MEDYA POLEMİK (22 Nisan 2014)

MEDYA POLEMİK (22 Nisan 2014)

At martini İranlı Reza Sabah dinlesin

REZA Zarrab, Sabah gazetesine demeç vermiş, onlar da bunu dizi yapmış, yayınlıyorlar.
Zarrab’ın anlattıklarından öğreniyoruz ki bugün iyi kötü bir ekonomik denge içinde yaşıyorsak, bunu ona borçluyuz.
Ne TÜSİAD’ın sanayicileri, ne TUSKON’cular, ne yeşil sermaye, ne Anadolu kaplanları!
Ve tabii ki ne de ekonomi yönetimi! Ali Babacan filan hikâye!
Zarrab diyor ki, “200 ton altın ihraç ettim, Türkiye’ye 25 milyar lira kazandırdım”.
Hızını alamıyor ve devam ediyor: “Cari açığın yüzde 15’ini kapattım.”
Bunu okuyunca Reza Bey’in bakanlara filan neden bol keseden para dağıttığını daha iyi anlayabildim.
Çünkü Reza Bey kardeşimiz hesap bilmiyor!
Söylemesi ayıptır, geçenlerde bir arkadaşımın çocuğuna düğün hediyesi olarak bir cumhuriyet altını aldım.
Bildiğim kadarıyla bir cumhuriyet altını 7 gramdan biraz fazla. Küsuratlarla uğraşmayalım diye gramının da 80 lira olduğunu kabul edelim.
200 ton altın 200 bin kilo ediyor. Sizi zorlamayayım 200 milyon gram!
200 milyon gram altını kuyumcudan alırsak ödeyeceğimiz para aşağı yukarı 16 milyar lira tutar.
Bugün bonkörlüğüm üzerimde hadi 1 milyar da benden olsun, etsin 17 milyar lira!
Ama Reza Bey kardeşimiz bir sihirbaz sanki, 200 ton altını ihraç edip, 25 milyar lira kazandırdığını söylüyor.
“İyi de bu kadar altını nereden buldun, kaça aldın, kaça sattın ki memlekete 25 milyar lira kazandırdığını söylüyorsun” diye sorulmamış kendisine. Belli ki, Sabah’taki arkadaşlar Reza Zarrab’ın aynı zamanda bir simyager olduğunu düşünüyorlar!
(...) Bunu söylemeyi hiç istemezdim ama yazmak zorundayım, Sabah’taki arkadaşlar da hiç hesap bilmiyor!
Röportajı yapan muhabir, onu okuyup sayfaya koyan editör, röportajın anonslarını birinci sayfaya koyan yazı işleri müdürü ve en nihayetinde genel yayın müdürü!
Ya hiç kuyumcunun önünden geçmemişler ya da o kadar çok para kazanıyorlar ki satın aldıkları altına kaç para verdiklerine dikkat bile etmiyorlar. Hiçbiri demiyor ki “acaba bu arkadaş biraz palavracı olabilir mi”?
(...)
Mehmet Y. Yılmaz/Hürriyet

AKP’den BDP’ye “köşk” rüşveti: AF
(...) Başbakan Erdoğan’ın Köşk yarışını kazanmak için BDP oylarına ihtiyacı var. Hükümet KCK tutuklularının önemli bir bölümünü geçen dönem çıkarılan yargı paketleriyle peyder pey tahliye etti. Ancak içeride hâlâ çok sayıda hükümlü bulunuyor. İşte bu hükümlülerin cezaevinden çıkışını sağlayacak bir ‘af’ kararının Erdoğan’ın Çankaya yolunu da açacağı belirtiliyor.
Bu politikanın Erdoğan’ın kasım ayında Diyarbakır’da yaptığı “Cezaevleri boşalacak, dağdakiler inecek” sözleriyle de uyumlu olduğu dile getiriliyor.

