Meral Akşener grup toplantısında konuştu (28 Ekim 2020)

Meral Akşener grup toplantısında konuştu (28 Ekim 2020)

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında açıklamalar yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Fransa'ya boykot çağrısına değinen Akşener, "Güçlü olan, vatandaşını boykota çağırıp, kendi işini milletine yıkmaz." dedi. Erdoğan'ın Malatya'da bir vatandaşla yaşadığı diyaloğu da eleştiren Akşener, konuşmasının sonunda ise saldırıların İYİ Parti'yi yıldıramayacağını belirtti.

İYİ Parti lideri Meral Akşener, partisinin grup toplantısında gündeme dair açıklamalar yaptı. İktidara Fransa ile yaşanan gerilim ve ekonomi üzerinden yüklenen Akşener kürsüye bu hafta besicilik ve çiftçilikle uğraşan bir vatandaşı çıkardı.

Akşener, Erdoğan'ın Fransa'ya boykot çağrısına değinerek, "Güçlü olan, “Ey Fransa, Ey Amerika, Ey İsrail” deyip, perde arkasında al gülüm, ver gülüm yapmaz. Güçlü olan, vatandaşını boykota çağırıp, kendi işini milletine yıkmaz." şeklinde konuştu.

Erdoğan'ın Malatya'da bir vatandaşla yaşadığı diyaloğu da eleştiren Akşener, "Dolar 8 lirayı geçmiş, Euro 10 liraya yürüyor.

Bu tabloya bakınca, senin keyif çayı içesin geliyor mu Sayın Erdoğan? Gençlerin yaklaşık üçte biri işsiz, üçte ikisi memleketten umudu kesmiş. Onların yüzüne bakınca, senin keyif çayı içesin geliyor mu Sayın Erdoğan?" dedi.

Akşener’in konuşmasından satır başları şöyle:

Aziz Milletim, değerli milletvekilleri, kıymetli basın mensupları;

Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Grup toplantımıza hoş geldiniz.

"CUMHURİYET ŞEREFTİR"

Yarın, Cumhuriyetimizin 97’inci yıl dönümünü kutlayacağız.

Yani, Türk milletinin şeref gününü kutlayacağız!

Bu şerefi pek de benimsememiş gözüken iktidar, bu kutlu günü, gönlümüzce kutlamayı yasaklasa da;

Bizler bu şerefi, evlerimizde, ailelerimizle, sevdiklerimizle kutlayacağız.

Bizler bu şerefi, işyerlerimizde çalışma arkadaşlarımızla kutlayacağız.

Bizler bu şerefi, sosyal medyada dostlarımızla kutlayacağız.

Bizler bu şerefi, fırsat bulduğumuz her yerde, milletçe tek yürek olarak kutlayacağız.

Onlar varsın, yandaş medyalarında, sosyal medya videolarında, mitinglerinde, kongrelerinde,

Atatürksüz, Cumhuriyetsiz bir Türkiye yalanını yaşamaya devam etsinler;

Bizler, Atatürk gerçeğini, Cumhuriyet gerçeğini, tam bağımsız Türkiye gerçeğini, şerefle yaşamaya devam edeceğiz.

Çünkü, Cumhuriyet şereftir.

Çünkü bu şeref, bize şanlı tarihimizin bir armağanıdır.

Çünkü bu şeref bizimdir,

Çünkü bu şeref, memleketin tüm evlatlarınındır.

“Selam şanlı mazimize! Selam yarına!

Selam zafer ordusunun silahlarına!

Ey geçmişin yiğitleri! Selam sizlere!

Ey yarının şehitleri! Selam sizlere!”

Bize bu güzel günü, insanca ve özgür yaşama onurunu hediye eden, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm istiklal kahramanlarımıza, bir kez daha minnet ve şükranlarımı sunuyorum.

Yaşasın Cumhuriyet, Yaşasın Türk Milleti.

