Ekonomist, denizci ve Doğru Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Meriç Köyatası, Türkiye ekonomisinin 2020’de yüzde 1,8 geçen yılın son çeyreğinde yüzde 5,9 büyümesini değerlendiren bir yazı kaleme aldı.
“BÜYÜMENİN İÇİNDEKİ ZEHİR”
Salgın döneminde işsizliğin başını alıp gittiğini ve çalışan nüfus sayısının milyonlarca azaldığının altını çizen Meriç Köyatası, “Ekonomi büyüdükçe işsizlik azalır, insanlar iş bulur. Bizde tam tersi. İşsizlik almış başını gitmiş, yüzde 28’i bulmuş. Büyüdükçe borç batağına batıyorsun, büyüdükçe insanlar bırakın iş bulmayı, işini kaybediyor. İşte bunlar büyümenin içindeki zehir” dedi.
“Eskiden hormonlu olan büyüme modeli sona erdi, şimdi zehirli büyüme dönemine gelindi” diyen Meriç Köyatası, “Zehir bununla kalsa iyi… Dahası ve hatta beteri var. Kaliteli bir büyüme için hem hane halkının geliri artacak, hem de tüketimi. Bu tüketim artışına bağlı olarak da yatırımlar aratacak, üretim artacak… Hane halkının tüketimi yüzde 3.2 artmış. Ama geliri artmış mı? İşgücüne yapılan ödemeler milli gelirin yüzde 34.8’i iken yüzde 33’e düşmüş” ifadelerini kullandı.
Köyatası, analiz yazısının devamında şu ifadeleri kullandı:
Peki bu kadar durgunluğa rağmen bu yüzde 1.8 büyüme nereden kaynaklanıyor? Büyümenin iki motoru görülüyor. Bir tanesi bankacılık kesimi. Yüzde 21 büyümüş ama öz sermayeleri artacağı yerde batık kredileri çoğalmış.
Köyatası’nın analiz yazısının tamamı şöyle:
EKONOMİ YÜZDE 1.8 BÜYÜMÜŞ… HORMONLU BÜYÜME MODELİNDEN, ZEHİRLİ BÜYÜME MODELİNE GEÇTİK
Devletin resmi istatistik kurumu TUİK, 2020 yılında ekonominin yüzde 1.8 büyüdüğünü açıkladı. Pandemi nedeniyle dünyanın bir çok yerinde ekonomiler küçülürken, ekonomilerde ağır durgunluk yaşanırken Türkiye’nin yüzde 1.8 büyüdüğünün açıklanması, kulağa hoş geliyor da, acaba ne kadar gerçekçi ve ne kadar sağlıklı bir büyüme?
AKP iktidarının ilk yıllarında sağlanan yüksek büyüme hızlarına, iş dünyası, ekonomiyi sadece borsa ve piyasa diye gören borsa ve banka ekonomistleri alkış tutarken ben ve benim gibi azınlıkta kalan ekonomistler, bu büyüme için hormonlu büyüme diyorduk. Daha önce ekonomi için hormonlu büyüme yakıştırması yapan var mı tam bilemiyorum ama galiba bu tanımlamayı, ilk kez ben 13 Aralık 2005’te Akşam Gazetesi’nde yapmıştım.
Şimdi geldiğimiz noktada ekonomideki büyüme için hormonlu büyüme tanımlamasını kaldırıyorum, yerine toksin üreten zehirli büyüme tanımlaması yapıyorum.
Hormonlu büyüme nasıl bir şey, zehirli büyüme nasıl bir şey açıklamaya çalışayım.
Normalde, ekonomik büyüme iyidir. Bir yıl içinde bir ülkede üretilen tüm mal ve hizmetlerin sabit fiyatlarla ölçüldüğünde arttığı anlamına gelir. Ekonomi büyüdükçe, o ülkede insanların geliri, zenginliği, refahı artar. Yatırımlar çoğalır, işsiz insanlara yeni iş kapıları açılır, işsizlik azalır.
AKP’nin ilk döneminde ekonomi, inşaata ve ithalata dayalı olarak büyüyordu. Yüksek faiz nedeniyle döviz kuru düşüktü. İthalat ucuzdu. Türkiye üretmeden, dış açık vererek, dış borcunu artırarak ithalatla ve bulduğu parayı betona gömerek inşaatla büyüdü. İlk yıllarda bu büyüme bir miktar refahı artırıyordu ama sürdürülmesi mümkün değildi. O yüzden ben o dönemki büyümeye hormonlu büyüme adını vermiştim.
Şimdi ise ekonomi hormonu yiye yiye, toksin üretir hale geldi. Hormonlu büyüme, yerini zehirli büyümeye bıraktı.
Neden zehirli büyüme… Çünkü ekonomi büyüdükçe ihracat değil ithalat artıyor. Bu sene büyüdük ama ihracat yüzde 15 geriledi, buna karşılık ithalat yüzde 7 arttı. Ekonomi büyüdükçe, Türkiye’nin dış açığı artıyor, borcu artıyor. Hem zenginleşiyorum diye hava atıyorsun ama baktığında borcun artıyor, fakirleşiyorsun. Cari açık 9 milyar dolardan 35 milyar dolara çıktı. Dolarla ölçtüğün zaman kişi başına milli gelir 9213 dolardan 8599 dolara gerilemiş.