***

Engin Alan, Aziz Yıldırım ve Hatip Dicle gibi isimlerin de aralarında yer aldığı Balyoz, Şike ve KCK davalarında, yüzlerce hükümlü, mağdur edildikleri gerekçesiyle umutlarını Anayasa Mahkemesi’ne bağlamış durumda.
Ancak bizim başta Anayasa Mahkemesi ve diğer yüksek yargı kurumlarından edindiğimiz izlenim, bu davaların tümündeki hak ihlallerinin tamamının kısa süre içinde giderilmesinin mümkün olmayabileceği şeklinde.
Yargının zirvesinde, “hükümetin, en büyük sorumlusunun kendisi olduğu bu adaletsizlikleri bir ‘af’ ile gidermesi gerektiğine” inananların sayısı her geçen gün artıyor.
Utku Çakırözer/Cumhuriyet

GÜNÜN SORUSU
Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu (TESK) tarafından yapılan açıklamaya göre 2005 yılı ile 2013’ün ilk altı ayı arasında toplam 1 milyon 154 bin esnaf ve sanatkâr kepenk kapatarak kaydını sildirmiş...AKP iktidarının iddia ettiği gibi, işler iyi gitseydi, esnaf ve sanatkârlar geçinebilecekleri parayı kazanabilselerdi, kepenk kapatırlar mıydı? Ekmek teknelerini terk ederler miydi?
Rahmi Turan/Sözcü

Muhalefet “muhaberat” derken haksız değil
Parlamento komisyonuna denetim yetkisi verilmedi..Ne verildi?
Görüş ve öneri sunmak, kişisel verilerin güvenliğini ve bireyin hak ve özgürlüklerini koruyucu öneriler geliştirmek görevi verildi..Muhalefet, ‘muhaberat devleti kuruluyor’ derken haksız değil.
Mehmet Tezkan/Milliyet

Eski Savcıdan “iddianame” gibi yazı:

MİT PKK’yla ortak çalışıyor!
(...) Tüm istihbarat servisleri, servis gizliliğinin imtiyazları içinde teşkilat kanunlarını aşarlar. (...) Bugünkü MİT Kanunu’na göre MİT’in operasyon yetkisi yok. Ama 92-98 yılları arası MİT Müsteşarı olan Sönmez Köksal böyle söylemedi.
MİT eski Müsteşarı Sönmez Köksal, isabetli bir şekilde dünyada mevcut olan tüm istihbarat servislerinin örtülü operasyon yaptığını söylüyordu. Köksal, “Mevcut teşkilatlar örtülü operasyon yapıyor ve yapar” dedi.
Sönmez Köksal, “MİT’in operasyon için yasal dayanağı var mı” sorusuna ise “Vaktim yok” diyerek cevap vermemişti.
Zira MİT operasyon yapıyordu ve yasal dayanağa da gerek duymuyordu.
(...)
- MİT Kanunu’na göre servisin yabancı bir güce silah ve mühimmat sevkiyatı yapma yetkisi yoktur. Ama yaptılar.
Üstelik Başbakan hiç sıkılmadan bu hukuksuzluğu savundu. Hatta Başbakan ve yaltakçıları hukuk ve kanun gereği TIR’ları arayanları hain ilan ettiler.
- MİT Kanunu’na göre servisin terör örgütü kurma ve yönetme, “sızma” adı altında kendi ülkesi ve milleti aleyhine operasyonel faaliyet gösterme görev ve yetkisi yoktur. Çünkü vatana ihanet bir görev değil en ağır suçtur.
Ama MİT, KCK’yı kurdu ve yönetti.
Kendi ülkesini ve milletini molotoflattı.
PKK’nın suç faaliyetlerine yönelik adli operasyonları engellemeye çalıştı.
Servis çözüm süreci adı altında hâlâ da PKK’yla ortak çalışıyor.
Sırrı Sakık Meclis konuşmasında Hakan Fidan ve ekibine teşekkür etti ki, beyhude değildir.
(...) İstihbarat suçları, infazlar, fişlemeler ve ortadan kaldırmalar görev ve yetki haline sokuluyor. Biz adam olmayız..
Gültekin Avcı/Bugün