Değerli milletvekilleri;

İnançlar kadar, inanç hürriyeti kadar, inançlara saygı da kıymetlidir.

Çünkü dünya saygıyla güzelleşir.

Hele o saygının muhatabı, Rabbimizin elçileriyse, bu çok daha kıymetlidir.

Maalesef bugün, bütün dünyada, gerçek gündem ile muktedirlerin gerçeklikleri arasında, büyük bir makas var.

"NEFRETTEN BESLENEN SİYASETİN SON ÖRNEĞİ FRANSA"

Hangi ülkede işler kötüye gitse, hemen bir günah keçisi bulunup, her şey ona yükleniyor.

İslam düşmanlığı da, yabancı düşmanlığı da, bunun en yaygın örneklerinden.

Saygısız ve düşmanca bir dil ile söylenen yalanlar, vatandaşları oyalamanın en popüler yolu.

Biz bunu, ülkemizden de iyi biliyoruz, Batı’dan da iyi biliyoruz.

Milli çıkarlardan önce, kendi şahsi çıkarları üzerinden siyaset yapanları, ülkemizde de görüyoruz, Batı’da da görüyoruz.

Nefretten beslenen siyasetçilerin, Dünya’ya verdikleri zararı, tüm Dünya milletleriyle beraber, biz de yaşıyoruz.

Bunun son örneği Fransa…

Kendi iktidarını kurtarmak için,

Peygamberimize hakaret etmeyi,

Müslümanlara hakaret etmeyi mübah gören,

Emmanuel Macron’u, ve onun temsil ettiği bu barbar zihniyeti kınıyorum.

Ne var ki, bizim kınamak ve kınanmaktan öte dertlerimiz var.

Dünya da yansa, vatandaşımızın derdini öncelemek zorundayız.

Kınamakla kalmayıp, ülkemizi güçlü, vatandaşımızı müreffeh kılmalıyız ki;

Macron gibiler böyle densizlikleri yapmadan önce 40 kere düşünsünler!

"GÜÇLÜ OLAN VATANDAŞINI BOYKOTA ÇAĞIRIP, KENDİ İŞİNİ MİLLETE YIKMAZ"

Türkiye’nin karakteri, bize saygısızlık yapana hakaret etmek değil, bize saygısızlık yapanı pişman etmektir.

Ama bu, lafla olmaz.

Ağız dalaşına girmek, güçsüzlerin, acizlerin başvurduğu bir yoldur.

Güçlü olan, ağız dalaşına girmez.

Güçlü olan, “Ey Fransa, Ey Amerika, Ey İsrail” deyip, perde arkasında al gülüm, ver gülüm yapmaz.

Güçlü olan, vatandaşını boykota çağırıp, kendi işini milletine yıkmaz.

Güçlü olan, gerekeni yapar.

Ama güçlü olmak için, akıllı bir dış politika yürütmek gerekir.

Güçlü olmak için, üreten, sağlam bir ekonomiye sahip olmak gerekir.

Güçlü olmak için, memlekette demokrasiyi, hukuku ve adaleti hakim kılmak gerekir.

Hakarete karşı, daha büyük bir hakaretle cevap verirseniz,

Macron’un Fransız kamuoyundaki gücünü artırırsınız.

O nedenle Sayın Erdoğan’a sesleniyorum;

Takındığın bu tavırla, Macron’u pişman etmedin, bilakis Macron’a destek çıktın.

Türk dış politikasını, egona meze yapmaktan artık vazgeç.

Yabancı ülkelerin ergen tavırlı liderlerine, hak ettikleri cevabı, aynı ergen tavırla değil, devlet adamlığıyla ver.

Bulunduğun makama yakışan da, ülkenin menfaatine olan da budur.

"VATANDAŞA 30 YIL SONRASININ HAYALLERİNİ PAZARLIYOR"

Aziz milletim, değerli milletvekilleri;

Hayatın her alanında, akılla hareket etmek zorundayız.

