Vatanseverlere vefa vatana vefadır

Kendisini vatanına adamış emekli gazi bir albayın intiharı beni çıldırttı. Ardından yapılan acaba öldürüldü mü ya da Ergenekon mu susturdu şeklinde yayılmaya çalışılan söylentiler, bir vatanseverin hiç hak etmediği muameleydi. Bence kendileri onursuz olanlar herkesi de kendileri gibi sanıyorlar. Vatanını savunmak için canını veren ve vermeye hazır olanlara böyle saldırırsanız, zamanı gelince vatanı savunacak kahramanları zor bulursunuz.
1958 yılında Kuleli Askeri Lisesi’ne girdiğimde sınıf subayımız Piyade Binbaşı Sabri Demirbağ oldu. Sabri Binbaşı benim askeri öğrencilik hayatımda tanıdığım en sert en disiplinli subaylardan biriydi. Derse girişlerde boru çaldığı zaman koridorda hâlâ sınıfa girmemiş olanlar bile Sabri Binbaşı’nın sesini duyunca çil yavrusu gibi dağılır sınıflara kaçıp girerdik.
Sabri Binbaşı bu kadar sert olmasına rağmen öğrenci tarafından çok sevilen bir komutandı. Öğrencinin hakkını kimseye yedirmez ve haksızlık yapılmasına izin vermezdi. Okul mutfağında yemeğe konan etten, malzemeye kadar her şeyi denetler, birilerinin çalmasını önler, depolardan öğrenciye dağıtılacak malzemeyi bizzat kontrol ederdi.
Suratının güldüğünü ilk kez 27 Mayıs 1960 sabahı görmüştüm. Yakında Çengelköy’deki bir kira evinde oturan Sabri Binbaşı sabah avluya girerken öğrencilere “Ağabeyleriniz büyük bir iş başardı” demişti. Sabri Binbaşı orduda kurmay olmadan generalliğe terfi eden ender sayıdaki albaylar arasındaydı ve Kıbrıs’a çıkan Komando Tugayı’na komuta etti.
Sabri Demirbağ, bu kadar sert ve disiplinli olmasına rağmen komutası altındakiler tarafından sevilen bir komutandı. Komutası altındakilere ve silah arkadaşlarına sahip çıkan gerçek bir komutan.
Komutan olmak zor iştir. Rütbe sahibi olmak komutan olmak demek değildir. Cenaze törenlerine katılmak, arkasında durulamayacak bildiriler yayımlamak, haklarında iddianame bile bulunmayan suçlarla ağabeyleri veya silah arkadaşlarını askeri bölgeden aldırmak ne kadar komutanlığı etkiler, yoruma açık. Bu konuyu Mustafa Kemal Atatürk’ün sözü ile noktalamak istiyorum: “Bir ordunun kıymeti zabitan ve kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür.”

* * *

Gelelim ABD cephesine Obama 44’üncü ABD Başkanı olarak yemin etti ve ardında, bizim entel dantel takımını şaşırtan ilk konuşmasında İslam dünyasını uyardı; “Başınıza gelenlerin nedeni yalnız biz değiliz, kendi eylemlerinize bakın” dedi. Bu aslında dış politika uzmanı olan gazetecileri şaşırtmadı. Zira İsrail’e başından boyun eğmiş olan Obama’dan Müslümanları ne kadar sevdiğini söylemesini beklemiyorduk.
Obama önceliğini kendi iç politikalarına ve özellikle ekonomiye vereceğini saklamıyor. Zira ABD ekonomisi önlem alınmazsa, ülkeyi felaketten felakete koşturacak düzeyde hızla çöküyor.

* * *


Son olarak Abdullah Gül, sözüm ona yasama, yürütme ve yargıyı bir araya getirdi. Önce yapılan eylemi doğru teşhis etmeli. Meclisin üçte ikisini AKP oluşturduğu için yasama AKP demekti. İktidarda onlar olduğuna göre yapılan toplantı, AKP ile yargıyı bir araya getirip bir uzlaşma sağlama çabasıydı. Ayrıca Abdullah Gül, mevkii itibarıyla anayasa ve yargı üstünde bir kişi değil, nasıl bunları toplantıya çağırabilir kendisinin de taraf olduğu bir durumda.
O zaman diyeceksiniz ki bu toplantı neden? Basit. Ergenekon adı altında yürütülen korkutma ve sindirme operasyonu kamuoyunda tersine tepti ve AKP diktatörlüğünü işaret ettiği için umulmadık kamuoyu yoklaması sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Bu nedenle sanıldığı gibi bu toplantı bir orta nokta bulma değil, halkın ve tepkilerin gazını alma yolunda yapılmış temelsiz bir öğle yemeği. Açıkça Kayseri mantısı gaz yapmış gibi, sonuç yaratacak bir durum yok.

Yazarın Diğer Yazıları