Paşa sözcüğü, Babür Hüseyin Özbek ve Nevzat Köken...
Yanıtlamada çok geç kaldığım bir konuyu açıklamak istiyorum... Geçen yıl yayımlanan “Türk Generali” başlıklı yazımda ’Paşa’sözcüğünü çokça kullanmış olmama, kimi okuyucularım -nezaketle yoğrulmuş- eleştiride bulundular. Açıkça ifade etmeliyim ki; Paşa sözcüğü arı-duru Türkçe bir sözcüktür. Osmanlı’daki Yeniçeri teşkilatının, bir anlamda Genelkurmay Başkanı olan şahsın unvanı da, Başağa’dır. Dilci değilim, ama Paşa sözcüğünün Başağa’dan geldiğini ve Türkçe olduğunu savunuyorum. Nitekim Trakya’nın gerçek adı da Paşaeli’dir... Kimileri Paşa’nın Farsça ’Beşe’sözcüğünden türediğini söylüyor. Ama ’Beşe’nin Farsça’da ’kapı eşiği’veya ’atmaca kuşu’anlamında kullanıldığı da ifade ediliyor. Bu nedenle Paşa sözcüğünün Farsça’dan geldiği görüşüne kesinlikle katılmıyorum. Paşa, yüzyıllardır Türkçeye ait bir sözcük. Diğer yandan, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında ’Paşa’sözcüğünün askerî unvanlardan kaldırılmış olmasının da önemli bir gerekçesi var. Osmanlı’da, askerler yanında sivillere de Paşa unvanı veriliyordu. Bu karmaşık durumun bir sonucu olarak, Cumhuriyetimizle beraber Paşa sözcüğü, askerî unvanlardan kaldırıldı. Günümüzde ise halkımız Generallerimize -ek bir saygı ifadesi olarak- ’Paşam’diye de hitap etmektedir; ve çok da güzel olmaktadır. Açıkça yazman gerekirse; bence Türkçe Paşa sözcüğü, ’General’den çok daha anlamlıdır. Bu konuda yine bir bilgi: 2005 yılında Türk Dil Kurumu’na gönderdiğim e-posta’da “Paşa sözcüğünün nereden geldiğini” sordum. Sayın Kurum Başkanı, bir ay sonra bana gönderdiği yazıda “Üzerinde çalışıyoruz” diye yanıtladı. Ne tuhaftır ki; on yıldır hâlâ üzerinde çalışıyorlar...
Ve Babür Hüseyin Özbek...
Yurdumuzun has evlatlarından birisi de Babür Hüseyin Özbek! Yüksek öngörülü; müthiş bir zekâ! Bilgi birikimi her olayı tartabilecek hassas bir terazi niteliğinde... Pek çok cümlesi, açılması zor ’kilitleri’kolayca açabilecek değerde. Söz gelimi; 2012 yılındaki bir yazısında, Mesud Barzani’nin yöredeki ’görevini’, “ABD, Mesud Barzani’yi joker olarak kullanıyor” cümlesiyle tanımlıyor. Ve o bir deniz ’uzmanı’... Türk Deniz Kuvvetleri’nden Albay rütbesiyle emekli olduktan sonra, yıllarca dünya okyanuslarında dolaşan ticaret gemilerine kaptanlık etmiş gerçek bir deniz kurdu. O yetenekli bir yazar. www.baburhuseyinozbek.com ve www.haberiniz.com sitelerindeki ilginç yazılarıyla aklımızı beslemeye çalışıyor. Cinius yayınlarından çıkan “Denizdekiler” kitabı ise, ordumuzdaki ve sivil yaşamındaki ’deniz’konulu olaylarla bezeli... Sayın Özbek’in son yazısı, “Gelibolu Feneri Önlerindeki Kaza ve Rahmi Koç” başlığını taşıyor. Sayın Özbek, geçtiğimiz haftalarda Çanakkale Boğazı’nda yaşanan o kaza olayını gerçekçi biçimde açıkladıktan sonra Rahmi Koç’a çok ilginç bir göndermede bulunuyor... Sayın Babür Hüseyin Özbek’e Türk milletine hizmet yolunda uzun ömürler diliyor; saygılarımı sunuyorum.
Ve Nevzat Köken’i alkışlamak!
Sayın Nevzat Köken gerçekten alkışlanacak bir değer. Düşünce ufkumuza sunduğu eser öyle muhteşem ki, darmadağınık fikirler denizinde bocalayan bizlere sakin bir ’düşünce limanı’sundu! O limanın adı: “Cumhuriyet Dönemi Tarih Anlayışları ve Tarih Eğitimi” dir. Değerli okuyucum; özgünlüğü, ilginçliği, yoğun emeği alkışlamaktan mutluluk duyuyorum. Sayın Köken’in bu eseri, tarih anlayışı konusunda yıllardır özlemini çektiğimiz bir arı-duru ifadeler demetidir. Kitap, büyük boy 364 sayfa. Yazar, tam 343 kaynaktan beslenmiş. Atatürk Araştırma Merkezi’nin yayını olan bu görkemli eseri size uygun bir zamanda genişçe tanıtacağım. Ama bir iki söz etmek istiyorum: 257. sayfada Ali Fuat Başgil’in 1961’de ipe-sapa gelmeyen sözleri yanında; 310. sayfadaki “Mavi Anadoluculuk” masalı ilginçliğin ötesinde bir şey... Böyle bir eserle ufkumuzu aydınlattığı için Sayın Nevzat Köken’i alkışlıyor; saygılarımı sunuyorum.
Esen kalın efendim.