Yüreğimizdeki yara; Necip Hablemitoğlu...
Necip kardeşim, akıllı ve yüksek sezgiliydi. Ben 1980'lerde Ankara Üniversitesi'nde Yüksek Lisans'ımı yaparken, o da sanırım Doktora çalışması yapıyordu. Bir gün bana öfkeyle "Ağabey, Fetullah'a Türk Dünyası'na hizmet ödülü verdiler" dedi. Ben "ne var bunda?" dedim. Necip, pekiştirerek "Hayır ağabey, o adam bir felâket!" dedi. (O hain gerçekten de felâketimiz oldu.) 1980'lerde Fetullah'a ödül veren de maalesef bir köklü dernekti... Ve Necip haklı çıktı. Fetullah'ın hainliğini o yıllarda anlamıştı!
Sevgili okuyucum; şimdi size, gönül insanı, eski gazeteci sevgili Salim Taşçı'nın Necip Hablemitoğlu ile ilgili maceralı yazısını sunacağım. Buyurun efendim; okuyalım...
"Tarihçi-yazar, Türkiye ve Atatürk sevdalısı, gözü pek; eğilmeyen, bükülmeyen, doğru bildiği yoldan şaşmayan, bu yürekli Türk evladı, Necip Hablemitoğlu 18 Aralık 2002 tarihinde, evinin önünde karanlık ellerce katledildi... Katil veya katilleri bulunamadı! Birtakım örgüt adları failleridir diye ortaya atıldı. Hedef şaşırtma yerini bulmuş olacak ki, o tarihten günümüze, failler hâlâ bulunamadı! Allah kimseyi sahipsiz bırakmasın. Gönül isterdi ki, demokratik kuruluşlar, sivil toplum örgütleri -bir biçimde- işin takipçisi olmuş olsalardı; ama olmadılar!
Ve iş başa düştü... O günlerde tepkiler çığ gibi olur, diye bekledim... Ama kimse de ses yok! "Vah vah" sözcüklerinin dışında, ne bir eylem, ne de işin peşini kovalayanlar var...
Bir kış günü karar verdim. Madem öyle 'sen bir tepki ver' dedim, kendi kendime ve tabelacı bir arkadaşı gece aradım. 12 saat içerisinde, Kuva-yi Milliye-Necip Hablemitoğlu Caddesi ibareli 20 adet levha hazırlamasını söyledim. Ertesi gece bu levhaları alıp, Konrad Adenauer-Caddesi'ne giderek tek başıma Konrad Adenauer levhalarını indirdim, Kuva-yı Milliye-Necip Hablemitoğlu levhalarını astım! İşlem altı saat sürdü, gecenin ayazı iliklere işliyordu. Değil üşümek, bu eylemi yapmak için her tür tehlikeyi göze almıştım. Neden Konrad Adenauer Caddesi? derseniz, Necip'in failleri arasında Alman vakıflarının adı da çokça geçiyordu...
Bu eylem Star gazetesinde ünlü gazeteci kardeşim Saygı Öztürk imzasıyla birinci sayfada kapak oldu. Hakkımda davalar açıldı. Eh, bu memlekette hâkimler de var; ve neticesinde davalar beraatla sonuçlandı. Beraat kararında hâkimin şu cümlesi altın yaldızla çerçeveletip asılır cinstendi. "Emperyalist güçler de zamanında Türkiye'ye bu yollarla girmişlerdi" dedi. Böyle yürekli, bilinçli, yurtsever hâkimler Adalet mekanizmasının yüz aklarıdır. Ancak bir başka dava gıyabımda görülüyordu. O dava da "Belediye levhasını kirletmekten" -eski parayla- '529 milyon lira' maddi ceza veriliyor. Oysa ki söktüğüm levhaları bir çuvala koyup, Belediyenin ilgili müdürlüğüne zabıtla teslim etmiştim. Maddi ceza hiç önemli değildir. Yüreğimi acıtan o 'kirletti' denilen levha, ay yıldızlı Kuva-yi Milliye-Necip Hablemitoğlu ibarelidir. Eh ne yapalım o da, o kararı verenin görüşüdür. Gönül isterdi ki, çok kişi tepki versin; bu vatan evladının kanı yerde kalmasın istedim.
Ben merhum Hablemitoğlu'yla hiç karşılaşmadım. Kıymetli arkadaşım gazeteci-yazar Mevlüt Uluğtekin Yılmaz'ın anlatımları ve kitaplarından tanıdım. Mücadelesini, dik duruşunu, vatanseverliğini dinleyip, okudukça şahit oldum.
Merhumun dosyasının yeniden açılmış olması, sevindiricidir. İnşallah fail ve faillere ulaşılır. Bu hususta kurulacak bir tim, istihbari bilgiler ışığında, olayın üstüne derinlemesine gittikleri takdirde, 'faili meçhul' cümlesi hükümsüz kalır. Bu nasıl iştir ki, bir kişi güpegündüz evinin önünde vuruluyor ve failleri bugüne kadar bulunamıyor? Savcılara, Emniyet'e 'Allah rızası için bu olayın üstüne eğilin' temennisinden başka elimizden gelen bir şey yoktur. İnşallah adalet bir gün yerini bulur."
Evet, Sevgili Salim Taşçı gibi, bizim de temennimiz odur!
Saygıdeğer eşleri Şengül Hablemitoğlu'na, gözbebeğimiz yavruları Kanije ve Uyvar'ımıza uzun ömürler diliyorum.
O hainler bulunacak; kahraman kardeşimin kanı yerde kalmayacak!
Esen kalın efendim.