Türk dünyasının başı sağ olsun
Hakk’a yürüyen “Büyük Türk Şahsiyeti” Rauf Denktaş’a Yüce Allah’tan rahmet dilerken, O’nu bir kez daha saygı ve minnetle anmak gerekiyor. Gerçekten de, Türk dünyasının “mümtaz şahsiyeti” Rauf Denktaş’ın 35 yıllık liderliğinin öyküsünde, onur dolu, kahramanlık dolu, direniş dolu sayfalar yer alıyor.
Kıbrıs Türkü’nün “ölüm kalım” savaşının an an yaşandığı bir 35 yıl... Üstelik, dünyanın her yerinden tenkit, suçlama okları art arda atılırken, bunlara göğüs germek gerçekten de kolay değildi.
O, Türk dünyasında Kıbrıs davasının “yılmaz lideri” olarak biliniyor ve kabul ediliyor.
Rauf Denktaş ile o kadar anılarımız, görüşerek çalışmalarımız oldu ki, kitap olacak hacim taşıyor.
Ancak 24 Haziran 1996’da “Başkanlık Sarayı”ndaki kabulünde yaşananlar, asla unutulmuyor.
24 Haziran 1996
Türk Hava Kuvvetleri’nin fantomları Kıbrıs semalarında yıldırımları andırırcasına gürlemelerle uçarken, Denktaş “İşte huzur veren, işte güven veren, işte heyecan veren gür sesler” demekten kendini alamıyordu.
Yılların acısını, yılların kederini sanki bir anlık da olsa atmış gibi sevinç içindeydi.
Ve sanki 1974’leri hatırlıyordu. Jetlerimiz geçerken, Lefkoşa’daki Cumhurbaşkanlığı makamında görüştüğümüz, daha doğrusu sohbet ettiğimiz, hatta dertleştiğimiz KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, gerçekten de çok doluydu. Her şeyden önce, bunca yıla rağmen anlaşılmak istenmediğinden yakınıyordu. Sonra da Türkiye’nin, özellikle Anadolu insanının desteğinden şükranla bahsediyordu...
İşte, Denktaş’la görüşmenin anlarından birkaç cümle:
“Limanlarımızda Türk savaş gemilerinin bulunması, varlığı, uçaklarımızın semalarımızda yaptığı gösteri, tatbikat hepimize güven de vermiştir.
Ümit ederim Rum Yunan ikilisi, bu silahlanma yarışında Türkiye’yi geride bırakamayacağını anlamış ve silahlanma yarışı yapacaklarına, yarış için barışa başlarlar.
Uzlaşma için masaya gelsinler. Yaptıkları çılgınlıktır.
Kıbrıs’ı Yunan yapmak için 55’ten 1958’e kadar uğraştılar.
Türkiye faktörünü unuttular.
Kıbrıs Türklerinin, en az kendileri kadar Kıbrıs’a bağlı olduğunu ka’le almadılar.
Ortaklaşa bir cumhuriyet kurmak suretiyle Kıbrıs’ın taksimini önlediler. Böyle dengeli bir anlaşmayı bozarak, yeniden aynı hedefe yöneldiler. 1963’ten bugüne kadar 33 yıldır, yapmadıklarını bırakmadılar. Kazanamayacaklarını yine bilmeleri lazım.”
Elindeki fincandan çayı ağır ağır yudumlayan Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, kelimelere de basa basa yeni bir uyarıda bulunuyordu:
“67’yi ve 1974’ü hatırlasınlar. Kıbrıs’ı, Türkiye Rum’a vermez. Yunan’a vermez.
Kıbrıs Türkü, verilmesine razı olmaz. Bunu denediler ve gördüler.
Bunu deneyip gören insanlar, artık hadlerini bilmeli ve bu soykırımla Kıbrıs’ı Yunan yapacakları hesabından vazgeçmelidirler. Bizim güçlü oluşumuz, Türkiye’nin ilgisinin devam ettiği, meydanın boş olmadığı gibi gösteriler, bence barışa hizmettir.” Rahmetli Denktaş, gerçekten de dolu, dopdoluydu. “Bir dokun, bin ah dinle” misali, Kıbrıs davasının gerçeklerini dile getiriyordu.
Denktaş’ı dinlemek, anlamak ve görüşlerini yaymak gerçekten de hem millî, hem de bir gazetecilik görevi oluyordu...
13 Nisan 2005
“Yılmaz lider” Denktaş, görevini bırakıyor.
Ne var ki, “vatandaş Denktaş”ın da görevleri daha bitmemiş görünüyor. Ve rahmetli Denktaş, görevdeyken yanında yine bizleri buluyor.
...Ve yıl 2008
Nedense, soydaşlarımızın yılmaz lideri Denktaş, âdeta unutturulmak isteniyor. Oysa, rahmetli Denktaş’ı unutmamak, unutturmamak boynumuzun borcu oluyordu.
Yıl 2011
Kıbrıs Türkü’nün yılmaz lideri ne yazık ki, hastanede şifa bulacağı günleri on binlerin duasıyla bekliyordu.
Yıl 2012
Denktaş hastanede gözlerini yumuyordu.
Ne var ki, sonsuza göç etse bile, daima gönüllerde yer alıyor.
Yeniçağ okurları, yazılarından mahrum kalırken, görüşleri Türk dünyasını şimdiden sarıyor.
Zaten, Türk dünyasının “mümtaz şahsiyeti”ni hiçbir zaman unutmamak ve unutturmamak gerekiyor.
Makamı cennet-i âlâ’da nurlar içinde yatsın.
Türk dünyasının başı sağolsun.