Rice, AKP'yi üzdü
Geçen yazımda ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın ATC yıllık toplantısında yapacağı konuşmanın çok önemli olacağını yazmıştım. Haklı çıktım. Rice’ın konuşmasında vurguladığı noktalar konuşmayı dinleyen AKP’lileri ve yeşil basını memnun etmedi. Hem de öylesine rahatsız etti ki, AKP yanlısı gazete ve TV’lerin haberleri Rice’ın konuşmasını gömdü.
Rice’ın konuşması iki bölümden oluşuyordu. Birinci kısım önceden hazırlanan yazılı metnin olduğu kısımdı. Bu yazılı kısım bir hafta önceden Bakanlıkta hazırlandı ve ABD’nin Türkiye’den beklentilerini dile getirdi. Bu kısımda 301, Türk-Ermeni ilişkileri, Ruhban okulunun açılması gibi konular yer aldı.
Hazırlanan metinde dikkat çeken bir önemli noktada, Amerikalıların ılımlı İslam söyleminin yerini “laik demokratik Türkiye” deyimi almıştı. Bir de Amerikalıların bir süredir şikâyet ettikleri Atatürk’ün adı, yazılı konuşma metninde sık sık geçti.
Rice’nın konuşma metninde yer almayan ancak sorulacağını bekleyerek kendi danışmanları tarafından yanıtları konusunda bilgilendirilen konular vardı. Bunlar parti kapatma, Kıbrıs gibi konulardı. Rice’ın parti kapatma konusunda yaptığı açıklama da çok dikkat çekiciydi.
ABD Dışişleri Bakanı parti kapatma sürecini dikkatle izlediklerini ancak “Türkiye’nin demokratik ve laik kurumlarının (Anayasa Mahkemesi’nden söz ediyor) bu sorunu çözmesini umduklarını vurguladı. Burada ABD’nin Erdoğan ve takımı tarafından şikâyet edilen bir hukuk kurumuna güven duyduklarını belirtmeleri de dikkat çekici.
Sorular arasında Kıbrıs konusu da vardı. Burada Rice’nın verdiği yanıtlar ise tam anlamıyla bir yasaksavar biçimindeydi. Bu da ABD’nin gündeminde Kıbrıs konusunun yer almadığını gösteriyor.
Toplantıların bir ilgi çekici tarafı da Başbakanın Amerika ayağı olan Egemen Bağış’ın ortalıklarda gözükmeyişiydi. Onun yerini bu kez Cüneyt Zapsu almıştı ama ne hikmetse bu kez o da pek itibar sahibi değil gibi geldi bana. Onu otelde son olarak ABD Dışişleri Bakanlığı müsteşar yardımcısı Matt Bryza ile konuşurken görmüşler. Bu görüşme Rice’ın konuşması öncesi gerçekleştiğine göre herhalde AB’deki AKP’lilerin istediği gibi kapatma işlemine tepki gösterilmesini istemiş olabilir.
Bu yazımın ikinci konusu gene ekonomi. Biliyorum bıktınız, kriz geliyor, geliyor dedim, bizimkilerin yalanlamasına rağmen nihayet geldi. Ama bizimkiler aynı radyasyonlu çayda olduğu gibi hükümet yetkilileri yerlere atıyor kendini böyle bir şey yok diye. Bunun son örneğini gene ATC toplantısında yaşadık.
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek bu toplantılarda yaptığı uzun konuşmasında Türk ekonomisinin ne kadar sağlam ve yıkılmaz olduğunu ve Türkiye’de ekonomik kriz olmadığını söyledi. Oysa salonda bulunan ve tesadüfen de birisi benim oturduğum masaya düşen kredi kurumlarında çalışan bir Amerikalı, Şimşek konuşurken bıyık altından gülüyordu.
Masamdaki kişi herkesin aylardır Türkiye’ye ait kâğıtları elden çıkardığını söylerken, bu kriz ABD ve öteki ülkelerde birse Türkiye’de beş misli olarak patlak verecek derken devlet görevlilerinin açık açık kriz var demelerinin beklenmemesi gerektiğini ama bu konuda da bu kadar vurdumduymazlık edilemeyeceğini söyledi. Adam haklıydı, ama Amerikalı gibi düşünüyordu. Bizim oraların mantığı ve köşe dönme mantığıyla hareket etmiyordu.
Bu ekonomik kriz dünyada şu sıralar açlığı da tetikledi. Benim dünyada parmakla sayılacak kadar az olan kendi kendine yeten ülkemin tarım ve hayvancılık alanlarını öldürdükten sonra ithalatla memleketi götürürler. O bir poşete oyunu verenler acaba önümüzdeki günlerde o poşetlerin geleceğinden emin midirler?