Obamanya ve Erdoğanizm
Sizler bu yazıyı okurken, ABD’nin yeni başkanı Barak Obama da yemin edip göreve başlıyor olacak. Yaklaşık bir haftadır mucizelere inanan Amerikalılar tüm kötülüklerin bu yeni başkanla çözüleceğini sanıyor. Aslında ABD benim ilk geldiğim ve Reagan’ın işbaşına gelişinde yaşanan günlere çok benziyor. Nedense Amerikalılar ekonomi kötü olunca, kahraman hikâyeleri yaratır. O yıllarda Potomac Nehri’ne düşen uçaktaki yolculara yardım eden bir kişi milli kahraman ilan edilmişti, şimdi de Hudson Nehri’ne inen uçağın pilotu kahraman ilan edildi ve olayın adı Hudson mucizesi.
Amerikalılar bir azınlığın, yani siyahînin başkan seçilmesini de ülkeyi ve vatandaşlarını birleştirici unsur olarak görüyor. Tarih ve devrim olarak tanımlanan, bu denemeyi son Cumhuriyet dönemimizde biz Türkler birkaç kez yaptık. Nüfus içindeki oranlarını aksettirmeyen bir düzeyde bir azınlık grubuna mecliste üçte bire yakın temsil izni verdik. Başbakan, Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı bile seçilmesini gördük. Sonuçta onlara bunlar yetmedi, şimdilerde Türkiye’yi parçalamaya çalışıyorlar. İşte o nedenle Amerika’da zenci deneyiminden mucize bekleyenler, bence boşuna hevesleniyor. Amerikalı zencilerin ülkeyi ne kadar kurtaracağını da ileride göreceğiz.
Obama’nın ilk icraatının ülke içine yönelik olması bekleniyor. Önceliğin ekonomi olacağı şimdiden telaffuz edilmeye başlandı bile. Yeni yönetim bir dizi yasa tasarısını hazırlayıp Kongre’ye göndererek öncelikle işsizliğe, daha sonra da konut ve oto sektöründeki sorunlara çare bulmaya çalışacakmış. Obama’nın dış politika konusunda da enerji açısından İran ile, yakındaki tehlikeler açısından da Küba ile arayı düzeltmesi mümkün.
Tabii artık hemen hemen herkes Obama’nın 24 Nisan tarihinde yayımlayacağı bildiride soykırımı kelimesini kullanacağından emin. Bu kelimeyi kullanırken de Ermeni diasporasının gazını aldığını ve Meclis ve Senato’dan soykırımı yasasının çıkarılmasını önlediğini vurgulaması bekleniyor. Tabii yerseniz.
Söz Obama’dan açılmışken, geçen gün NTV’de Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ı seyrettim. Konu yeni ABD Başkanı ve Ermeni tasarısına gelince fark ettim ki birileri Başbakan Erdoğan’ı kandırıyor. Tayyip Bey Kasımpaşalı olduğu için böyle ayakları yemezdi, ama ne olduysa bu danışmanlar ve çevre kendisine anlaşılan doğruyu söylemiyor.
Babacan, Barak Obama’ya Türkiye’nin beklentilerini aktardıklarını ve Ermeni soykırımı konusunda seçim vaatlerini yerine getirmesi durumunda iki ülke ilişkilerine ne kadar zarar vereceğini söylediklerini belirtti. Anlayamadığım şey, Erdoğan hükümetinden kimse ile Obama ve yardımcıları görüşmedi. Randevu talep ettiler, ama aldıkları yanıt programın dolu olduğu yolundaydı. Yalnızca bir zamanlar Clinton yönetiminde Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Albright ile görüşüldü ve o da bir lobi şirketi kurmuştu, herhalde ona iş bulmak için bu görüşme gerçekleşti.
Danışmanlardan Davutoğlu ve bakanlığa getirilerek ödüllendirilen Egemen Bağış istenen görüşmeleri gizli mi gerçekleştirdi acaba. Tayyip beye ne anlattı bu kişiler? İşin acı tarafı, Erdoğan ve hükümetinin son çıkışları yüzünden ABD’de yeni bir hava estiriliyor. Şimdilerde Türkiye’nin adı, ABD’nin teröre destek veren ülkeler listesinde yer alan İran ve Suriye ile bir arada geçiyor. ABD’de yayımlanan birçok basın analiz yazısında Türkiye, İran ve Suriye ile stratejik ortaklık yolunda mı diye soruluyor.
Belli ki Erdoğan hükümeti de bunu sezip yangına körükle gidiyor. Eleştiri dozunu artırdı. Bir yandan Amerika’da dizlerinin üzerine çökerek talepte bulun, sonra kafa tut. Ya Başbakan tribünlere oynuyor, ya da onlardan tamamen umudunu kesti. İsrail tarafından sınırda bekletilen bir Başbakan, yemeğe davet edilmeyen bir Cumhurbaşkanı ve hâlâ itibardan ve arabuluculuktan söz edebiliyorlar. Evet, AKP iktidarı ne bekliyordu da kendi Arap kardeşlerine bile yardım etmeyen Arap dünyasının dizlerinin dibine bıraktı Türkiye’nin itibarını.