Türk’ten kaçış tam gaz!
Aşağılık duygusu bir hastalıktır. Bir toplumun aydınları -özellikle politikacıları- böylesi bir hastalığa yakalanırsa; o toplumun vay haline! Ülkesini, hayran olduğu yabancı devletlere altın tepside sunan kişiliksizler dünyada az değil... Onlar, Cengiz Aytmatov’un deyimiyle birer Mankurt’tur; efendilerinin buyruğuyla analarını bile öldürürler!
Eşsiz yurdumun gerçek aydınlarından birisi de Sevgili Banu Avar... Banu Avar, bu ülkede anlamlı bir farklılık. TRT’de “Sınırlar Arasında” programıyla pek çok uşak ruhluyu rahatsız etmişti. İşte o programların birisinde George Soros’un ’turuncu’devrimiyle sözde ’özgürleşen’bir Ukraynalıya ’Batı’yı sormuştu. Adam özet olarak: “ABD, Batı üstün kültürü temsil ediyor. Bu üstün kültürü tüm insanlık olarak hepimiz kabul etmeliyiz” dedi. O programda bu sözleri duyunca -rahmetli Attila İlhan gibi- “Hangi Batı?” dediğimi
anımsıyorum.
Doğrudur; madde yolunda ’Batı’önde gidiyor. Ama erdemli insanlar için sorun şurada: Akıl uyanıklığı sonucu eriştiği teknolojik yükseklikle beraber; ’alçaklığı’da yaşayan Batı’nın bu kültürünü nasıl kabul edeceğiz? Parasız, güçsüz insanı insan yerine koymayan; gerçekte insanı unutan Batı’nın bu acayipliğini nasıl yaşayacağız? Maddi gelişmişliğine yaslanarak efelenen Batı’nın yarattığı vahşet kültürünü biz nasıl sindireceğiz?
Bu sorularımız temelsiz değil. Alekxis Carrel “İnsan Denen Meçhul” de; “Biz Batılılar, Atlantiği kolayca geçen taşıtlar bulduk; fakat insanlığımızı kaybettik” diyerek, anlamlı bir itirafta bulunuyor.
Aşağılık duygusu hastalığına tutulmuş o kişiliksizler, Batı’nın sömürgelerine bakmalıdır. 300 yıl, 400 yıl sömürerek yönettikleri toplumları, geldikleri günkü haliyle bırakıp; çekip gittiler!
Bu aşağılık duygusunu bizler çok iyi biliriz. O Ukraynalı gibi köle ruhlular Mütareke döneminin İstanbul’unda çoğalmıştı. Öyle ki; Türklükten ve Türk kültüründen tabanları yağlayarak kaçıyorlardı. Türk olmadıklarını açıklamak ve bunu işgalcilere duyurmak için her yola başvuruyorlardı.
Bilge yazarımız Turgut Özakman, bu kişiliksiz insanlardan şöyle söz ediyor:
“Maarif Nazırı Fahrettin Rumbeyoğlu okul kitaplarından Türk kelimesinin çıkarılmasını emreder. Bazı aydınlar Türk olmadıklarını açıklarlar. Hürriyet ve İtilafçı filozof Rıza Tevfik Bölükbaşı, bir Fransız gazetesine şu demeci verir: ” İngilizlerden çok şey öğrendim. Fransız medeniyetine hayranım. Bende duygu ve düşünce bakımından beğenilecek ne varsa, sizindir. Bende fena olan her şeyin kaynağı benim! “
” Türklerin kurduğu Osmanlı Devleti’ni yönetenler yüzyıllarca Türklüğü hakir görmüşlerdi. Mütareke ile birlikte bu tavır yeniden belirir. Şair Cenap Şahabettin bir Fransız dergisine verdiği yazıda şöyle diyebilecektir: “Türkler ilim ve medeniyet sahasında hiçbir şey yapmamışlar, hiçbir eser vücuda getirmemişlerdir. Ne bir mezhep, ne bir felsefe, ne bir sanat yaratmışlardır” (Bkz. Şu Çılgın Türkler, Notlar Bölümü, s.690)
Kısacası, o yıllarda -batacağı sanılan gemiden önce kaçan fareler gibi- Türk’ten kaçış tam gaz!
Sayın Özakman aynı sayfada; yabancılara şirin görünmeye çalışan, onların projelerine alet olan; o insan kılıklıların fikir dünyalarını da şöyle açıklar:
“Bu kadro milli duygudan yoksun ümmetçilerden, istiklal fikri olmayan çeyrek aydınlardan, işbirlikçilerden, din sömürücüleri ve yobazlardan oluşuyordu”
Haftaya buluşmak dileğiyle esen kalın...