Ruslar gibi...
Rus halkı bunalımlı, sıkıntılı günlerde; ‘ah, vah, niye böyle oldu’ gibi, yanıtını veremeyeceği konularla zihnini hiç meşgul etmedi. Söz gelimi, 1980’li yılların sonunda Gorbaçov’un ateşlediği değişim, 1991’de bir ara sekteye uğrama tehlikesi geçirdi.Bu kısa dönem gerçekten de bunalımlı bir dönemdi. Ama bu dönemde de Rus halkı geleceğin Rusya’sını kurma potansiyelini yükseltmek için ne yaptı biliyor musunuz? Beynini güncel siyaset dedikodularıyla hiç yormadı; aklını donatmak için sadece kitap okudu! Evet sevgili okurlarım size hiç tuhaf gelmesin; 1991 yılında özellikle -aydınlanma şemsiyesinin geniş olduğu- Moskova’da kitap satışı tavan yaptı!
Türkiye 10 Ağustos 2014’de Cumhurbaşkanını seçti. Adaylardan birisi de Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu idi. Sayın İhsanoğlu bu seçimde ancak 38.44 oy oranına ulaşabildi. Özellikle Akdeniz ve Adalar Denizi (Ege) kıyı şeridindeki yurttaşlarımız Sayın İhsanoğlu’nu öne çıkarmalarına rağmen seçilemedi. İşte bu yörelerdeki kimi yurttaşlarımızla yaptığım görüşmelerde onları çok buruk gördüm. Hemen belirtmeliyim ki, bu tavır doğru değil. Seçilen adaya çok oy veren yurttaşlarımızı da kınayamayız. Aynen Rusların yaptığı gibi, toplum olarak kendimize yönelip, kendimize sığınıp her fırsatta daha çok kitap okuyacağız. Donanacağız; donatacağız; halkımızın çağlar ötesi ilkellikler içinde yaşatılmasına fırsat vermeyeceğiz. Her zeminde matematiği ve felsefeyi; savunacağız. Aklımızı, yüce doruklu teknolojik dağlara koşturacağız. “Akıl önemli değildir” diyenlerle kıyasıya tartışacağız. Romanlar okuyarak duygusal zekâmızı besleyeceğiz. İşte o zaman Türkiye’de herşey çok daha güzel olacak... Sen hiç üzülme Muğlalı kardeşim Doğan Bey!
Değerli okuyucum, önümüzdeki ay yayımlanacak olan kitabımdan küçük bir bölümü sunarak sözlerime son veriyorum.
“(...) Sadece Osmanlı döneminde değil, bilimsel teknolojik bilgi açığı günümüzde de henüz kapatılamadı.
Neden kapatılamadı?
Bu sorunun yanıtı biraz ilginç olabilir. Şöyle ki: Her ne kadar, bütünleşen; küresel dünyada, iletişimin olağanüstü hızı, bilimle ilgili bilgileri de anında elde etmemizi sağlıyorsa da, burada ince bir mesele var... Bu ’ince’mesele, teknolojik bilgilerin sadece ’eskiyenlerinin’bizlere ulaştırılması hinliğidir! Biz ne kadar ’bilim sınır tanımaz’, ’bilim insanlığın ortak malıdır’filân diyorsak da, stratejik bilimsel buluşları dağıtmada, onu bulan devletin oldukça ’kıskanç’davrandığı da, açık-seçik ortadadır!
Örnek mi? Buyurun: 1945 yılında ABD Başkanı Truman, ” Atomun sırlarını, yalnız İngiltere ve Kanada ile paylaşacağız “ dememiş miydi? Haydi atom bir ’silah’tı; verilmemesini, denetim altında tutulmasını doğal karşılayalım. Ama, insan hayatını kolaylaştıran sıradan buluşlarda da aynı ’kıskançlık’yaşanıyor. Burada da liberal ekonomik anlayışın hinliğiyle karşılaşıyoruz ve şirketlerin ’ticarî sır’gibi sözde ‘masum’ gerekçeleri devreye giriyor... Kendi düşüncelerine göre bu konuda haklı da olabilirler. Çünkü bu küresel şirketler, kendi ürünleri karşısında tüm insanları ‘pazar-tüketici’ olarak elde tutmak için, ürettiği teknolojik ürünün bilimsel bilgilerini ‘pazardakilerle’ paylaşmıyorlar!
Pekiyi yaptıkları doğru mu? Hayır, doğru değil!
Bilimsel bilgiler elbette paylaşılmalı; çünkü bilim, insanlığın gerçekten ortak ürünü. Ama paylaşmayanlar, bu tavırlarıyla, dolaylı olarak şunu da demek istiyorlar:
Tanrı sana da akıl vermiş; çalış, araştır, sen de bul!
Hani, haksız da değiller...
Öyle ya! Sende niye yok? Avrupa’da onca işler olurken sen niçin ilgilenmedin?”
Esen kalın efendim.