Nedim Şener ve ötesi!

Nedim Şener ve üç gazeteci arkadaşının tutukluluk durumlarının sona erdirilmesi özellikle basın dünyasında, “sevinçle” karşılanması devam ederken, ister istemez, mesleğin dengeleri de yeniden gündeme gelmiş bulunuyor.
Her şeyden önce; “masumiyet karinesi”nin ihlal edildiği bir dönemin yaşandığını belirtmemiz gerekiyor.
Gerçekten de son tahliyeler bile, sık sık tekrarlanan bu iddiayı ispatlıyor.
Tahliyelerin doğurduğu olumlu havanın yanı sıra, basının tekrar “mercek” altına alınması gündemi zorluyor.
Dipten gelen şiddetli depremler gibi ülkeyi “derin”den sarsan son siyasi ve ekonomik gelişmeler, medyanın görevini tam olarak yapmadığını veya yapamadığını ne yazık ki ortaya çıkarıyor.
Olaylara duyarlı olmak, objektif gözle değerlendirmek, çifte standarttan uzaklaşmak, yasaları ihlal etmemekle özetlenebilecek “gazetecilik refleks”inin iflasının sürekliliği gözler önüne seriliyor.
Oysa, medyaya bu aşamada bile, büyük görevler hatta sorumluluklar düşüyor.
Demokratik rejimin aynı zamanda hukukun üstünlüğünün “zedelenmemesi” kaçınılmaz koşul oluyor.
Yani, medyanın sürece lehte veya aleyhte müdahaleleri yerine, kanımızca; konumun korunması daha öncelikli yer alıyor.
Demokratik hayatın, sağlıklı yürütülmesi ve “heyecan-kuşku-kaygı-korku” veren bir ortamın yerine, her şeye rağmen bütün organlarıyla “işleyen” bir mekanizmanın varlığını titizlikle korumamız icap ediyor.
Çoğu medya organlarının, neyi kamuoyuna sunmaya çalıştıkları pek anlaşılmıyor.
Kim ne derse desin, medya tarihî bir sınavdan geçtiğinin bir türlü farkına varmıyor.
Hatta, özellikle yoğun gazeteci tutuklamalarıyla başlayan ve günümüze kadar uzanan kimine göre siyasi, kimine göre hukuksal gelişmelerin, medyanın zaten “hassas” olan ayarını bozmuş ve dolayısıyla iflas eden “gazetecilik refleksi” gün geçtikçe panik üzerine panik yaşıyor.
Aslında, iktidarın; medya dünyasına, “doğrudan doğruya” bir müdahalesi pek görünmüyor.
İşletme sermayelerinin geliştirilmesi en azından korunması çabası, “kilit” noktayı oluşturuyor.
...Ve belki de eğer bir şeyler oluyorsa, bu kesimde oluyor.
Üstelik, dünyanın yanı sıra ülkemizi de etkileyen böylesi bir ekonomik kriz atmosferinde, patronajın durumu, daha da “kritik” bir zemini kendiliğinden oluşturuyor.
Fakat, her şeye rağmen, medyanın “istikrarı” sağlamadaki rolü tarihi bir önem kazanıyor.
Serinkanlı bir şekilde, çetrefilli durumun bir analizi yapılacak olursa, atmosferin gün geçtikçe ağırlaştığı ve medya dünyası aleyhine bozulduğu açıkça görülüyor.
Oysa, demokratik ve ekonomik gelişmenin en büyük ölçüsünün fikir dolayısıyla basın özgürlüğü olduğu öteden beri biliniyor.
Nitekim, Nedim Şener, Ahmet Şık ve arkadaşlarının tahliyesi bile, özgürlüğün ne tür bir “tılsım” olduğunu kanıtlıyor.

Yazarın Diğer Yazıları