Müzakere zincirini kırıp atalım...
21 Mart 2008 tarihinde KKTC 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile GKRY Başkanlık görevine yeni seçilen Dimitris Hristofyas, namı-diğer Hristo-fiyasko, Lefkoşa’da ilk kez bir araya gelerek, 50 yıla yakın süren müzakerelerde yeni bir safhanın kapısını aralamıştı. Kıbrıs’ta ve dünya kamuoyunda umutlar bir kez daha tavan yapmış, iki yoldaşın muhakkak anlaşarak Kıbrıs sorununu çözeceklerine inanılmıştı. O tarihte bu köşede yazdığım yazımda Rum tarafının hedeflerinden, Enosis’ten, Megali İdea ülküsünden ve adanın Elenleştirilmesinden vazgeçebileceğini zannedenlerin yeniden ümitlenme gafletine düştüğünü belirtmiş; ne var ki Hristofyas’ın, özde diğer tüm Rum liderlerinden hedefleri bakımından farkı olmayacağını, kutsal hedeflerine ulaşmak için izlediği yolun, kullandığı yöntemin değişik olabileceğine dikkat çekerek ancak nihai hedefin kendisinden önce görev yapan liderlerden farklı olamayacağını vurgulamıştım. Bu köşeyi izleyenler gayet iyi bilmektedirler ki Rum tarafının uzlaşmaya, anlaşmaya, 1963’ten beri gasp ettikleri haklarımızı geri vermeye ve eşit ortak olarak bizlerle ellerindeki gücü paylaşmaya niyetleri yoktur. Kıbrıs sorununu bir işgal sorunu olarak görmeleri ve Anavatan Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinden kurtulmaya çalışmaları müzakerelerin başarıya ulaşmasının önündeki en önemli engeldir.
11 Şubat 2014’te, bu kez, KKTC 3. Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu ile Rum lider Nikos Anastasiadis uzunca bir süre üzerinde tartışılan ‘ortak metne’ imza koyarak yeni bir müzakere sürecini başlattılar. Kıbrıs’ta ve dünya kamuoyunda ümitler bir kez daha yeşerdi. Bu kez anlaşmanın olacağı konusunda ilgili taraflar her zamankinden daha iyimser. Tarafların, Kıbrıs etrafındaki denizlerde petrol ve doğal gaz kaynaklarının ekonomik getirisinin ince hesabıyla, bu kez anlaşabilecekleri öngörülmektedir. Devreye ilk kez üst düzeyde ABD’nin girmesi, AB yetkililerinin de olumlu açıklamalarla yeni süreci desteklemeleri havayı iyice ısıttı. Bazı kesimler anlaşmaya kesin gözüyle bakma gafleti bile gösterebiliyor. Maşallah bunlara!
Tekrar olacak ama ne yapılırsa yapılsın Rum tarafı ile anlaşmak mümkün olmayacaktır. Tarafların bir tek, anlaşma olmayacağı konusunda anlaşmaları mümkündür; ve bunun bile olma olasılığı oldukça azdır.
Rum lider Anastasiadis’in izleyeceği politikanın ana unsurları kendisinden önceki liderlerden farklı değildir. Kilise destekli Rum yönetimlerinin değişmesi mümkün olmayan kırmızı çizgileri anlaşmaya engeldir.
Bu aşamada Rum tarafının Kıbrıs sorunundaki kırmızı çizgilerine bir kez daha göz atmamızda fayda vardır. Rum tarafına göre:
1. ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’esastır ve devam edecektir. ‘Bakir doğum’ yani yeni bir devletin kurulması mümkün değildir. 2. ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Üniter’yapısı korunacaktır. Kıbrıs’ta tek halk vardır. Bu halk Rumlardan, Türklerden, Maronit, Ermeni ve Latin’lerden oluşmaktadır. Kıbrıs halkı tüm Kıbrıs’ın tek sahibidir. 3. ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’tek halka dayanan,’tek vatan’ üzerinde ‘eşit’ vatandaşlardan oluşmaktadır. Kıbrıs Türküne 1960’taki hakları, yani toplum olarak eşit-ortaklık haklarının verilmesi mümkün değildir. 4. Egemenlik tektir ve bölünemez. 5. Kıbrıs sorunu bir işgal sorunudur. 6. Sorunun çözümü Türk askerinin adadan gitmesiyle mümkündür. 7. Adanın askersizleştirilmesi temel hedeftir. 8. Adanın askersizleştirilmesi için muhatap Türkiye’dir. 9. Çözüm Türkiye’nin iyi niyetine ve atacağı adımlara bağlıdır. 10. Kıbrıs sorunu BM kararları ve AB normlarına göre çözülecektir. 11. Kıbrıs Türkünün ‘self determinasyon’ -kendi geleceğini belirleme- hakkı yoktur. Buna bağlı olarak Kıbrıs Türkünün ‘anlaşmama ve ayrılma hakkı’ yoktur. 12. İki devlete dayalı çözüm kesinlikle söz konusu olamaz. 13. KKTC ayrılıkçıdır ve ortadan kaldırılmalıdır. 14. Garanti anlaşması lağvedilecektir. 15. İki bölgeli federasyon etnik olarak tamamen temiz olmayacaktır. Rum ve Türklerin serbest dolaşım, mülk edinme ve yerleşme hakkı korunacaktır. 16. Çözüm için bozulan demografik yapı düzeltilmelidir. Türkiye’den gelen ‘yerleşikler’ geri dönecektir. 17. Rum göçmenler eski mallarına geri dönecektir. 18. Türkiye gecikmeden ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ni’ tanımalı ve ilişkilerini normalleştirmelidir.
Bu liste uzayıp gitmektedir. Rumun bu isteklerine boyun eğecek ve onlarla bu kapsamda anlaşma yapacak herhangi bir Türk yetkilinin olduğuna inanmıyorum. KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu ve onu destekleyen Kıbrıs Türk halkının ezici çoğunluğu Rumun direttiği saçmalıkları kabul etmeyecektir.
Anlaşma ve çözüm ada gerçeklerine göre mümkün olabilecektir. Adada iki ayrı devletin varlığı göz önünde bulundurulmadan çözüme ulaşılamayacağı artık anlaşılmalıdır.
Özellikle ABD ve tek taraflı bir kararla Kıbrıs Rumlarını adanın tamamı adına üye yapan AB, bu gerçeği görmeli, adil ve kalıcı bir çözüm için Rum tarafına baskı yapmalıdır. Verdikleri ve tutmadıkları sözleri yerine getirmelidirler. Görev ve sorumluluk onlardadır. Kıbrıs Türkü, üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır. Kıbrıs Türkünün bundan sonra yapması gereken emperyalist sömürgecilerin başımıza kadar ördükleri ‘müzakere zincirlerinden’ bir an önce kurtulmaktır.