Özal'dan bu günlere!
7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, bunca yıl sonra darbe yapmaktan yargılanırken 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal vefatının 19. yıldönümünde “minnetle” anılıyor.
Ne var ki aradan geçen yıllar Özal’ı sanki yavaş yavaş unutturuyor. Her ne kadar, 28 Şubat’ın da sorgulaması yapılırken, rahmetli Özal’a atıflar yapılıyorsa da yıldızının eski parlaklığı pek parıldamıyor.
Böylece Özal’ın başarı ve hataları da adeta “derin derin” örtülüyor.
Özal yâd edilirken, sevap ve günahları, başarı ve başarısızlıkları birbirine karışıyor.
Halbuki, büyük isteğine rağmen oğlu Ahmet Özal, özellikle AKP’den milletvekili adayı gösterilmeyerek, rahmetli babasının siyasi mirasından mahrum edilmenin acı günlerini içine sindiriyor.
Aslında, Özal’ı tam anlamıyla anlatmaya, bu tür kısa yazılar ve sütunlar yetmiyor.
Objektif araştırmalar yapmak gerekiyor.
Her şeyden önce, rahmetli Turgut Özal’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin 8. Cumhurbaşkanı ve bir büyük kitlenin lideri olduğunu unutmamak icap ediyor.
Özal, cesur ve yürekliydi.
Sonra, barışseverdi.
En önemli vasfı ise inançlarından “zerre” kadar taviz vermemesiydi.
Üç konuya önem verilmesini istiyor ve her fırsatta bunları dile getiriyordu.
Din ve vicdan hürriyeti,
Birlik ve beraberliğin korunması,
Hür teşebbüs ve serbest ekonomi.
Yaşına ve kilosuna rağmen, çok çalışkan, çok enerjikti. 13 yıl, temel atmadan temel atmaya, toplantıdan toplantıya, konferanstan konferansa, geziden geziye koşturdu.
O, çok sevildi.
O, çok sayıldı.
O, çok eleştirildi.
O, çok itham edildi.
Canına bile kıyılmak istendi.
Fakat o, hiçbir zaman heyecanını yitirmiyordu.
Coşkusuna coşku katıyordu.
Bu arada, iki binli yılların Türkiye’sine her bakımdan geçişi de planlayanların başında yer aldığı öne sürülüyor. Dopdolu bir hayat geçiren Özal’ın kalbi, bunca “fırtına”ya dayanamıyordu.
Özal için çok şeyler söylendi ve yazıldı.
Halen çok şey söyleniyor ve yazılıyor.
Daha da çok şey söylenecek ve yazılacak.
Ancak, asıl değerlendirmeyi tarihe bırakmak gerekiyor. Rahmetlinin dolu dolu hayat öyküsüne şöyle bir bakanlar bile, şaşkınlıklarını gizleyemiyor.
Çünkü, o hikayede; şimdi bile yaşananlar görülebiliyor. Özal’ın bu günlerin olabileceğini keşfettiğini yakınlarına, dostlarına sızdırmasına rağmen tam olarak açıklamadığı hemen anlaşılıyor.
Hatırlanırsa, Özal’ın gerek ülke yönetiminde, gerek günlük hayatta, başarıları ve hatalarıyla, çok cesur ataklar yaptığı gerçeği karşımıza çıkıyor.
Eğer, Özal o cesur adımları atmamış olsaydı, belki de şimdi “yerimizde sayan” o ağır tavrımızı muhafaza için, olmadık özverilerde bulunacaktık. Sonuç olarak; Özal’ı bir kez daha rahmetle anarken, asıl ağırlığını ömür boyu yad etmemiz kaçınılmaz oluyor.