10 Kasım’ın düşündürdükleri...
Onbir yıldır karabasan gibi çöktüler yurdumuzun üzerine. Cumhuriyetimizin değerlerini yok edebilmek için her şeyi yaptılar. 90 yıllık mal varlıklarımızdan satmadıklarını bırakmadılar. On yılda 90 yıllık borcun üç katını borçlandılar. Demirel’i, Özal’ı mumla arar hale getirdiler hepimizi. Kendi burjuvazilerini yaratma adına türedi holdingler oluşturup milyar dolarlık servetlerin üzerine çöreklendiler. Haklarını yemeyelim bu on bir yıl içinde “Helal olsun! İyi yaptılar...” diyebileceğimiz olağanüstü başarıya da imza attılar. Düğünde; cenazede, bayramda seyranda bir araya gelmeyecek insanları buluşturmayı başardılar. Bir dönem aralarına kan davası girmiş toplulukları aynı ortamda bir araya getirdiler. İdeolojik dogmaların yıkılmasında baş rolü oynadılar. Liderlik arayışına son verme çabalarında katalizör görevi yaptılar. Futbol takımı tutar gibi partizanlığın sona erdirilmesindeki üstün hizmetlerini inkar etmeyelim. Doğa sevgisini hatırlattılar, ağaçta birleştirip, Gezi’de buluşturdular. TOMA’ların tazyikli suları altında beraber ıslanmamızın vesilesi oldular. Biber gazlarıyla aynı havayı solumamızdaki katkılarını, kafamıza, gözümüze inen copların ortak acılarını inkar edecek değiliz.
Kızlı-erkekli, el ele yürüyüşümüzü sağlarken, bize aşkı hatırlatanlara minnettarız. Dünyanın hiç bir yerinde aynı özlemin kavşağında milyonlar buluşamaz... Çocuklarımız için ders zorunluluğu, velilerimize angarya yükü, siyasiler ve bürokratlar için protokolün ötesine gitmeyen “Milli Günlerimizde” bizi “Milliliğe” ittikleri için müteşekkiriz... 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim ve 10 Kasım’ın gerçekteki anlamlarını kavrayabilmemizi son yıllarda onlara borçluyuz. Sustukça sıranın bizlere gelebileceği ihtimalini onlar yüzünden anladık. Direnirken, saflarımızda ayrım yapmamayı onlar öğretti. Birleşe birleşe kazanacağımızı kanıtladılar. Ötekileştirdiler sürekli... “Bi taraf olan bertaraf olur” şantajları ile boyun eğdirmeye kalkışınca baş kaldırmamızı sağladılar. Bir nevi derin uykulardan uyandırdılar bizi... Hasretimizi kamçıladılar... Yerli olduğumuzu, yerliliğin bir nevi emperyalizme karşı direnç olduğunu vurgulattılar... Bu toprakların gerçek sahiplerinin bizler oluşunu anımsattılar. Asla kir tutmayan bu topraklarda binlerce yıldır tutunabilmenin bedelini nasıl ödediğimizi, gerekirse yeniden ödeyebileceğimizin bilincine varmamızda köprü oldular. Sağ olsunlar... Ücretsiz otobüs, vapur, metrolarla taşıyamadıklarını, döner-ekmek-ayran kumanyasıyla doyuramadıklarını, tabanvayla, aç-susuz bir araya getirdiler ya helal olsun onlara... Bizi Atatürk’te birleştirdiler... Dahası var mı?
Geçtiğimiz yıl 10 Kasım’da Gazi’nin huzurunda olanlardanım. 413.568 kişiyle beraber. Bu yıl 29 Ekim’de resmi rakamlara göre 438 bin 451 kişiyle varmışız Anıtkabir’e... Bu yıl yani bir kaç gün önce 1 milyon 89 bin 615 kişiyle “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diye haykırmışız. İleri demokrasiye terfi edince asker de hükümetin memuru oldu ya... Umumi kurmay heyetinin resmi rakamıdır 1 milyon 89 bin 615... Şüphemiz yok. Anıtkabir girişlerindeki turnikelerden geçen rakam doğrudur. Lakin Ata’nın huzuruna akan insan seli sadece turnikelerden değil, duvarların üzerinden, çimlere basarak da girdi ’Arslanlı Yol’a... Bir nevi sırasını beklemeyenler korsan olarak girdi Gazi’nin kabrine... Tarihinde ilk kez saat 21:00’e kadar açık tutulan ziyaretçi sayısını çarpın iki ile... Tıpkı 29 Ekim’de olduğu gibi, 10 Kasım’da da değerli ağabeyim Nihat Genç, yürekli ablam Müyesser Yıldız ile beraber turnikeler yerine hemen yanındaki çimlerin üzerinden girebildik Anıtkabir’e... Saatler henüz 12:00 iken Nihat Genç “Bir milyon” demişti muhteşem topluluk için... Anıtkabirin resmi görevlileri “Sabaha kadar izin versek ziyaretçi bitmeyecekti” diye özetledi vaziyeti...