Aklın olmadığı yerde, işler mutlaka sarpa sarar.

Ülke yönetimindeyse, akıl vazgeçilmezdir.

Yaşadığımız zorluklar karşısında, aklımızı kullanamazsak, düze çıkmamız mümkün olmaz.

Ülkemizin ve milletimizin geleceğini etkileyecek, bir bütçe dönemine daha girdik.

İşte o sözünü ettiğim akla, bugünlerde çok daha fazla ihtiyacımız var.

Ne var ki, iktidarın hazırladığı bütçede akıl var mı, işte orası koca bir muamma…

Şöyle özetleyeyim:

2021 bütçesi, iktidarın 2023 hedeflerini, 2053’e erteliyor.

Yani bugünün sorunlarını gidermiyor, dertli vatandaşımıza, 30 yıl sonrasının hayallerini pazarlıyor.

2021 yılı bütçesinin ve üzerine oturduğu Yeni Ekonomi Programı’nın, bir vizyonu olmadığı gibi, ülkemiz için çizdiği bir yön de yok.

Ana hatlarından anlıyoruz ki;

Bu bütçe, Türkiye’nin fakirleştiğinin itiraf belgesidir.

Bu bütçe, Türkiye’nin, aynı 1990’lı yıllarda olduğu gibi, yeniden “bütçe açığı – borçlanma - faiz sarmalına” girdiğini söylüyor.

Bu bütçede, kişi başı milli gelir, 14 yıl öncesine dönüyor.

Bu bütçede, yatırımların oranı 2002’nin bile altına düşüyor.

Yani bu bütçe, milletin derdini çözecek bir hizmet bütçesi değil, bir çaresizlik bütçesidir.

Bakın size iki örnek vereyim:

Geçen hafta, plan bütçe komisyonunda görüşülen torba yasada, millet vicdanını incitecek bazı maddeler kabul edildi.

Bunlardan birinde, tahvil, döviz, faiz ve borsa gelirlerine sağlanan, düşük vergi oranı, 10 yıl daha uzatıldı.

Yani; Yeni vergiler ve vergi zamları, geçinemeyen vatandaşın sırtına yüklenirken, paradan para kazananlar için, düşük vergi uygulamasına “devam” denildi.

Bu da yetmiyormuş gibi, aynı torba yasada, Cumhurbaşkanı’na, kurumlar vergisi oranını, yüzde 20’den, yüzde 15’e indirme yetkisi veriliyor.

Düşünün; siftahsız dükkan kapatan esnaftan, yüzde 20 stopaj alan devlet, kurumların, kâr ettikleri zaman ödedikleri vergide indirime gidiyor.

Böyle insafsızlık, böyle vicdansızlık olur mu?

Ülkeyi yönetenler, milletini önemsemeyince,

Milletini düşünmeyince maalesef oluyor…

"BİZ HER ZAMAN MİLLETİN YANINDAYIZ"

Aziz milletim;

Sayın Erdoğan ve arkadaşları milletin derdini düşünmediği gibi,

O dertlere çözüm önerilerinde bulunan İYİ Parti’yi de dinlememekte ısrarlı.

Mesela, 2021 bütçesinin görüşüldüğü komisyona, İYİ Parti olarak bir önerge verdik.

Firmaların devletten, 200 milyar lira birikmiş KDV alacağı var.

Bu alacaklarının, vergi ve prim borçlarına mahsup edilmesini talep ettik.

Ama iktidar partileri reddetti.

Mesela,

Ekonominin hali ortadayken, 2021 vergi ve prim ödemelerinin,

2022’ye ertelenerek, 18 değil, 36 taksite bölünmesini talep ettik.

Ona da hayır dediler.

Mesela,

Milletvekillerimiz, Haziran 2020’de, ve daha sonraki günlerde, vergi ve primlerin yapılandırması için önergeler verdiler.

Komisyondaki görüşmelerde de bu önergeler tekrarlandı.

