Obama'ya akıl verene bir bakın!
Bu hafta da şu AKP’den başka bir şey yazayım diye aklımdan geçiriyordum ama olmadı. Hele pazar günü Washington Post gazetesinde David Ignatius’un Başbakan Erdoğan’ın danışmanı Ahmet Davudoğlu ile yaptığı görüşmeyi kapsayan mülakatını okuduktan sonra. Bu kişiyi ne yazık ki Abdullah Gül’e danışmanlık yaparken tanımıştım; o tarihte Washington Willard Oteli’nde kendisi ile yaptığımız bir görüşmeyi hayatımın sonuna kadar unutamayacağım.
Daha önce bir-iki yazımda değinmeye çalıştığım bu görüşmede otel lobisinde otururken, söz bir şekilde Uluslararası Para Fonu IMF ile Dünya Bankası’na gelmişti. Biz ABD’nin bu iki ekonomik gücü kendi siyasi ve stratejik planlarını uygulamada kullandığını söylemiştik, Davudoğlu ise inatla böyle bir şeyin söz konusu olamayacağını savunmuştu. İşte bu konuşma sırasında Washington’u bilmeyen bir öğretim üyesinin nasıl dış politika danışmanı olarak seçildiğini hep sormuştuk birbirimize.
Bu olayın ardından Amerikalı gazeteciye verilen mülakatta beni kahkahalarla güldüren noktaya dikkatinizi çekmek istedim. Ahmet Davudoğlu ABD’de yeni seçilen “Başkan Obama’nın Ortadoğu konusunda kendisine deneyimli bir danışman seçmek zorunda olduğunu” vurgulamış mülakatta. Acaba Davudoğlu, ABD’ye iki kez gelip de bir türlü görüşemediği yeni ABD Başkanı’na kendi hizmetini mi sunuyor diye de aklımdan geçmedi değil.
Davudoğlu Amerikalı gazeteciye, gelecekte Ortadoğu’da yapılacak bir dizi seçimlerde Amerika’nın aleyhte tepki toplamaması için bu yolu seçmesi gerektiğini, yoksa ABD’nin Ortadoğu politikalarının bir domino etkisi yapacağını bütün ülkelerin birbirinden beter derecede aleyhte etkileneceğini kaydetmiş. İşte bu açıklamalar ve sözler herhalde ABD Dışişleri Bakanlığı’nda kahkahalara yol açmıştır.
Bu verilen demeç bile iktidardaki AKP’nin dış politika konusunda ne kadar bilgisiz olduğunu, bunun dışında kendi cahilliklerinin de bilincinde olmadıklarını ortaya koyuyor. Nedeni çok açık. Birincisi ABD uzun vadeli dış politikalarını 20 yıllık dilimler halinde yapar ve bunu değişik alternatiflere göre hazırlar. Bunun için koca bir analizci grubuyla Washington’da Ortadoğu’yu Davudoğlu’ndan çok çok daha iyi tanıyan bir uzmanlar grubunu kullanır.
Bu politikaların dışında bir de günlük beklenmeyen olaylara yönelik ani politika hazırlayan bir başka grup vardır. Bu grup da kendi alanlarında deneyimli diplomatlardan ve istihbarat uzmanlarından oluşur. ABD’nin Ortadoğu’da yanlış politikalar izlemesi bölgeyi bilmediğinden veya olayları tahmin edemediğinden değil, tam tersine kendi çıkarlarına ters gelen olayları kendi çıkarları doğrultusunda düzeltmek istemesinden kaynaklanır.
Bush ve ondan önceki Amerikalı liderler sanıyor musunuz ki başına gelecekleri bilmeden kararlar aldı. Yok öyle şey Ahmet bey. Onlar başından beri kendi ülkelerinin çıkarları doğrultusunda karar alıp uyguladılar. Bu çıkarları için bizde olduğu gibi kullanacakları ülkelerde kendi adamlarına seçim kazandırdılar, kendileri devletleştirmeye giderken onlara özelleştirme adı altında tüm kurumlarını sattırdılar, istihbarat veriyoruz diye başka ülkelerin başına torba geçirdikleri askerlerini oyaladılar ve o ülkelerin devlet veya hükümet başlarını özel ulak olarak görevlendirdiler.
Şimdi siz kalkmış, herkesi bir piyon gibi kullanan bu oyunun ustalarına ve oyun kurucularına yol gösteriyorsunuz. İşte bu olmadı. İşte bu nedenle gülerler, hem ABD Dışişleri’nde hem de Pentagon’da. Acaba bu çıkışı kendisiyle görüşemediğiniz Obama’nın dış politika danışmanlarına da aktarmış mıydınız Ahmet bey? Bütün bu gelişmeleri hele hele Washington’da dolaşan bir söylentinin ardından izlerseniz benim gibi sizin de dudaklarınız uçuklar.
Bu söylentiye göre Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcimiz Büyükelçi Baki İlkin kısa bir süre sonra emekliye ayrılacak, yerine kısa bir süre içinde Washington’daki Büyükelçi Nabi Şensoy kaydırılacak ve Nabi beyin yerinde de Washington’a Ahmet Davudoğlu büyükelçi olarak atanacakmış. Tüm bunlar yeni değil, eski bir dedikodu, ama Malezya’da öğretim üyeliği yapmış bir kişinin diplomasi ve dış politika konusunda ne kadar bilgili olduğu da ortada.
İşte bu noktada Tanrı Türk’ü, hele hele Ermeni soykırımı konularının öne çıkacağı 2009 yılından itibaren korusun demekten başka bir şey gelmiyor elimden.