Selanik'teki 10 Kasım'ı hatırlarken!
Bu gün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk vefatının 73. yıldönümü’nde milletçe sevgi ve saygıyla anılıyor.
Yıllar geçtikçe ve çeşitli badireler atlatıldıkça Atatürk’ün değeri de daha çok derinleşiyor ve anlaşılıyor.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Selanik’teki tarihi evini, onbir yıl önce 10 Kasımda ziyaret ederek, ruhuna Fatiha okumamız, hâlâ benliğimizi sarıyor.
Selanik’teki evi hatırlarken, Atatürk’ün giysileri, kullandığı masa, iskemle, koltuk, karyola gibi türlü eşyalar bir bir göz önünden geçiyor.
Hatta, büyük önderin masasına oturup, bir yandan eşim Türkan Akın’la fotoğraf çektirirken bir yandan da, çalıştığımız gazeteye yetiştirilmek üzere yazımızı “üzerinde” heyecandan titriye titriye kaleme almıştık.
Odalar ufak, fakat çok düzenli ve eski bir Osmanlı evinin bütün karakteristik özelliklerini yansıtıyor.
Büyük küçük siniler, ibrikler, renk renk halılar ve desen desen kilimler gözü okşuyor.
Tarihi ev, aslında ufak bir konak görümünü hâlâ muhafaza ediyor.
Minik ve zarif balkonundan ufak bahçesini seyredip, maziye dalmak ziyaretin ufkunu adeta açıyor.
Şimdi bütün bu anıları yâd ederken, heyecanlanmamak mümkün mü? Saat 09.05’de, Atatürk’ün manevi huzurunda saygı duruşunda bulunduktan sonra, ruhuna Fatiha okumuştuk. Aslında, yıllardan beri Atatürk’ü yâd ederken veya anarken, hem saygı duruşunda bulunuyor, hem de dua etmekten kendimizi alamıyoruz.
Milletin çoğunluğunun da böyle düşündüğünü ve yaptığını sanıyoruz. Zaten bir kaç yıldan beri ölüm yıldönümlerinde Atatürk’ün ruhu için okutulan mevlitler ilgi görüyor. Gerçekten de, Atatürk gibi bir insana sadece saygı duruşu yetmez, ruhuna dualar da armağan etmek gerekiyor. Selanik’teki 10 Kasım sabahını hatırlarken, seksen-seksen beş yaşlarında bir zatın, Atatürk’ün evini işaret ederek, “Kemal’in evine mi geldiniz? Hoş sefa geldiniz” sözleri kulaklarımızda sedalanıyor.
Selanikli yaşlı zatın sesi titrek, fakat Türkçesi bir hoştu.
Atatürk sevgisi insanın kalbine bir düştü mü, zamanla olgunlaşıyor, yıllar geçse de kaybolmuyor.
Evrensel niteliklere sahip, büyük bir önder Atatürk’ü sadece biz Türkler değil, bütün dünya anlıyor ve sayıyor.
Her şeyden önce, tarihe bir “Milli Mücadele Lideri” olarak geçen Atatürk’ün ikinci niteliği, “Çağdaşlaşma Lideri” olması.
En büyük eseri ise Cumhuriyet gösteriliyor.
Atatürk’ü derinliğine anlamak için milli mücadele sürecini ve Cumhuriyet’i inceleyenler, yüzyılın bir dehası ile karşılaşıyor.
Yanlış ve lüzumsuz abartılardan arındırılmış bir Atatürk’ü yeniden bütün dünyaya tanıtmanın tam zamanı yaşanıyor.
Aslında, Türkiye’nin böylesine büyük bir referansa ihtiyacı bulunuyor.
Gerçekten de, düşmanlar yeni bir Atatürk’e ihtiyaç duyulacak kadar, Türkiye’ye kritik günler yaşatıyor.
Bu ahval ve şeraitte Atatürk’ün önerdiği kurtuluş yolu gönlümüzü aydınlatıyor:
“Muhtaç olduğunuz kudret, damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur...”
Kenan Akın, bir 10 Kasım’da Atatürk’ün Selanik’teki evinin önünde.