Seçim uğruna milli davalar gidiyor
Türkiye’de yaşanan ve hafta sonunda zirveye taşınan seçim heyecanı beni şaşırttı. Gerçekte Türkiye’deki siyasi partiler son 10 yıl ve belki de 20 yıl içinde ilk kez AKP kalitesi ve düzeyinde seçime asılmış bulunuyorlar. Aslında olması gereken de buydu ama ne hikmetse yaptıklarını kampanya sanıyorlardı.
Geçen gün Türkiye’nin bir kasabasında seçim kampanyası gördüm. Halk da anlaşılan yeni görmüş ki, sokaklardan eskiden yoğurtçuların, hoparlörlü zerzevat arabalarının geçişi gibi bağıra çağıra arabalar geçiyor.
Bu arabalardan yapılan seçim propagandalarında aynı liderlerini taklit eder gibiler. AKP otobüsünde konuşan genç olduğunu sandığım bir kişi Erdoğan uslubu ile bağırıp oy istiyor. Erbakan’ın Saadet Partisi “Fark var” denen rapla. Cumhuriyet Halk Partisi otobüsünde Baykal gibi cümlelerin sonunu uzatan bir başka kişi. DSP otobüsünde ise entel tonlaması. Bir MHP otobüsü Bahçeli’yi taklit etmedi. Herhalde edilmesi çok zor veya Bahçeli kızar diye çekiniyor olabilirler. Bilmiyorum.
Aslında bizim yazar taifesi pek inanmıyor ama bu yerel seçimler hile hurdaya bulaşılmazsa bence Erdoğan ve AKP için bir dönüm noktası olacak gibi. Şunu kabul etmek lazım, seçimden AKP gene birinci parti olarak çıkacaktır. Bu da normal, iktidar partisini bir balon gibi söndüremezsiniz ama gazı kaçan balon gibi zamanla eriyebilir. Ancak alacağı oy oranı ne olacaktır. Bence bu sayı önemli.
Tabii seçim haragüralası içinde önemli olaylar gerçekleşiyor. Bunlardan birini sizlere daha önce anlatmıştım. ABD, Afganistan’a ek asker istiyor diye. Geçenlerde ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Afganistan özel temsilcisi olan Richard Hoolbroke, Dışişleri Bakanı Ali Babacan’dan bu konuda olumlu yanıt aldıklarını söyledi.
Bundan başka Başbakan kendisi açıklamış, ABD askerinin Irak’tan çıkışı Türkiye üzerinden olabilir diye. Bu da bir başka ABD’ye verilen taviz. Ancak bunlar bilinmeyen şeyler değildi, yalnızca Tayyip bey ve yandaşları biz yazdıkça inkâr ediyordu. Peki, ne dersiniz ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un içine mi doğdu ve yüreği mi kabardı da KKTC’den Talat’ı Washington’a çağırıyor?
Ermeni diasporası açıkladı, 24 Nisan tarihinden sonra Türkiye Ermenistan sınırını da açacakmış. Burada da iktidar bir şey elde etmeden taviz veriyor. Öte yandan Erbil’deki Kürt konferansında PKK ile aynı salonda yer alacak olan Türk heyetinin Kürt federasyonu fikrine olumlu baktığı yolunda ajanslarda haberler var.
Gördüğünüz gibi AKP iktidarı sekiz yıldır sürdürdüğü başarısız dış politikasında, bırakın direnmeyi, ayak sürdüğü birçok konuda karşı taraflara teslim olmaya hazırlanıyor. Hani Türkiye’nin ümüğünü IMF’ye sıktırmayacağını açıklayan Başbakan, yerel seçimlerden sonra anlaşma masasına oturacaklarını da kaydetmiş. Yani seçimden sonra ümük yerine başka yerlerimizi sıktırmaya niyetli.
Bu arada ekonomi rezalet. Kasım ayında bıraktığımda sıkıntılara yeni yeni giren Türk ekonomisinde bocalama başladı. Herkes, otomobil satışlarındaki artışı örnek gösteriyor. Hangi tür araçlar bunlar. Yerli otomobil görüyor musunuz konuşulan oto satış galerinde. Zaten böyle sıkıntılı bir dönemde araç alanlar her zaman otomobil alan kişiler. Bir çaycının, işçinin, memurun, emeklinin araç aldığını gördünüz mü?
AKP’li müteahhitlerin elinde evler kaldı. TOKİ ev satışı yapamıyor. Zaten TOKİ’nin sattığı evleri de varlıklı kişiler alacak değil ya. Bu yüzden Tayyip bey yüz liraya ev satacağını söylüyor. Bu arada herkes kesenin ağzını sıkmış azar azar para harcıyor. Türkiye’yi takip eden Amerikalı ekonomi uzmanları, krizin sert darbelerini bu yaz sonunda ve sonbaharda acı acı hissedeceğimizi söylüyorlar. Aslında işi “Hamdolsun” söylemiyle götüren Erdoğan ve ekibinin tuzu kuru olduğu için belki de onlar açısından haklılar. Tabii ki ekonomik sıkıntı beni üzüyor ama bu karambolde Türkiye’nin geri dönülmesi zor, hatta imkânsız dış politika hatalarının bedelini, çocuklarımız ve torunlarımızın çekecek olması da benim uykularımı kaçırıyor.