Müzedeki toplantı açıklanmalı
Hafta sonunda Türkiye’deki bir gelişme, Başbakanın konuşmaları arasında eridi gitti. Her ne kadar Başbakan, Türkiye’deki ekonomik krizin önümüzdeki sonbaharda biteceği müjdesini verdiyse de son toplantıları bunun aksine işaret ediyor.
Anlatmaya çalıştığım, Başbakan ve ekonomi ekibinin Koç müzesinde Türkiye’deki iş adamları ile bir araya gelişi ve bu toplantı konusunda hiçbir açıklama yapılmaması, nedense bizim basının dikkatini çekmedi. Aslında bu toplantı, Erdoğan’ın ekonomi konusunda yaptığı tüm açıklamaları tekzip eder gibiydi.
Bu toplantı neden yapılmıştı ve ne sonuca veya karara bağlanmıştı? Ben bu toplantının bizim aldığımız istihbaratlar ışığında Türk ekonomisi için önemli bir gelişme olduğuna inanıyorum. Bence Başbakanın Türk iş âlemi ile bir araya gelmesi, yeni krize karşı patronların taleplerini ya da hükümetin bu konuya yaklaşımını sergileyen bir gelişme.
Yabancı ekonomi uzmanları, Türkiye’deki ekonomik krizin en şiddetli boyutlara ulaşmasının önümüzdeki sonbahardan itibaren başlayacağını ileri sürüyor. Her zaman söylediğim gibi ben bir ekonomi uzmanı değilim ama dünyadaki gelişmeleri ve özellikle yabancıların açıklamalarını yakından izlerim. Bizde siyasetçiler vatandaşı kolay yanılttığı için yabancı uzmanlar bence daha doğrucu gibi.
Bu gelişmeye bir başka noktayı da eklemek istiyorum. Biliyorsunuz, uzun süredir Erdoğan hükümetinin iş âlemi ile arası açıktı. Özellikle de Koç Grubuyla. Ama gördük ki Koç Grubu’nun ABD’ye Ford otomobil şirketine ihracata hazırlandıkları bir araçlarının teşhiri ve basına tanıtımı sırasında, Başbakan bu aracı kullandı.
Son günlerde Doğan medya grubunda da bir yelkenleri suya indirme var. Anlaşılan Aydın Doğan da bir şekilde hükümete ulaştı. Aynı şekilde Karamehmet’in Çukurova Grubunun gazete ve TV’lerinin de muhalefeti yumuşattığını hissediyorum. Bu yaklaşım hükümetten mi geldi yoksa iş çevreleri çaresizlikten hükümetle işbirliği mi yapıyor bilemem. Ama önemli olan, basınımızın cevval araştırmacı, soruşturmacı gazetecilerinin bunu çözmesi.
Aslında bu toplantıya benzer bir başkası da Mayıs ayı başlarında New York’ta yapıldı. Buna ABD’nin önde gelen milyarder işadamları katıldı ancak toplantıda konuşulanlar ve alınan kararlar hakkında şu ana kadar basına sızan bir şey olmadı. Herhalde bizim hükümet bu toplantıyı öğrenerek, bu kritik dönemde iş dünyası ile attığı köprüleri yeniden kazanmaya çalışıyor. Bizimkinin kokusu da yakında çıkar ama bu kokunun bildik yazılı basından yayılmasını beklemek safdilliğinde bulunmayın.
Gelelim haftanın ikinci konusuna. Başbakan Erdoğan her konuşmasında yeni yeni cevherler üretiyor. Milliyetçileri en sonunda etnik temizlik yapmakla suçladı. Etnik olarak bir potada erimiş olan ve Amerikalılardan çok daha fazlasına kucak açmış bir ülkeye ve insanlarına yapılabilecek en büyük hakaret bu. Hele hele bu ülkenin sınırlarını yabancılara teslim eden bir politikacıdan gelince şaşırmamak elde değil.
Bir ülkenin egemenlik hakları, sınırlarını korumak, parasını basmak ve bayrağını çekmek, dilini, dinini, yasalarını, parasını kendisinin kurup uygulamasında yatar. Bakın bakalım, sınırlarını koruyamayan, ekonomisini ve parasını yabancıların emrine veren, yasalarını uygulayamayan ve bunu da yabancıların arzusuna göre düzenleyen bir ülkenin egemen olduğunu söyleyebilir misiniz?
Peki, o zaman ülkeyi yabancılara peşkeş çeken Padişah Vahdettin’den ne farkı var birinci hanedanını ilan eden yeni padişahların. Osmanlı, Anadolu’daki halk için onlar Türk, biz Osmanlıyız deyimini kullanırmış. Şimdi de iş başındakilerin benzer bir sloganı olduğu anlaşılıyor.