Ekonomi büyüdükçe işsizlik azalır, insanlar iş bulur. Bizde tam tersi. İşsizlik almış başını gitmiş, yüzde 28’i bulmuş. Ekonomi büyürken, bırakın insanların yeni iş bulmasını, pandemi nedeniyle işten çıkarmalar yasak olmasına rağmen, çalışan nüfus sayısı 1 milyon 300 kişi daha azalmış. Bir o kadar nüfus daha çalışma çağına gelmiş.
Büyüdükçe borç batağına batıyorsun, büyüdükçe insanlar bırakın iş bulmayı, işini kaybediyor. İşte bunlar büyümenin içindeki zehir.
Zehir bununla kalsa iyi… Dahası ve hatta beteri var. Kaliteli bir büyüme için hem hane halkının geliri artacak, hem de tüketimi. Bu tüketim artışına bağlı olarak da yatırımlar aratacak, üretim artacak… Hane halkının tüketimi yüzde 3.2 artmış. Ama geliri artmış mı? İşgücüne yapılan ödemeler milli gelirin yüzde 34.8’i iken yüzde 33’e düşmüş. Çalışanlar, bu ekonomik büyümeden bırakın payını almayı, mevcut payları azalmış. Küçük bir azınlık zenginleşmiş, çoğunluk fakirleşmiş.
GELİRİ ARTIRMADAN KREDİ İLE TÜKETİMİ ARTIRMAK
Ekonomik durgunluğu aşmak için, basiretli yönetimlerin olduğu ülkelerde halka gelir transfer edilir. Gelir desteği sağlanır, geliri artırılır. Halk da tüketimini artırır, piyasa canlanır, sanayici üretimini artırır yatırım yapar. Ama bizde tersi olmuş. Gelir azalmış, buna karşılık tüketimi artırmak için ucuz faizle tüketici kredileri dağıtılmış. Tüketiciler de bu kredilerle gitmiş otomobil satın almış, altın ithal etmişler.
Başta kamu bankaları olmak üzere o kadar hesapsız kitapsız kredi dağıtıldı ki, bu krediler geri dönmüyor. Bankalar batık kredilerin peşine düşmekten korkuyor, batık kredileri zorla yüzdürmeye çalışıyor. Bankalar Birliği’ne göre batık krediler ile batmamış görülen ama geri ödenemeyen kredilerin toplamı 500 milyar lirayı buldu. Tüketimi, halkın gelirini artırarak değil de kredi ile artırırsan, bu da başlı başına bir toksin kaynağıdır, ekonomiyi zehirler.
Peki bu kadar durgunluğa rağmen bu yüzde 1.8 büyüme nereden kaynaklanıyor? Büyümenin iki motoru görülüyor. Bir tanesi bankacılık kesimi. Yüzde 21 büyümüş ama öz sermayeleri artacağı yerde batık kredileri çoğalmış.
Bir diğer kalem var ki evlere şenlik. TUİK’e göre Türkiye’de sabit sermaye yatırımları yüzde 6.5 artmış. Ne demek sabit sermaye yatırımları… Ekonomide her şey iyi gidiyor. İş adamları bakmış piyasa canlı. İşler tıkırında, yeni fabrikalar yapalım, üretimi artıralım… Kulağa hoş geliyor ama böyle bir şey yok.
Sabit Sermaye yatırımlarının yüzde 6.5 artması demek, Türkiye’nin dört bir yanında yeni fabrikaların yapılması, yeni otellerin yapılması demek. Yapılan yeni fabrika inşaatı gören var mı? Yok… Yeni otel yapımını bırak Türkiye’deki turistik otellerin yarısından fazlası bankalar yoluyla icradan satılık hale düştü düşecek.
Bankalar ucuz dövizle tüketici kredisi dağıttı demiştik ya. İnsanların bir kısmı o düşük faizle gitti altın aldı, Türkiye’nin altın ithalatı patladı. Üstelik o altınların bir kısmı yastık altında duruyor. TUİK, tüketici kredileri ile yapılan altın ithalatını gayrisafi sabit sermaye yatırımı diye milli gelir hesaplarının içine koyuyor. Böylece ekonomi büyümüş gibi görünüyor…
Büyüme konusundaki benim son sözüm şudur. Eskiden hormonlu olan büyüme modeli sona erdi, şimdi zehirli büyüme dönemine gelindi.
Yapılacak şey, doğru döviz kuru politikasıyla, doğru planlamayla, tarımsal üretimi, ihracatı ve katma değeri yüksek sanayi yatırımlarını teşvik eden, bir avuç yandaş ve paydaşı zengin etmek yerine halkın mutluluğunu gözeten bütçe ve ekonomi politikaları uygulamak.