Ama yine iktidar partileri tarafından reddedildi.

Sonra ne oldu?

Bu kez aynı maddeleri kendileri getirdiler, aynı işe bu defa kabul oyu verdiler.

Biz de İYİ Parti Grubu olarak yapılandırmayı destekledik, ve Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edildi.

Güler misin, ağlar mısın?

Ak Parti iktidarı, ergenliğin kurumsallaşmış hali gibi davranmaya devam etse de;

Bizim için; milletimizin, esnafımızın yararına atılacak bir adıma, kimin ne oy verdiği önemli değil.

Biz meseleye böyle bakıyoruz.

Çünkü bizim tüm gayretimiz, milletimiz içindir.

Dava arkadaşlarım;

Onlar, duymazdan gelseler de,

Onlar, görmezden gelseler de,

Biz her zaman milletimizin yanındayız.

Milletimizin derdini dinliyoruz, çaresizliğini görüyoruz.

Ve bu kürsü de dahil olmak üzere, her fırsatta, ülkeyi yönetenleri uyarıyoruz.

Onlar bizim önergelerimizi reddetseler de,

Biz, bıkmadan, usanmadan, milletin derdini, Milletin Meclisi’ne taşımaya devam edeceğiz.

Çünkü Millet İradesi kutsaldır ve İYİ Parti de bu aziz milletin avukatıdır.

Daha geçen hafta, bu kürsüden Sayın Erdoğan’a;

Eşe, dosta, yandaşa milyonları dağıtıp, geçinemeyen vatandaşa gelince, “Sabır.” öğütlemenin vicdansızlık olduğunu söylemiştim.

"SENİN KEYİF ÇAYIN İÇESİN GELİYOR MU ERDOĞAN?"

Nitekim Sayın Erdoğan, geçtiğimiz hafta sonu Malatya’ya gitti,

Ve ülkemizin gerçeğiyle yüz yüze geldi…

Bir vatandaşımız “Eve ekmek götüremiyoruz.” deyince,

Durumu “abartılı bulup”, dertli vatandaşa “Al sen keyif çayı iç.” dedi.

İşte size vatandaşına yabancılaşmış bir iktidarın, ve onun başındaki insanın geldiği son durum.

Gerçekten ibretlik…

Yazıklar olsun!

Dolar 8 lirayı geçmiş, Euro 10 liraya yürüyor.

Bu tabloya bakınca, senin keyif çayı içesin geliyor mu Sayın Erdoğan?

Gençlerin yaklaşık üçte biri işsiz, üçte ikisi memleketten umudu kesmiş.

Onların yüzüne bakınca, senin keyif çayı içesin geliyor mu Sayın Erdoğan?

Açlık sınırı asgari ücreti geçmiş.

Yoklukla boğuşan vatandaşına bakınca, senin keyif çayı içesin geliyor mu Sayın Erdoğan?

Benim gelmiyor.

Bu cefakar milletin de gelmiyor Sayın Erdoğan.

Dava arkadaşlarım;

Bizim kitabımızda, bir babanın “Eve ekmek götüremiyoruz.” demesi, iktidar için mahcubiyet sebebidir.

Bizim kitabımızda, bir babanın bu çaresizliği,

“Al sen keyif çayı iç.” diyerek geçiştirilecek bir durum değildir.

Bizim kitabımızda, bir vatandaşımız evine ekmek götüremiyorsa, yanına gidilir, derdine derman olunur.

Bizim siyaset anlayışımız budur.

İyi Parti’nin hizmet anlayışı budur.

Ama onlar bunu anlayamaz.

Çünkü Ak Parti’nin siyaset anlayışı, zenginliği paylaşma değil, fakirliği yönetme anlayışıdır.

Çünkü Ak Parti’nin siyaset anlayışı, milletin çaresizliğini siyasi kazanım olarak görme anlayışıdır.

