Türkmen Düğünü ve Ali Yürük!
Televizyon sunucusu; “Bir Orhan Kemal klasiği”, “Bir Orhan Kemal şaheseri” diye “Hanımın Çiftliği” dizisinin tanıtımını yapıyordu. Yanımda oturan kızım; “Baba bu yazar sağlığında çok para kazanmış olmalı” deyince; buz bir gibi sesle “Doğru; bir eli yağda, bir eli balda yaşadı” dedim. Sonra da Orhan Kemal’in sobasına kömür alacak para bulamadığı günlerini anlattım.
Kültür, sanat insanlarının öldükten sonra ‘değerinin’ bilinmesi bana tuhaf geliyor. Pek çok konuda ağır eleştiriler yönelttiğim Osmanlı döneminde bile, günümüz anlayışı yoktu; yazara, şaire büyük saygı vardı. Kişileri incitici eser veren sanatçılara bile -Nef’i’yi saymazsak- genelde ‘tahammül ediliyordu. Sözgelimi; Kanuni döneminde devşirme fitnesiyle katledilen Şehzade Mustafa için eleştiri yüklü şiir yazan Taşlıcalı Yahya, bağışlanabildi... İllâ da ‘Seyhülislâmlık isterim’ diyen Bâki’nin, o bıktırıcı nazına katlanılmasına ne demeli? Sonra Fuzûli’nin, rüşvetçileri Padişah’a korkmadan şiirle bildirebilmesi... O devirde sanatçılara verilen bu değerler, günümüz adına utanmamız gereken gerçeklerdir!
Şu soru kendiliğinden geliyor: Siyasi Partilerin kadrosunda kaç sanatçı vardır? Bu sorunun yanıtı elbette acıklı ve gülünç olacaktır.
Geçen hafta, uzun yıllardır görüşme olanağı bulamadığım değerli yazar Ali Yürük’le sohbet ettik. İlk sorum şu oldu: “Bu iktidar zamanında Türkmen Düğünü’nü Devlet Tiyatrolarında göremiyorum, niçin?” Yazarımızın yanıtı çok kısaydı: “Adında ‘Türk’ sözü geçtiği için!”
Bu yanıt kuşkusuz çok sertti; ama pek çok şeyi de anlatıyordu. Nedir onlar? Onlar; sembol ve sloganlarla düşünme hastalığının doğurduğu zihniyet takıntılarımızdır!
Türkmen Düğünü’ne bir dönem de, haksızca ‘faşist’ oyun dendi. Türk’ten kaçışın tam gaz olduğu günümüzde ise, ‘etnik grupları rahatsız ederiz’ endişesi başrolde!
Sevgili okurlarım, bu oyunda -adı dışında- Türk sözü hiç geçmiyor! Bu oyun, Türk halk kültüründeki ‘evlenme’ töreninin en görkemli anlatımıdır; folklorik bir eserdir. Adı Türkmen Düğünü olsa da, konusu; tüm Anadolu halkının düğün geleneğinin ana özelliklerini taşır. Böylesi birleştirici, böylesi kaynaştırıcı bir eserin görmezden gelinmesi tuhaftır.
Türkmen Düğünü’nü izleyip de etkilenmeyen kimse yok! 1976 yılında Ankara’da ilk kez sahnelendiğinde, ilk tanıtım yazısını yazan bir yazar olarak belirtiyorum; bu oyun oynandığı her yerde gişe rekorları kırdı. Sözgelimi 1996-1997 tiyatro sezonunda -bir sezonda- en çok oynanan piyes rekorunu hâlâ elinde tutuyor.
Şu da var; Ali Yürük’ün “Oyunum sahnelensin ben tanınayım” gibi yapay yükseltilere gereksinimi hiç yok. O, sözde dağları doruklardan seyredenlerdendir. O, yılların sanatçısıdır; ve dünya çapında eserlere sahiptir. Kan davasını işlediği “Çatallıköy” oyunu 1967’de Türkiye’yi -hani ne derler- sallamıştı! Hulusi Kentmenler, Hüseyin Baradanlar olayın geçtiği Emirdağ’ın Çatallıköy’üne gelip oyunu sergilemişlerdi. Aynı yıl Milliyet’te Hasan Pulur övgüyle söz etmişti. 1968’de bu oyunu Tugay Toksözlerin, Kadir Savunların, Aliye Ronaların rolleriyle sinema perdelerinde gördük. Sonra da Eşref Kolçak’ın rol aldığı televizyon dizisi olur. Bununla da kalmaz; Çatallıköy İtalyanca’ya çevrilir...
Bu değerli yazarımızın diğer eserleri ise; “Tiyatronun Arka Perdesi”, “Türkiye Neden Böyle?”, “Batı Masası”...
Aslında sorunun temelinde -bir zamanlar Orhan Kemal’in yok sayıldığı gibi- Ali Yürük’ü ‘görmezden gelmek’ yatıyor.
İnsanın içini acıtan da işte budur!
Bayramınız kutlu olsun efendim.