Türkeş’in yeri doldurulamaz!
Ebediyete intikal edişinin 15. yılında, yine minnet, saygı, sevgi ve özlemle andığımız Alparslan Türkeş’in yerinin ve konumunun doldurulmadığı bir kez daha ortaya çıkıyor.
Böylesi “kritik” günlerde Alparslan Türkeş’i anmak ve yad etmek daha da anlamlı oluyor.
Zaten bundan ötürü rahmetli Türkeş’e sadece “MHP lideri” gözüyle bakılmıyor.
Türkeş bir mefkûrenin önderi, bir hareketin lideri ve bir “denge” unsuru olarak daima değerlendiriliyor.
“Karizmatik lider” ve “tarihî şahsiyet” görünümünün ötesinde, yeri kolay kolay doldurulmayacak ender insanlardan sayılıyor.
Aslında Türkeş’i her şeyden önce “Başbuğ” olarak anlamak, anlayabilmek ve anlatmak gerekiyor.
Türk milliyetçiliğinin “meşalesi” onun fikirleriyle daima alevlenip elden ele dolaşıyor.
Türklük şuuru, onun düşünceleriyle daha da berraklaşarak ağızdan ağza ve gönülden gönüle yayılıyor.
Bilge kişiliği ve hayatı “destan destan” bütün Türk ellerinde yankı uyandırıyor.
Evet, Türkeş iyi bir askerdi... Hatta 27 Mayıs 1960 İhtilâli’nin “Kudretli Albayı” sıfatını almıştı. Sonra çetin ve faziletli bir politikacı olmuştu..
Yüz binleri arkasında sürükleyen, heyecanlandıran liderliği, ona “Başbuğ” unvanını kazandırmıştı. Ciddiyeti, kararlılığı, otoritesinin yanı sıra samimiyeti, dilden dile dolaşarak bütün dünyayı özellikle Türk âlemini sarıyordu...
Fırtınalı hayatında, geceyi gündüze katarak daima başarılara doğru koştu... Koştu, koştu hiç yorulmadı. Ta ki, 80’li yaşlarında, kalbi bu koşuşmaya, bu strese dayanmayıncaya kadar... Gerçekten de Türk âlemi, büyük bir evlâdını yitirmişti...
Türkeş’i kaybetmenin hâlâ hüznü tutuluyor.
Burukluğu için için yaşanıyor.
Gazetecilik hayatımız boyunca, merhum Türkeş’le çeşitli vesilelerle karşılaştık. Faaliyetlerini yakından izledik. Demeçler aldık, röportajlar yaptık, konferanslar dinledik, belki de en önemlisi beraber bir “Hac farizası”nı eda ettik.
Ulvî bir görevi, merhum Alparslan Türkeş ile birlikte yerine getirme şerefi daima benliğimizi sarıyor, hiç unutulmuyor...
Türkeş’in anılarıyla dopdoluyuz. Belki de Türkeş’i çok yakından tanımanın bahtiyarlığından, hüznümüz daha da büyüyor.
Vefatının 15. yıl dönümünde, aziz hatırasının önünde saygıyla eğilerek, mekânı Cennet-i Âla’da, daima nur içinde yatmasını dilemek her Türk’ün benliğinde müstesna yer alıyor.
Dün Ankara Anıt Tepe’deki mezarı başında düzenlenen törenle anılan ve kabri başında dualar okunan Türkeş’in aslında, bütün yurtta ve Türk ellerinde hatta Türk’ün olduğu her yerde saygıyla yad edildiğini hatırlatmak gerekiyor.