Evine ekmek götüremeyen kardeşime,

“Keyif çayı içmeyi” tavsiye eden gerçeklik çarpılması da, işte bu anlayışın tezahürüdür.

Çaresiz vatandaşa keyif çayı veren utanmazlık; o beş müteahhitten biri, biraz ağlayınca ne yaptı, hatırlıyor musunuz?

500 milyon liralık vergi borcunu, tek kalemde sıfırladı.

Yandaş müteahhitini, milletinden daha çok düşünen bir anlayış, bizi elbette anlayamaz.

Türkiye’nin zenginliğinden biraz da, alın teriyle, namusuyla çalışan, işçi kardeşim, emekli kardeşim, memurlarımız, işsiz gençlerimiz faydalansa olmaz mı?

Elbette olur.

Çok da güzel olur.

Ama bunlar Sayın Erdoğan’ın siyaset anlayışıyla olmaz.

"BİZ GELECEĞİZ, BİZ YAPACAĞIZ"

Aziz milletim!

Bu iktidarın, senin dertlerini umursadığı yok.

Bu iktidarın, senin sorunlarını çözeceği yok.

Bu iktidarın, memleketi düze çıkaracağı yok.

Ama merak etme, onlar yoksa biz varız!

Az kaldı, İYİ Parti her geçen gün büyüyor.

Onların yapamadığını, biz geleceğiz, biz yapacağız!

Aziz milletim, değerli milletvekilleri;

Dünyayı esir alan pandemi, bir gerçeği, bir kez daha gözler önüne serdi.

Tarımın, gıda üretiminin ve gıdaya erişimin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladık.

Anlamamakta ısrar edenler olsa da, bu bir gerçek.

Türkiye’yi, ithalata bağımlı hale getiren politikaları yıllardır eleştiriyoruz.

Pandemi sürecinde, bu konuda, ne kadar haklı olduğumuz daha iyi anlaşıldı.

Daha ilkokul sıralarında öğrendiğimiz bir gerçek vardı:

Türkiye, tarım ve gıdada kendi kendine yetebilen ender ülkelerdendi.

Ama maalesef son 15 yıldır uygulanan politikalarla, bu gerçek de artık hayal oldu.

Kendi üreticisini görmezden gelip, el alemin çiftçisini, besicisini zengin eden Ak Parti hükümetleri, sonunda buğday ambarı Anadolu’yu, buğday ithal eder hale getirdi.

Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta Kayseri ve Bolu’daydık.

Et ve süt üreticilerine bir dokunduk, bin ah işittik.

Kurban Bayramı’nda dağıtılan etle, bir sonraki bayrama kadar, idare etmek zorunda olan aileler gördük.

Bitişiğindeki tarım alanına, TOKİ göz koyduğu için, bu yıl ekim yapmayacağını söyleyenleri gördük.

Hayvancılığın ve süt üreticilerinin halinin, perişan olduğunu gördük.

İşte bu nedenle, Milletin Kürsüsü’nde bu hafta, besicilerimizin sorunlarını dinleyeceğiz.

Bugün, hem besicilik, hem de çiftçilikle uğraşan bir vatandaşımız, Emre Ersoy aramızda.

Devletin televizyonu takiptedir.

Birazdan yayını keserler...

Ama bir kez daha hatırlatmak istiyorum ki; milletin vergileriyle yayın yapan TRT, önce milletin sesi olmalıdır.

Korkmayın.

Milletten, milletin sözünden bu kadar korkmayın.

Emre Ersoy’dan bu kadar korkmayın.

Buyur Emre kardeşim, söz de kürsü de senindir.

Dava arkadaşlarım;

Biz söyleyince kızıyorlar.

Biz söyleyince, havaya bakıp ıslık çalıyorlar.

Kulaklarını tıkasalar da, gerçeklerden kaçmaya çalışsalar da, milletin sesini o sağır kulaklara, er ya da geç duyuracağız.

Hiçbir siyasi unvanı olmayan üreticilerimizin, durumunu ve taleplerini dinledik.

Şimdi iktidara soruyorum;

Bu şartlarda et ve süt üreticileri ne yapsın?

“Ben dolara bakmıyorum, dolardan bana ne!” diyen Damat Bakan’ın ekonomi politikasıyla,

yem fiyatları son bir yılda, yüzde 50 arttı.

“Yerli ve milli ekonomi” dedikleri yol haritasıyla, tarım ve hayvancılığımız, ithalata bağımlı hale geldi.

Türkiye son 10 yılda, canlı hayvan ve kırmızı et ithalatına, 10 milyar dolar ödedi.

Geçen yıl, 7 Kasım 2019’da, Sayın Erdoğan, zorunlu olmadıkça, et ithalatı yapılmayacağını söylese de, o zamandan bu zamana, et ithalatına, 1 milyar dolar ödedik.

Döviz arttıkça maliyet artıyor.

Maliyet arttıkça, süt üreticileri pes edip, hayvanlarını kesiyor.

Ve bu döngü, Türkiye’yi daha fazla ithalata bağımlı hale getiriyor.

Bu sistemin başında ise ekonomi gurusu Damat Bakan’la,

Parlak zekasıyla göz dolduran Tarım Bakanı olunca, işler iyice içinden çıkılmaz hale geliyor.

İşin daha da kötüsü, yem ithalatına ödediğimiz para, hayvan ithalatına ödediğimiz paradan çok daha fazla.

2019 yılında yem ithalatına 5 milyar dolara yakın para ödedik.

Yani Türkiye’nin toplam tarım ürünleri ithalatının üçte birini, yem ithalatına ödedik.

Sırf GDO’lu soya ithalatına ödediğimiz para 1 milyar dolar.

Peki sizce Ak Parti’nin bir yem politikası var mı?

Elbette yok.

Oysa ithalata ödenen bu para, daha en başından, yerli besiciye, üreticiye, verimliliğini arttırmak için verilseydi;

"TEFECİLERİ PİYSADAN YOK EDECEĞİZ"

Türkiye, hem kendi kendine yeten bir ülke olmaya devam ederdi, hem de yakın bölgenin kırmızı et ve canlı hayvan tedarikçisi olurdu.

Peki başka ne yapıldı?

Et ve Süt Kurumu’na, kırmızı et fiyatını düşürmek için milyarlarca lira harcatıldı.

100’den fazla mağaza açıldı.

Et fiyatları ucuzladı mı?

Hayır.

Yerli üreticimiz sektörden çekilmek zorunda kaldı mı?

Evet.

Sonuç ne oldu?

Üretimi değil ithalatı destekleyen bu rant politikasıyla, hayvancılık çöktü, para yandaşlara gitti.

Kayseri’den Urfa’ya, Trakya’dan Karadeniz’e, bütün bölgelerimizde, kırmızı et üreticileri, iflasın eşiğine geldi.

Süt üreticilerinin durumu daha da içler acısı.

Bugün üretici olarak, 1 kilo sütle, 1.3 kilo yem alamazsanız ayakta kalamazsınız.

Biz iktidarda olsaydık, ilk iş, çiğ süt fiyatına desteği, en az 50 kuruş artırırdık.

Ama maalesef sütün fiyatı için üreticinin fikri alınmıyor.

Ulusal Süt Konseyi var.

Öyle bir Süt Konseyi ki, 12 üyenin 9’unun ineği yok.

Sorsan ineği tarif edemez, ama bu arkadaşlar sütün fiyatını belirliyor.

İşte size iktidarın çiftçimizi, besicimizi, süt üreticimizin düşürdüğü durum.

Tarlalar sahipsiz, hayvanlar azalıyor, yem ateş pahası.

Çocuklar evde taş mı yesin Sayın Erdoğan?

Aziz milletim, kıymetli üreticiler;

Bu ülkemiz için gerçekten hayati bir konu.

Çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için acil müdahale edilmesi gereken bir konu.

Aklı olan herkes bilir ki, ithalatı, ithalat yaparak bitiremezsiniz.

O nedenle, İYİ Parti iktidarında, acil eylem planımızın en önemli maddelerinden biri gıda üreticilerimiz olacak.

Bürokratlarla, siyasetçilerle iç içe geçmiş, sektörü manipüle eden ithalat lobisinin kökünü kurutacağız.

Küçük üreticilerin zor durumundan faydalanan fırsatçıları, tefecileri, piyasadan yok edeceğiz.

Kuruluş amacı çiftçimize destek vermek olan Ziraat Bankası’nı, yandaş müteahhitlerin, konut stoklarını eritmek için kullanılan, bir arpalık olmaktan çıkarıp, üreticimizin hizmetine sunacağız.

İYİ Parti iktidarında o ballı krediler, sağlıklı etler için, mis gibi sütler için kullanılacak.

Üreticimiz, kredi alırken sadece toprağını değil, hayvanını da teminat olarak gösterebilecek.

Üreticinin sorunlarını gidermekten uzaklaşan, tarımsal örgütleri, yeniden yapılandırıp, vergi ve prim destekleri sağlayacağız.

Çiftçimize destekleri, mahsulden sonra değil, üretim döneminin başında yapacağız.

Destekleme tutarlarını da önceden açıklayarak, çiftçimizin planlama yapmasını kolaylaştıracağız.

Muş Ovası’ndan geçerken bomboş kalmış meraları görünce çok üzülmüştüm.

Eskiden o meralarda, hayvan sürüleri olurdu…

Artık bomboş.

İthal yem peşinde koşup, rantiyeyi daha da semirten politikalara son verip, meraları eski haline getireceğiz.

Aziz milletim;

İnanın bunlar zor değil.

Yeter ki liyakatli bir iktidar, şeffaf ve adil bir sisteminiz olsun.

Ama Sayın Erdoğan’ın ortağıyla el ele verip başımıza musallat etiği bu sistemle bunlar olmaz.

Milletine iyice yabancılaşan yöneticilerle bunlar olmaz.

Damat Bakan’ın, aklı olanı güldüren pembe tablolarıyla memleket düze çıkmaz.

Sayın Erdoğan’ın keyfi yerinde olabilir.

Etrafını sarmış danışmanların yalanlarıyla, kendini oyalıyor olabilir.

Ama saraydakiler sefa sürerken, olan milletimize oluyor.

Sayın Erdoğan yazlık saray peşindeyken,

olan, esnafımıza, emeklimize, çiftçimize, işsiz gençlerimize oluyor.

Milletimiz için de, ülkemiz için de çıkış yolu bellidir,

O da “İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemdir.”

Çünkü; İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, Saray bürokrasisi ortadan kalkar.

Gerçeğin önündeki sis perdesi kalkar.

Gerçeği görmek, teşhisin; teşhis de tedavinin ilk adımıdır.

Hukuk gerçeğini görürsünüz.

Adalet gerçeğini görürsünüz.

Yetki de, sorumluluk da paylaşılır; ülke, ortak akılla ve liyakatli kadrolarla yönetilir.

Adaletin, hukukun, liyakatin olduğu yerin, yıldızı yükselir.

Yıldızı yükselen yere sermaye gelir, yatırım gelir.

Yatırımın geldiği yerde, zenginlik olur, refah olur.

Vatandaşım, “Ben akşam ne yiyeceğim?” demez,

“Akşam acaba ne yesem?” der.

"İSTEDİĞİNİZ KADR SALDIRIN, YOLUMUZDAN DÖNMEYECEĞİZ"

Dava arkadaşlarım;

Biz bunları söyleyince kızıyorlar.

Biz hakikati söyledikçe köpürüyorlar.

