerlerin bulunduğu Taşkaral semtine doğru gidiyordu. Müslüman Tunuslu askerler Türklerin kaçışına izin veriyor, Adana'dan Develi istikametine gidişlerine göz yumuyordu. O yılların genç gazetecisi Abdülgani Girici'nin yazdıklarını Türk Tarih Kurumu yıllar önce "1920 Adana Ermeni Mezalimi Hatıraları" kitabında yayınlamış. Bizim Kayseri'de Türk ailelerin evlerinde yüz yıldır Ermeni vahşeti dilden dile, nesilden nesile anlatılır. Adana'dan Kayseri istikametine kaçış kolay değil. Toros dağlarını aşıp Develi'ye ulaşana kadar binlerce insanımızı kaybetmişiz. Tehcir'den sonra dönenlerin bazıları işgalci Fransızlara güvenerek "Tehcir sırasında bana olan borcunu ödemedin" iddiasıyla iki yalancı şahit bulup, sözde Klikya Hükümetinin binası olan Şişmanyan Kilisesine götürdükleri Türkleri işkencelerle öldürmüşlerdir. Osmanlı'nın iktidardaki hükümeti olan "Hürriyet ve İtilaf Partisi" nin sorumlusu ve Adana Valisi Hafız Mahmut gelişmeleri rahatlıkla seyrederken mezalime isyan eden İran Konsolosu Asafhan ve İspanyol Konsolosu Mösyö Köten olmuş. Kayıtlarda İran Konsolosu Asafhan'ın Fransız İşgal Valisi Bremond'a "Sen Fransız askeri değil Ermenisin!" diye yüzlerce insanın huzurunda bağırdığı da yazılı. Fransız ve Ermenilerle iş birliğinde beis görmeyen Adana Valisi Hafız Mahmut'un olaylarda ölenlerin Türk olmasına rağmen gazetelerde Ermenilere taziyede bulunan açıklamaları, günümüzle neredeyse bire bir örtüşüyor.
10 Temmuz 1920'deki bu acı günden sonra Adana ve Kayseri'de her yıl "Kaç Kaç Günü" tertiplenerek yaşananlar anılmış. 1950'den sonra resmi olarak yapılmamışsa da küçük gruplar halinde anma devam etmiş. 2005 itibarıyla Kayseri'de gönüllü kuruluşlar, Ticaret Odası, vakıf, sendika ve dernekler 10 Temmuz'da onbinleri yürütüp Hunat Camisi'nde mevlitler tertip ediyordu. Bir çoğuna davet edildim, ailece katıldıklarımız oldu. 2008'de başlayan Ergenekon tertipleriyle beraber katılım azalmaya başlamıştı. "Aman hükümet yanlış anlar da bizi de tutuklarlar" korkusu ciddi zemin buldu. Bazı kuruluşlar sessiz sedasız desteklerini çekti. Bu yıl ise Ramazan bahane edildi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden dem vuruldu. Katılımın çok az olacağı endişesiyle on yıldır bu işe emek verenler göz yaşları arasında "Kaç Kaç Günü" nü ileri bir tarihe ertelediler. Memleketim Kayseri için üzücü bir olay. Ama kos koca ülkenin Başbakanı 24 Nisan'da Ermenilere "taziye" mesajı verirse olacağı buydu demeden de kendimi alamadım. "Ferman padişahınsa dağlar bizim" demiş hemşehrim Dadaloğlu.. Kayseri'de yasaklanan Erciyes Zafer Kurultayı'nı inadına nasıl yapıyorsak "Kaç Kaç Günü" nü de gerçekleştireceğiz.