Necdet Özkaya'ya saygı…
Sevgili okuyucum; Türklüğün bir bilgesi daha sonsuzluğa göçtü!
Adananın yiğit evladı Necdet Özkaya'yı kaybettik!
O bilge, hayatını Türk milletine adayan, sayısız öğretmenler yetiştiren bir kahramandı.
O Adana'nın gerçekten yiğit bir evladıydı.
O korkusuz bir Türk Miliyetçisiydi…
Öğretmenlerin adeta babasıydı. Öyle bir babaydı ki; Bakanlıkta öğretmenlerin tayinlerini hiç bekletmeden yapardı.
Özellikle 1970'li yılların ortalarında Necdet Özkaya demek; Millî Eğitim Bakanlığı'nda, Türk milletinin evlatlarını eğitim camiasına, Anadolu'ya hiç bekletmeden gönderen bir bilge demekti!
Değerli okuyucum; Necdet Özkaya ağabeyimiz, sadece bir Millî Eğitim Bürokratı değildi. O aynı zamanda çok değerli bir yazardı.
Millî Düşünce Merkezi o soylu insanın acısını yaşıyor.
İzninizle, Necdet Ağabeyimizin "El mi yaman, bey mi yaman" konulu yazısını -saygı ifadesi olarak- sizlere sunmak istiyorum.
"Tarihimizde çok çeşitli hadiseler bize elin yaman olduğunu ispat etmiştir. Nice sultanlar el tarafından devrilmiştir. Bir de şunu düşünüyorum zor oyunu bozuyor. Demek ki gücü olmayan imanın, fazlaca bir değeri de yoktur. İmansız güç ise çok zalim olur, merhametsiz olur.
Rejimi değiştirerek tek adam rejimini getirmek arzusunda olanların akıllarının bir köşesine yazmaları gereken en önemli nokta budur.
Tarihin her döneminde ve her medeniyet ve kültür dairesinde, her alanda bu unvanlara sahip insanlar vardır. Medeniyetlerin ve kültürlerin gelişmesinde bu kimselerin büyük rolleri olmuştur. Dünya tarihinde büyük devrimlerin oluşumunu incelediğimiz zaman hemen görürüz ki devrimlerin fikir babaları bu otoriteler yani üstatlardır. Bilimin ve teknolojinin her dalında da art arda sıralanacak öncüler vardır. Bunlara genellikle mucit denir. Son zamanlarda bunlara buluşçu da denilmeye başlandı.
Her meslekte, sanatın her kolunda, zanaatta usta çırak münasebeti vardır. Bu münasebet aynı zamanda bir eğitim ve öğretim metodudur. İkisi arasında kişiye de kalfa denir. Eskiden okullarda öğretmenin yanında hademenin üstünde görevli olanlara da kalfa denirdi. -Dülger ve duvarcının ikincisi- Osmanlı döneminde devlet dairelerinde kıdemli kâtip, bunların başlarına da ser-hulefâ yani başkâtip denmiştir. Stajyer öğretmen, öğretmen, başöğretmen gibi. Mahkemelerdeki zabit kâtibi, başkâtip gibi.
Birçok devlet dairesinde benzer ünvanlar var. Meslekte kıdemi olan yükselen kimselere nezaketen üstat denilir. Günümüzde bunun yerini Fransızca bir isim olan duayen almıştır. Duayen politikacı, duayen hoca, duayen büyükelçi gibi… Hocaların hocası da bir bakıma aynı kelimeyi ifade etmek içindir.
Bizim kültürümüzün bu anlamda kazandığı bir başka unvan da "dede"dir. Büyükbaba anlamında yaygın bir kullanışı vardır. Torun tosun sahibi olan kimseler için verilen bir isimdir. İkinci anlamı: Yol babası: kıdemli derviş ve bilhassa Mevlevi tarikatında çile merasiminden geçmiş derviş.
Dede - Baba, Bektaşi şeyhlerine verilen bir saygı unvanıdır.
Üstat, kimi zaman bir cemaatin, kimi zaman bir tekkenin önderidir. O bazen şeyh, bazen efendi, bazen efendi hazretleri denildiğini daha önce belirtmiştim. Bazen de bir derginin veya derneğin etrafında toplanan insanlarında üstat olarak bildikleri kimseler vardır. Hiç şüphesiz ki bunlar toplumda büyük görevler ifa ederler."
Sevgili Necdet Ağabeyim; durağın uçmak olsun!
Esen kalın efendim.