Radikal faşist İslâm ülkesi

Türkiye, içeride tam bir kayıkçı kavgası yaşarken, dışarılarda ülkenin geleceğini ve bugününü etkileyecek önemli gelişmeler oluyor. Washington’da kapı aralarından duyduğumuz kadarı ile birilerinin bileti kesiliyor. Tabii, her ne kadar Türkiye’de AKP ve Erdoğan yanlısı basın tarafından aksi pompalanıyorsa da bugünlerde Amerikan Federal Hükümeti koridorlarında Türkiye’nin adı başka bir şekilde geçiyor. Şimdiye kadar duyulmayan; “Radikal Faşist Türk İslâm Cumhuriyeti” gibi. Gerçi AKP hükümeti koşar adımlarla kısa bir sürede ülkeyi bu yola sokmasına rağmen bende hazımsızlık yaratıyor. Beğendiniz mi bu tanımlamayı? Yakında AKP iktidarı her şeyi değiştirdiği gibi ülkenin adını da bu yolda değiştirecektir her halde.
Böyle bir tanımlamayı uygar bir ülkede göremezsiniz. Örneğin, bir ülkenin resmi adı yanında Amerika Hıristiyan Devleti, Fransa Katolik Cumhuriyeti veya Finlandiya Hıristiyan Cumhuriyeti ibaresine rastlamadım. Bence bir ülkenin tanımlamasında din ibaresi kullanılması geri kalmışlığın en belirgin ifadesidir.
Böyle bir tanımlamayı tabii ki Amerikalı yetkililer resmi açıklamalarında veya konuşmalarında kullanmadılar ve kullanmayacaklardır da. Hatta bu şekilde yöneltilen soru ve tanımlamalara da “Biz Türkiye’nin laik demokratik bir ülke olduğuna inanıyoruz” gibi içi boş ve inanmadıkları uydurma geleneksel yanıtlar vereceklerdir. Ama kendi aralarında yaptıkları değerlendirmelerde ne yazık ki artık Türkiye, Washington’da “Radikal Faşist Türk İslâm Cumhuriyeti” olarak biliniyor. Bu tanımlamayı, daha doğrusu Türkiye’nin bu noktaya geldiği yolundaki kanaati ne tetikledi bilemiyorum. Bir süredir ABD’de Türkiye’ye yönelik derin bir sessizlik vardı. Örneğin ne Kürt açılımı ne de Ermeni protokolü Washington’da heyecan yarattı. Bakmayın Abdullah Gül ile Obama’nın telefon görüşmesine veya ortaya atılan nezaket sözlerine. Erdoğan, Washington’la ilişkilerde bir soğukluk yaşıyor gibi. Bu soğukluğun, yeni İran veya Suriye politikalarından veya İsrail ile göstermelik sürtüşmeden kaynaklandığına inanmıyorum.
Kürt açılımı, Ermenistan protokolü veya Kıbrıs uzlaşması gibi. Yunanistan’dan gelen dostluk elinin içinde de gizlenmiş olan kıta sahanlığı ve hava sahası konularının bulunduğunu biliyoruz. Bu el sıkılırken bu kazıkları da yiyeceğiz, bundan emin olun. Dünyada hiçbir ülke, kendi çıkarı olmadan başkasına dostluk eli uzatmaz.
Evet, Tayyip Erdoğan Aralık ayı başında Washington’a gelecek. Gelecek gelmesine de burada ne konuşulacak? Ya yeni talimatlar alacak veya hızlı koştuğu ve jübilesi için kendisine kupa verilecek. Bence bu ziyaret, Washington’un ölmesi kesinleşen bir hastanın son isteklerini yerine getirmesi. Son günlerde Erdoğan hükümetinin bir diktatoryaya yönelik uygulamaları burada da kaşların yukarı kalkmasına neden oldu. Hele hele Müslümanlar soykırımı yapmaz der demez, Teksas’da bir Arap asıllı Amerikalı subayın 13 kişiyi öldürüp, 30 kişiyi yaralamasının ardından bu laflar, pek de kulağa hoş gelmedi. Onlar ılımlı İslâm derken bu son durumu beklemiyorlardı. Eğer bu değerlendirme doğru değilse, durum daha da vahim ve tehlikeli. Türkiye’ye yıllarca atamayacağı veya altından kalkamayacağı çok büyük bir kazık hazırlanıyor demektir.
Ülkeler arasındaki ilişkilerde gelişmelerin her iki tarafa eşit çıkar sağlaması diye bir şey olamaz. Taraflardan biri mutlaka kazığı yer. Geleneksel olarak bugüne kadar kazığı yiyen biz olduğumuz için bu kazığın da dünya ile ilişkisini kesen Türk halkını fazla inciteceğini sanmıyorum. Ha bir olmuş ha beş ne fark eder. Zaten mühim olan Fener, Galatasaray veya Beşiktaş’ın şampiyon olması veya transferler. Gerisi boş değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları