Umutlanmakla umutlanmamak
Türkiye’de yaklaşık iki aya yakın bir süre kaldıktan sonra yeniden ABD’ye döndüm. Türkiye’de kaldığım bu iki ay benim için ilginç bir dönem oldu. Türkiye’deki değişimleri yakından gördüm, zaman zaman umutsuzluğa kapıldım, zaman zaman da yeniden umutlandım. Bu arada ben yokken ABD başkentine yapılan ziyaretlerde de ilginç olaylar yaşanmış. Onları da öğrendim.
Türkiye’de kendilerini aydın diye tanımlayan grubun olan bitenler karşısında zerre kadar fikri olmadığını anladım. Değişik görünerek ilgi çekmeye çalışıyorlar. Ege’de hâlâ milliyetçilik etkin. Buraya yoğun göç olmasına karşılık Egeliler hâlâ dimdik ayakta ve vatan-millet-Sakarya konularında sağlam duruyorlar.
Türkiye’de dikkatimi çeken şeyler aslında yurtdışında gördüklerimden, izlediklerimden çok da farklı değil. Türk gençliği beni umutsuzluğa düşüren en önemli faktör oldu. Bu grup, belki ekonomik koşullar, belki de uzun yıllar Türkiye üzerine oynanan oyunların sonucu olarak maalesef ülkenin umut bağladığı bir grup olmaktan çıkmış. Yalnız onlar mı, bence Türkiye’de umut olduğu söylenen birçok kurum da umutluluğunu yitirmiş.
Türk gençliği gördüğüm kadarıyla ülkesinin geleceği ile ilgili değil. Daha önce bu köşeden yazdığım gibi, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray, gündemde ülkeden ve Türkiye’nin parçalanmasından daha önde geliyor. Gençler gelecekleri konusunda da beklentilerini yitirmiş. Bildiğimiz gibi, ekonomik koşullar ve işsizliğin en fazla etkilediği bu grup şu anda avanta yaşama peşinde.
Ülkemin kadınları aynı üzerinde yaşadıkları toprak gibi bir ikilem yaşıyor. Bir grup kadın bugüne kadar yaşadığı ezilmişliğe kafa tutup diklenirken, öteki grup ezilmişliği savunuyor. Bir grup kadın erkeklerle eş davranış içine girmiş ve boşanmalar artmış durumda. Öteki grup ise kendilerine eziyet eden erkeklerin boyunduruğunu savunuyor. Zaten dünya istatistikleri de bunu açıkça yansıtıyor.
Beni umutlandıransa, tüm bu duruma rağmen birçok grubun siyasete girme hazırlığında olması.
Ekonomi, siyaset, ahlak, kültür tamamen erimiş ve sonu olmayan boyutta. Önlem alacağına inkâr politikaları güden politikacılar, daha önce Anayasa Mahkemesi’ne gittikleri konularda taviz veren siyasi partiler, muhalefetteyken iktidarın güdümünde siyaset izleyen politikacılar. Siyaseten kim ne derse desin Kürt federasyonu konusu büyük bir hızla tezgâhlanıyor. Bir sabah kalkıldığında olmuş bitmiş olacak bu konu da.
Amerika’ya ben yokken Türkiye’den ziyaretçiler gelmiş. Bunlar duyduğum kadarıyla garip işler yapmış. Örneğin Erdoğan hükümeti, ABD başkentinde Ermeni ve Rum lobileri ile mücadele eden Türk-Amerikan Dernekleri Asamblesi ATAA’ya yardım edeceklerine Allah’ın unuttuğu Maryland eyaletinde şehir dışındaki bir arsaya cami inşaatı için 20 milyon dolar ayırmışlar. Oysa ATAA parasızlıktan yok olmak üzere. Bu arada tarikat da, tam 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı gecesi National Katedral’de Cumhuriyet’le ilgisi olmayan başka bir gece düzenlemiş. Hani hep Atatürk ve devrimlerine karşı olmadıklarını söylüyorlar ya. Bunu da siz durumu anlayın, nasıl takiye yapıyorlar görün diye yazdım.
Erdoğan, daha önce duyduğumuz gibi Washington’da yeni seçilen Başkan Obama ile görüşmek için ısrarcı olmuş. Sonuçta ise danışman diye açıklanan, ancak gerçekte başkanlık yarışında Hillary Clinton’u destekleyen Albright grubu ile görüşebilmiş. Obama ise dün Afganistan’daki Devlet Başkanı Karzai ile görüşmüş.
Birkaç arkadaşım, Tayyip Erdoğan’ın Washington’dan pek de keyifle ayrılmadığını, suratının asık olduğunu söylediler. E ne bekliyorduk yani, şimdiye kadar IMF de dâhil her ters laf ettiği konuda geri adım atmak zorunda kaldı.
Amerika’da her şey hâlâ kötü durumda. Ama bizimkiler gibi yeni uyanmıyorlar. Yeni seçilen başkan bile planlar yapıyor, adamlar atıyor. Bizimkiler ise kafası kopmuş şaşkın ördek hesabı ne yaptığı, nereye gittiği belli değil.