Sırrınızı biliyorlar
Sevgili okurlarım şimdi yazacaklarımda tepki yaratmasın diye indirim var, abartma ve ekleme yok. Geçenlerde tanık olduğum bir olay Türkiye adına Amerika’da gazetecilik yaptığım son 27 sene içinde duyduğum en acı sözler ve üzülerek sizlere aktaracağım. Bu mesleği ABD başkentinde yaparken, 27 sene içinde Türkiye ve yöneticileri konusunda çok şey duydum, çok yazılan şey okudum ama geçenlerde bir yerde, bir Amerikalı yetkiliden duyduğum söz inanılmaz derecede gücüme gitti.
Bir Amerikalı yetkili, uzun süredir tanıdığım, benimle çekinmeden konuşacak kadar güvenen diplomat bir arkadaş ile bir yerde, oturmuş son olayları, gelişmeleri ve Türkiye’nin komşuları ile olan ilişkilerini değerlendiriyor, bir tür fikir jimnastiği yapıyorduk. Türk Amerikan ilişkileri, ABD’nin PKK konusunda yaptığı yardım, AB üyeliği ve son türban konusu falan filan.
Bu arada unutmadan yazayım, türban konusunun ne anlama geldiğini Amerikalı yetkililer anlamış değil veya anlamak işlerine gelmiyor da olabilir. Ya da başka bir olasılık umurlarında değil. Onun için, Suudi Arabistan’da kadının ezilmesine göz yuman Amerika’dan bu olaya tepki vermesini beklemek çok yanlış.
Neyse bizim konuşmamızda, konu döndü dolaştı Orta Doğu’dan dolanıp, Türkiye-İran ve ABD ilişkilerine geldi. Benimle birlikte bu sohbete katılan bir arkadaşım da, Erdoğan hükümetinin İran ile ilişkilerde arkadan dolanarak kendi kafasında olanları yaptığını, yapacağını söyledi. Amerikalı yetkilinin tepkisi ve verdiği yanıt, hayatımda gördüğüm ve kendimi çok aşağılanmış hissettiren çirkin bir tepkiydi, “Sıkar” dedi. Aslında çok açık bir şekilde sarf edilen bu kelimeden daha çok, benim telaffuz edemediğim bir gerçeği açıklaması beni yıkmıştı.
Bu başkentte veya Ankara’da, Özal için de, Demirel için de Amerikancı derlerdi ama onlardan hiç biri için bu denli aşağılayıcı söz duymadım. Tersine itiraf ederim, onların yaptıkları Amerikancılık için onlara Amerikalı yetkililerden övgü vardı. Şu anda işbaşında olan iktidarın uygulamalarını dünya da anlamakta zorlanıyor zaten.
Doğru sıkardı. Geldikleri zaman ABD başkentinde yaptıklarını gördükten sonra adamın söylediklerine hak vermemek imkânsızdı. Şimdiye kadar hiç bir lider için, bu adamı suyoluna dökmeyin denmedi. Doğru bugüne kadar Washington’da bir çılgın Bush’un peşine takılıp Türkiye’yi getirdikleri nokta ortada. Bundan sonra olabileceklerse beni artık korkutuyor. Zira artık Türkiye’de atasına inanan, onun yolunda
yürüyeceğine yemin eden kurum ve kuruluşlar da bir bir kumdan kaleler gibi yıkıldı.
Sonra aklıma, Washington’un elinde Türk halkının bilmediği bir kozun veya bilginin olabileceği geldi. Bu öylesine bir bilgi olabilirdi ki bazı kişilerin ve onların yandaşlarının ipini 24 saatte çekebilecek düzeyde bir sır. Bu onlara ait gizli servetin nerede olabileceği, aileleri konusunda bilmediğimiz bir gelişme veya onları dümdüz edebilecek bir ilişki de olabilirdi.
ABD başkentini ziyaret eden devlet ve hükümet başkanlarının tuvaletlerine yerleştirilen aygıtlarla, hastalıklarını kendileri bile bilmeden öğrendikleri yolunda çok söylenti dolaşır bu başkentte. Hatta rahmetli Ecevit’in bile hastalığını, Amerikan istihbarat örgütlerinin Washington’daki ilk ziyaret sırasında tespit ettiği yolunda çok söylenti duyduk. Öldü mü, öldürüldü mü bilemem ama bazı geçmişi karanlık kişilerin, Özal’ın ölümü konusunda garip açıklamalarına karşılık burada, Özal’ın hastalığının tespit edildiği, hatta kendisine ağır bir diyet programının tavsiye edildiği yolunda çok dedikodu dolaşmıştı.
Aslında bu konuşmada onların sıkıp sıkmaması değil, benim buradan işbaşındaki bazı kişilere önerim veya uyarım; arkadaş sırrınız neyse, burası onu biliyor ve icap ettiği zamanlarda sizleri o kozlarla kukla gibi oynatıyor.