Sorun çözülmedi donduruldu
Türk bürokratlar bir kez daha sorunu çözme yerine dondurmayı, ertelemeyi, savuşturmayı seçti. Bugünü yaşayan yarınına yatırım yapmayan Türk bürokratlarından da başka bir şey beklemek hataydı zaten. O kadar alıştık ki günlük yaşamaya, baksanıza ülke geleceğine yatırım yapmış tek Türk, Atamızın bile karalanmasına sessiz kaldık, kalıyoruz.
Yanlış anlamayın, ne demokrasi ne de özgürlük karşıtı bir kişiyim. Parti kapatmaya karşı çıkmanın demokrat özgürlükçülük olduğuna inananlardan da değilim. Eğer ortada yasa ve anayasaya aykırı bir durum varsa icabında parti de kapatılır. Uyduruk iddialarla vatanseverlerin, Atatürkçülerin toplanmasına sessiz kalanlar herhalde bu açıklanan kararı da sessizlikle karşılayacaklardır.
Ancak bizim özgürlüklerimize düşman olan, yutmak isteyen, onların özgürlükleri bizimkileri yok etmeye başladıkça sorunları ertelemek, uyutmak çözüm değil. Biz salla-parti yaşarken onlar tam tersine gayet planlı programlı adım adım bizim inanç ve saygı duyduğumuz kalelerimizi ele geçiriyor ve AB’deki işbirlikçileri ile birlikte yıkıp yok ediyorlar.
Anayasa Mahkemesi kararının böyle olacağı, aslında önceden belliydi. Gül ile Erdoğan arasındaki Çukurambar toplantısı bunun işareti gibi. Belki de birileri uzlaşma yolunda bir mesaj yolladı, AKP’nin iki başı orada çok şeffaf bir şekilde durum değerlendirmesi yaptı. Belki de önlerine gelen bir pazarlık önerisi ele alınıp ona göre bir cevap hazırlandı. Bilmiyoruz, o kadar şeffaflar ki, maşallah 50 santim ilerisi görünmüyor.
Özal döneminde atananların karar için kullandıkları oy beni şaşırtmadı yalnızca Sezer döneminde atananların çekimserliği hayretimi çekti. Hâlâ bazıları olayların özünü kavrayamamış gibi görünüyor. Olay karşılıklı var ve yok olma mücadelesi. Bu gününü rahatlıkla atlatanlar sorunları çocuklarının, torunlarının sırtına yıkmış oldu.
Sizleri bilmem ama benim yaşadığım başkentte sanki AKP’nin kapatılması bekleniyormuş gibi bir izlenim edindim. Yapılan resmi açıklamalarda sanki “hadi sizi bu kez de beladan kurtardık, koşun hemen AB’ye girin” der gibi bir imalı hava sezdim. Amerikan basın yayın organları da çıkan karara şaşırmış gibi görünüyor. Ne garip değil mi elin gâvuru şaşırıyor, Türk halkı şaşırmıyor.
Aslında haklılar, yasaları ihlal eden, yolsuzluklara çanak tutan bir siyasi iktidar normal demokratik ve yasaların uygulandığı bir ülkede, bu kadar kendini kolay kurtaramaz, bir şekilde cezasını bulur, cezalandırılır. Bakın, bizimkilerin imrendikleri Amerikan demokrasisinden bir örnek vereyim, darısı inşallah bizim de başımıza dedirten cinsinden.
Başkan Bush’un Cumhuriyetçi Partisi’nden en uzun süre hizmet eden Alaska senatörü 84 yaşındaki Ted Stevens, Federal Büyük Jüri tarafından yedi mali konuda suçlandı ve hakkında yargılama kararı verildi. Senato Ödenekler Komisyonu üyesi olan senatörün belirli petrol şirketlerinden rüşvet aldığı ileri sürülüyor. ABD Adalet Bakanlığı tarafından yapılan açıklamanın ardından senatör hakkında dava açıldı.
Görüldüğü gibi Amerikalı siyasetçilerin dokunulmazlığı, yalnızca Kongrede yaptıkları konuşmalara yönelik. Onun dışında Kongre binasından çıkınca her sade vatandaş gibi trafik polisi de dâhil eşit ve ceza yazılabilen kişiler. Cinayet, rüşvet ve öteki ağır suçların Amerika’da eskilerin mürürü zaman diye tanımladığı zaman aşımı sorunu yok. Cinayetten 50 sene sonrada hakkınızda dava açılır, 40 sene sonra da soruşturma yapılır.
Hani bizim AKP’liler Amerikan usulü demokrasi ve laiklik istiyorlardı ya. İşe gelin dokunulmazlıklardan başlayalım. Siyasetçilere kürsü dokunulmazlığı verelim ama Meclis binasından ayrılınca her sade Türk vatandaşı gibi herkese hesap versinler. Madem bu kadar özgürlük ve demokrasilere inanıyor, AB yoluna gidiyor, maaşlarınıza zam yapmayı, emekliliklerinizi artırmayı bırakın da hadi Meclisten başlayalım, demokratikleşip özgürleşmeye. Var mısınız?