Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini
Son günlerde uluslararası trafik çok hızlandı. Bilmem farkında mısınız ama Almanya, Afganistan’daki birliklerini çekmek için bir takvim saptamaya çalışıyor. Ben bu haberi duyar duymaz tamam bu boşluğu kapatmayı bizden isteyecekler diye aklımdan geçirdim ve ardından pat, Rasmussen efendi Ankara’da.
Bir demeç, Türkiye, Afganistan’daki rolünü artırmalı. Tercümesi, kardeşim bize sözünüz var, Afganistan’a asker gönderin. Yani bizim çocuklar terörist peşinde dolaşırken ölmeleri yetmedi şimdi de Afganistan’da bizim yobaz takımının kankaları ile dövüşürken onları kaybedeceğiz, ne garip bir sonuç.
Öte yandan Ermeni diasporası Beyrut’ta bir uluslararası soykırımı konferansı düzenliyor. ABD’deki Ermenilerin başı çektiği bu konferanstaki ana konu, Türkiye’den tazminatı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi uluslararası mahkemelere giderek koparma yolları. Tamam, Ermeniler bunlar, istedikleri konferansı düzenlerler ama işin ilgi çeken tarafı bu konferansa ellerinde Türk pasaportu taşıyan bazı isimler de katılıyor. Aslında şimdi isimlerini yazınca hiç şaşırmayacaksınız ama ben hâlâ bunları kabullenemiyorum. Türk katılımcılar, Taner Akçam, Bilgin Ayata, Seyhan Bayraktar, Uğur Öngör, Ragıp Zarakol. Taner Akçam’ı artık neredeyse Ermeniler okutuyor gibi peki ya ötekiler. Hadi sonuncusunu da biz öteden beri biliyor ve ne olduğunu anlıyoruz ama ben gene de içime sindiremiyorum. Bari adlarını da Hovanisian veya Akçamyan ya da Zarakolyan falan diye değiştirseler ya.
Bu arada, gazetelerde bir başka haber dikkatimi çekti. Richard Hollbrooke. ABD Başkanı Obama tarafından Afganistan özel temsilciliğine atanan kişi. Hoş bizim cahil Türk basını ABD’ye Dışişleri Bakanı yapmıştı ya, gene neyse. Efendim kendisi fetva vermiş, yok yok Türkiye Kürt atılımı veya açılımı ile parçalanmaz diye.
Ben kendisini ve yumurtladığı cevherleri, eylemleri yakından tanırım. Siz bilmezsiniz ama bir ara şu anda Taraf gazetesinin üst kademesinde yer alan Washington’lu Yasemin Çongar Hanım Hollbrooke’un mektuplarını taşırdı. Bir ara, bu zat Kıbrıs Türk Cumhurbaşkanı Denktaş’tan fırça yediği için de ondan nefret ederdi. Bu günlerde ise başı taş olan bir hanıma demeç vererek bu cevheri yumurtlamış. Bosna’da aynı herzeleri yediği için nerdeyse her şey uçuyordu.
Son günlerde bir de bakıyorum, bizim Türk basını ne hikmetse, İsrail ile Türk donanmasının Akdeniz’de yaptığı manevralara hiç yer vermediler. Ne oldu, bu arada İsrail Türkiye ilişkileri saman altından mı yürütülüyor acaba? Aslında bir kurtarma operasyonu adı altında bu manevralar Amerika’nın koçluğu altında başka yerlere ve mesela bizim AKP iktidarının kankası Suriye’ye aba altından sopa göstermek amacıyla düzenlenir. Gelelim, bizim ünlü açılım ve saçılım konusuna. Başbakan Tayyip Bey artık çok açıldı, şehit aileleri ile bile görüştü adamcağız. Şehit cenazelerine bile gitmeyen AKP lideri ve Çankaya’daki, göz yaşartan demeçler atıyorlar. Oysa o cenazelere aleyhte tezahüratla karşılaşırlar diye gitmiyorlardı. Artık fedakârlıklarının düzeyini ve dozunu siz takdir edin.
Ama dikkatinizi çekmiyor mu bugünlerde bebek katili Apo af edilsin mi anketleri bile düzenleniyor. Hani sizi alıştırmak amacıyla yapılan girişimler var ya işte onlardan biri. Yakında Apo’nun da İmralı’da kalmaması için bizim Liberal ve yeşile dönüşen kalemlerimiz de fetvalarını köşelerinden şakımaya başlarlar. Yani alışacaksınız; Apo’nun salıverilmesine ve seçimlere girmesine de alışacaksınız, üzülmeyin.
Bu yazıyı yazarken o beyit hep kulaklarımda; “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini/Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?”. Hatırlarsanız bu sözleri Meclisin ilk yılları ve Kurtuluş savaşı sırasında bir milletvekili meclis kürsüsünden okumuştu. Mustafa Kemal ise bu sözlere “Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini/Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini!” yanıtını vermişti. Şimdi düşünüyorum da Mustafa Kemaller nerede ve ne oldu onlara acaba? Kim kurtaracak bahtı kara maderimizi?