Köpürdükçe, medyadaki borazanlarıyla, sosyal medyadaki trolleriyle saldırıyorlar.

Buradan bir kez daha açıkça ilan ediyorum;

Bize, içeriden-dışarıdan, sağdan-soldan, tepeden-aşağıdan, nerden saldırırsanız saldırın.

Elinizden geleni ardınıza koymayın.

Abdurrahim Karakoç’un dediği gibi:

“Ben milletim uğruna, adamışım kendimi,

Bir doğrunun imanı, bin eğriyi düzeltir.

Zulüm Azrail olsa, hep Hakk'ı tutacağım,

Mukaddes dâvalarda ölüm bile güzeldir.”

Biz hep, Hakkı Tutacağız.

Biz hep, hakkın ve haklının yanında olacağız.

Siz istediğiniz kadar saldırın, biz millet yolundan dönmeyeceğiz.

Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

İYİ ve Cesur kardeşlerim;

Bir gün, Ashâb-ı Kirâm, Peygamber Efendimiz’e,

Hazreti Ali’yi niçin çok sevdiğini sordular.

Rasûl-i Ekrem Efendimiz, Hazret-i Ali’nin çağrılmasını emretti.

Sahâbîlerden biri, Hazreti Ali’yi çağırmaya gitti.

Efendimiz, Hazret-i Ali gelmeden önce ashâbına:

“Ey ashâbım! Siz birisine iyilik etseniz, o da size karşı kötülük yapsa, ne yaparsınız?” buyurdular.

Ashâb-ı kirâm, iyilikle mukâbele edeceklerini söylediler.

Rasûl-i Ekrem Efendimiz tekrar:

“O kimse yine kötülük yaparsa ne yaparsınız?” buyurdular.

Ashâb, yine iyilik edeceklerini bildirdiler.

Peygamber Efendimiz:

“Tekrar size kötülükte bulunursa ne yaparsınız?” buyurunca, ashâb-ı kirâm başlarını aşağı indirdiler, bir cevap veremediler.

Sonra, Hazret-i Ali geldi.

Rasûl-i Ekrem Efendimiz:

“Yâ Ali, birisine iyilik etsen, o da sana kötülük yapsa, sen ne yaparsın?” buyurdular.

Hazreti Ali, iyilikle mukâbele edeceğini söyledi.

Efendimiz aynı soruyu, yedi kere tekrarlamasına rağmen Hazreti Ali hepsine de:

“Yine iyilik yaparım.” diye cevap verdi.

Sonra ilâve ederek:

“Ben o kimseye iyilik yaptıkça, o bana hep kötülükle mukâbele etse, ben yine de ona iyilik yaparım.” dedi.

Türkiye’nin İYİ ve Cesur evlatları;

Biz de iyilikte, Ali olacağız!

Kötülüğü doğurmayacağız!

Kötülüğe ümit olmayacağız!

Kötülüğe karşı eğilmeyeceğiz!

Kötüler değil, biz kazanacağız!

Çünkü biliyoruz ki; Millet bizi çağırıyor!

Milletimiz, samimiyetimizi de, gayretimizi de görüyor.

Milletimiz, gerçeği de, yalanı da görüyor.

Bu yüzden, İYİ Parti yükseliyor.

İYİ Parti yükseldikçe, umut yükseliyor.

Korkanlar olacak.

Kıskananlar olacak.

Önümüze dikilenler olacak.

Ne yaparlarsa yapsınlar,

Ne planlarlarsa planlasınlar,

Durmayacağız, yılmayacağız, yorulmayacağız.

Millet davası için çalışmaya devam edeceğiz.

Ve emin olun, o kutlu gün geldiğinde, kazanan biz olacağız.

Biz kazanınca milletimiz kazanacak.

Biz kazanınca Türkiye kazanacak.

Biz kazanınca Türkiye İYİ Olacak!

Grup toplantımızı şereflendirdiniz.

Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.

Ayrıntılar geliyor…