Ya sev, ya terk et
Akşam haberlerde İskenderun Belediye Başkanını dinledim. Adamın şehir sokaklarına astırdığı “Ya sev, ya terk et” afişi özellikle Türkiye’nin parçalanmasından yana olanları rahatsız etmiş. Kanal D’de haber sunan Mehmet Ali Birand, buna itiraz ediyor ve adamın verdiği yanıtı anlamak istemiyor.
Bence bu belediye başkanı MHP’nin bile gösteremediği yürekliliği göstermiş durumda. Türkiye parçalanıyor ama ne hikmetse bu parçalanmada katkısı bulunanlar, artık itirazı bile kabullenmek istemiyor. Hele hele yayınladığı haber bülteninde son AB raporunda “PKK’ya AB tavır aldı” lafını nasıl da utanmadan edebiliyorlar.
Daha 15 gün önce PKK’nın siyasi kanadı gibi hareket eden Meclis’teki DTP, aralarına Interpol tarafından aranan bir teröristi de alarak Brüksel’de AB resmi binasında Türkiye’nin parçalanması ile ilgili toplantılar düzenlemedi mi? AB tarafından yayınlanan yeni Türkiye raporunun daha mürekkebi bile kurumadı, yayınlanalı bir gün bile olmadı. Herhalde gözler yeşil dolar veya euro dışındaki sözleri rapor içinde görmüyor. Onlar mandacılar.
Mandacılar dedim de aklıma geldi. Bu tür karakter fukaralarının sırtında yumurta küfesi olmadığı için çok çabuk taraf değiştirirler. Bundan daha beş altı yıl önce “Amerika’nın şahinleri” diye bilinen Wolfowitzlerin, Perle’lerin, Bush takımın eteğine takılanlar şimdilerde Washington’da Obama takımının peşinde ve aniden hepsi de Obamacı oldu.
Daha önce de bu takımların Türkiye’deki iktidar değişimlerinde baştakinin peşine nasıl takıldıklarına ve birinden ayrılırken ötekine geçişte eskisini nasıl kötülediklerine çok tanık olmuştum. Ama bu son dönemde izlediğim geçişteki taraf değiştirmede yaşadıkları hız beni bile şaşırttı. Hâlâ birileri oturmuş Türkiye parçalanırken, entel dantel takılıyor. Ayıp beyler, başkalarına ahlak dersi verenlerin önce kendilerinin ahlaklı olması gerekmez mi?
Adam cahil. Adam dünyadan habersiz, hem de bilgisizliğini kabullenmeyen bir kişi. Türkiye tarihinde yaşamadığı boyutta siyasi bir soygun yaşıyor. Kömürmüş, pazar parasıymış, erzak poşetiymiş bunlar ufak işler, büyük hırsızlıkları örtbas edebilmek için vatandaşa bizim cebimizden verilen rüşvet. Onlar rüşvet vermeye, halk da bu rüşvetle geleceğini satmaya alıştı. Biz yarınlar için değil, bugünü geçiştirmeye çalışıyoruz.
Siyaset sahnesine bakıyorsunuz, Atatürk’ün kurduğu parti, onun devrimlerinin en temel taşını oy avcılığı için satmaya hazır. Ötekisi meydanlarda ip atıp, arkasından Atatürk’ün köşküne ona ters düşen bir politikacının çıkmasına omuz verdi. Şimdilerde gene bir şeyler söyleyip duruyor. Eriyen oyları da kaç kişiyi kandırdığını kanıtlıyor. Türk halkının kaderi ampul iktidarının karşısında adam gibi bir muhalefet bulamaması.
Türkiye; daha önce de yazdığım gibi, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kararlı ve vatansever tutumları nedeniyle yırtıp attığı Sevr’in koşullarına şimdilerde kolu bükülerek uygulamaya konuluyor. Türk halkının ülkesi ve toprakları üzerinde, ne olduğu anlaşılamayan planlar programlar yapılıyor. Belli ki bu planlar acilen ortaya çıkan değil, uzun süredir kotarılan aşama aşama yürürlüğe konulan bir şey.
Bundan beş yıl önce Washington’da savunduğu tezleri bugün eleştiren bir Amerikalı istihbaratçının başına taş mı düştü de fikrini değiştirdiğine inanıyorsunuz? Hayır, efendim hayır. Bir süredir yetiştirdikleri kişileri Türkiye’nin başına geçirdikleri gibi. Aynı Afganistan Devlet Başkanlığına getirdikleri Karzai veya Irak’ta işbaşına getirdikleri Pentagon yevmiyeli elemanlar gibi.
İşte bu nedenle bırakın ucuz ayak oyunlarını. Artık bıçağı gırtlağımıza dayadılar. Ya onlar bizim boğazımızı kesecek ya da biz ellerindeki bıçağı alacağız. İşte bu nedenle ben de aynı İskenderun belediye başkanı gibi bağırıyorum, “Ya sev, ya terk et”.