Sözlerim kulağına küpe olsun!
Sevgili okuyucum; haydi biraz tarih okuyalım…
Sizlere o korkusuz, yiğit Yavuz Sultan Selim Han'dan söz edeceğim.
Lütfen çocuklarınıza bu yiğit Türk'ü özellikle anlatınız.
Pekiyi… Kim bu Yavuz Sultan Selim Han?
Tarihler onu şöyle anlatıyor:
Yavuz Sultan Selim, 1467'de Amasya'da doğdu!
Babası 2. Bayazıt, annesi Dulkadiroğlu Şehsuvar Bey'in kızı olan Gülbahar Hatunidi.
Çocukluğunda dedesi Fatih'in de etkisiyle çok iyi bir eğitim gördü. Tarih ve İslam ilminde derin bilgilere sahip oldu.
Arapça ve Farsça'yı ana dili gibi öğrendi. Farsça şiirler yazdı. Trabzon'a vali olarak gönderildi. Orada Kırım Hanı'nın kızı ile evlendi.
Yavuz Sultan Selim Han, çok sade bir aile hayatı yaşadı. İçki, zevk ve sefa âlemleriyle hiç ilgilenmez; devlet işlerinde en küçük ihmale bile tahammül etmezdi. Şehzade olarak Trabzon'da bulunduğu sırada Şah İsmail'e göz açtırmaz, birlikleriyle Safaviler'e hücum etmekten hiç çekinmezdi.
Babası 2. Bayazıt ise çelebi ruhlu, savaştan pek hoşlanmayan sakin biriydi. Devletin mevcut hâlini davam ettirmekten yanaydı.
Oysa Selim, devleti geliştirmek istiyordu. Devleti korumak için, babasının yönetim anlayışına tahammül edemeyen şehzade Selim, babasını tahttan indirdi ve devletin başına geçti!
Padişah olur olmaz Doğu'ya yöneldi.
Dulkadiroğlu Beyliği'ni aldı. Ve tüm Doğu Anadolu'yu, devlet topraklarına kattı.
Trabzon'da Vali iken zaman zaman Şah İsmail'e saldırılarda bulunan Yavuz, artık büyük bir hesaplaşma vaktinin geldiğine karar verdi. Ve tüm hazırlıklarını yaparak Şah İsmail'in üzerine yürüdü.
24 Ağustos 1514'de Çaldıran'da Şah İsmail'i tam anlamıyla perişan etti. Öyle ki; tahtı ve karısı Taçlı Hatun Osmanlıların eline geçti. Ve Şah İsmail kaçtı.
(Sevgili okuyucum; çok üzüntü vericidir ki; Şah İsmail de, köklü bir Türkmen idi. İki Türk grubunun anlaşamaması sonucu, savaşın gündeme gelmiş olması, elbette Türklük için çok acıdır.)
Bir gerçek var ki; Yavuz'un sefere çıktığı sırada, yolun zahmetinden bunalan Yeniçerilerin isyan belirtisi göstermesi ve hatta Yavuz'un çadırına kurşun atması üzerine, Yavuz Sultan Selim Han, askerlere şöyle seslendi:
"Ben padişah olduğumda hayatımı seferlerde geçireceğimi biliyordunuz. İsteyen karılarının yanına dönsün; ben tek başıma da giderim!" demesi, bütün askerlerin hiç ses çıkarmadan peşine takılmasını sağladı.
O gerçek bir önder, gerçek bir savaşçıydı.
Yavuz, Safavileri yendikten sonra, Doğu seferine devam etti. Amacı, Mısır'ı almaktı. Nitekim, 24 Ağustos 1516'da Halep yakınlarındaki Mercidabık yöresinde Mısır ordularını tam anlamıyla perişan etti.
Yavuz gerçekten dürüst bir devlet adamıydı.
Mercidabık zaferinden sonra Ordularıyla Şam'da bulunduğu sırada, hazinede para kalmadığı anlaşılınca (Mâli işlere bakan) Defterdar Paşa, bu önemli sorun için çözüm aradı.
O sırada Şam'ın en zenginlerinden birisi ölmüştü. Varis olarak da sadece bir çocuğu vardı. Bu durum Defterdar Paşa'yı sevindirdi. Bir tezkire (konuyu anlatan yazı) ile Yavuz'a bildirmeyi uygun buldu.
Defterdar'dan gelen yazıyı okuyan Yavuz, çok hiddetlendi. Hiç beklemeden, Defterdar'ın gönderdiği yazının altına; tüm insanlığa gerçek, bir dürüstlük örneği olacak biçimde ve ibretlik adına şunları yazdı:
"Benim Defterdarım!
Şu sözlerim kulağına küpe olsun!
Biz buraları, insanların mallarını müsadere etmek, paralarını gaspetmek için fethetmedik. Allah'ın rızasını kazanmak ve buralara hak ve adalet getirmek için fethettik.
Ölene rahmet,
Malına bereket,
Oğluna afiyet,
Gammaza da lânet!"
Diyerek, tarihlere sığmayacak bir dürüstlük ve yiğitlikle; Defterdara gönderdiği yazıyı bitirdi.
O bir büyük Türk'tü! Eşine az rastlanan görkemli bir devlet Başkanı idi…
O, tarihlerin en dürüst bir kahramanıydı.
Adı: Yavuz Sultan Selim Han'dı!
Durağı uçmak olsun!
Esen kalın efendim…