Yeni “Anayasa” dan herkes dersini almalı!
Her ne kadar, “vahim” diye adlandırılabilecek gelişmeler, şimdilik “buzdolabı” na konup dondurulmuş gibi gözüküyorsa da, her kesimde “gerginlik” ne yazık ki, hükmünü icra ediyor.
Zaten dıştan “tehlikeli” ve “yıkıcı” çembere alınan Türkiye, şimdi gerçekten de böylesi bir “kargaşa” içinde, panik yaşanmıyorsa, bunu Türkiye Cumhuriyeti’nin sağlam temellerine ve milletin sarsılmaz sağduyusuna bağlamak gerekiyor.
Uçurumun kenarındaki bir Türkiye’de yaşananlardan herkese, ama her çevreye, her kuruma, her kuruluşa, her siyasi partiye, her örgüte ve her bireye büyük sorumluluklar düşüyor.
Her şeyden önce büyük derslerin alınması icap ediyor.
Aziz vatanımız, bundan daha fazla kargaşayı taşıyamaz bir görünüm veriyor.
İçinde bulunulan süreçte, her ne pahasına olursa olsun mutabakatın sağlanması bekleniyor.
Geniş halk toplulukları, kim sebep olursa olsun, kargaşayı, şiddeti istemiyor.
Üstelik, Cumhuriyet’in hiçbir ilkesinden “zerre” kadar “taviz” verilmemesi de, millet çoğunluğunun “ortak paydası” konumunu muhafaza ediyor.
Sessizliğin ruhunda, her şeyden önce Cumhuriyet ilkelerinin korunması yatıyor.
Bu ruh gittikçe partiler üstü bir kimlik kazanıyor.
Başta AKP ve ana muhalefet partisi CHP olmak üzere, her kurum ve kuruluş, örgüt veya birey için “son pişmanlık” zamanını tüketmemek gerekiyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, yeni anayasanın “huzur” ve “sükûn” içinde gerçekleştirilmesi kaçınılmaz bir koşul olarak görünüyor.
Yeri gelmişken, ülkemizin böyle “hassas” duruma sürüklenmesinde, dış mihrakların büyük rol oynadığının herkes tarafından “kabul” edildiğini de belirtmemiz önem taşıyor.
Bir politikacının, isteyerek veya istemeyerek ülkenin siyasi kaderini sarsmış olmasının “vebali” ni silmek zor görünüyor.
Tarih böylesi hata veya gafletleri asla affetmiyor.
Her şeye rağmen, Yüce Türk Milleti, gelinen sürecin bilinci içinde, “milli irade”yi gerçekleştirmek üzere, yeni anayasayı ve dolayısıyla referandumu
bekliyor.
Necdet Sevinç için, “destan” gerekiyor !
“Yaprak dökümü” değil bu... Yüreklerden “şerha şerha” kopan damarcıklar sanki...
Ve damarcıklar çoğaldıkça, yüreklerin ezilişi, büzülüşü ve nihayet “yumruk” gibi taşlaşması...
Aslında, “ölüm” bütün insanlar için tecelli ediyor.
Fakat ne var ki, arka arkaya yitirilen yiğitler, arkadaşlar, meslektaşlar ve ağabeyler yumruğu daha da granitleştiriyor.
Son bir-iki ayda, arka arkaya ebediyete göç eden isimler, insanı sanki eritiyor.
Gerçekten de, Doğan Katırcıoğlu, Nilüfer Yalçın ve Behiç Kılıç’tan sonra Ali İhsan Göğüş’ün ve Necdet Sevinç’in Hakk’a yürüyüşlerine kim bilir daha nice dostlar katılmak mertebesini bekliyor.
İnşallah, Rahmeti rahman hepsine nasip olmuştur.
Tümü için çok güzel şeyler söylendi, yazıldı, bizim ekleyeceğimiz biraz geç kalınmış olsa bile, perişan birkaç satırdan ileri gitmiyor.
Necdet Sevinç için gerçekten de, “ağıt” yetmiyor, destan yazmak gerekiyor.
Öyle bir destan ki, çoğu meşakkatle, şefkatle, sevgiyle ve inançla dopdolu satırları kapsıyor.
Öyle bir destan ki, mertlik, cesur yüreklilik ve metanetle örülmüş hasretleri taşıyor.
Ne güzel, ne anlamlı demiş Selcan Taşcı:
“Yıldızlar yağıyor kara toprağa”