Sarıgül savcıları sürsün
İktidar, bekledi, bekledi, 11 yıl bekledi. Seçime 2.5 ay (75 gün) kala Sarıgül’e operasyon başlattı.
Sarıgül, ne yapsın?
Önünde taze örnek var.
Savcıyı sürsün.
Polisleri görevinden atsın.
Tanıdık savcılar bulsun.
Bildik polisler yerleştirsin.
Müsteşara telefon etsin.
TMSF’yi kendine bağlasın.
Banka alacağı örtülsün.
***
Şişli Belediye Başkanı Sargül, Türkiye’nin Başbakan’ı Erdoğan’dan gördüğü bu sonuç alıcı modeli uygulasın. Sonra İstanbul halkının karşısına geçip, “Benim ve arkadaşlarımın kursağından 1 kuruş rüşvet, yolsuzluk, banka kredisini buharlaştırma geçmişse ben bu belediyeyi bir saniye yanımda tutmam, evlatlıktan reddederim” diye nutuk söyleyip, meydan mitinginde meydan okusun.
Nutuk atma deterjan yapıldı.
Hortumlama teknesine atıldı.
Rüşvet yıkanıyor.
Yolsuzluk keseleniyor.
Oğullar, evlatlar aklanıyor.
***
Başbakan Erdoğan, siyaset piyasasına; “Benim evlatlarımdan bir tanesi böyle bir yolsuzluğa karışsın, bir saniye yanımda tutmam, evlatlıktan reddederim” diyen körleştirme ve sersemleştirme modelini kazandırdı.
Dinle Başbakanı.
Körleşsin gözlerin.
Sersemleşsin beynin.
(...)
Başbakan’ın oğlunun adı, TÜRGEV’in yönetiminde bulunduğundan dolayı son yolsuzluk ve rüşvet olaylarına karışmıştı. Savcı ifadeye çağırıyordu. Gazetelere yansıyan iddialar vardı: TÜRGEV adlı vakfa 3 milyon TL para aktarılmıştı. Bu parayı iki seferde getiren kuryenin adı bile belliydi. Ali Ağaoğlu adlı işadamı imar ve ruhsat sıkıntılarını çözmek karşılığında Ataşehir’de 20 dönümlük (20 bin metrekare) bir pahalı arsayı bu vakfa bağışlamıştı. Bunun gibi 100 tane iddia var. Başbakan’ın oğlu, kızı, damadı TÜRGEV Vakfı’nın yönetim kurulunda bulunuyorlar. Bunlar bursla okumuş çocuklar. Ne zaman büyük paralar kazandılar, vakfettiler ve TÜRGEV doğdu? TÜRGEV’e bu kadar para ve pahalı şehir arazileri, Fatih Belediyesi kaynakları, iddia edildiği gibi, imar ruhsatı yolsuzluğunu örtmek için mi yapılmaktaydı? Başbakan, mahkemenin bu suçlamaları yargılaması olmadan kendini ve oğlunu suçsuz ilan ediyor.
Herkesi sersem sayma.
Toplumu körleştirme.
Necati Doğru/Sözcü
+++
‘Soyuyorsa beni soyuyor, sana ne?..’
Tek cümlelik destandır...
Anadolu destanı diyelim...
Bir milletin yazgısını anlatır...
*
Hiçbir söz bu kadar önemli değildir...
Cumhurbaşkanı’nın nutku...
Başbakan’ın beyanı...
Muhalefet liderlerinin demeçleri...
Yazılar, yorumlar, makaleler, görüşler, tepkiler, tartışmalar...
Hiçbiri gerçeği böyle boyutlu anlatamaz...
*
“Soyuyorsa beni soyuyor, sana ne?”
Özet...
*
Hem tarihi...
Hem talihi...
Geçmişi anlattığı gibi, geleceği de anlatır...
*
Destandır...
Antlar, yeminler, hitabeler...
Hatta anayasalar, yasalar, ilkeler, kurallar...
Tümü bir yana...
“Soyuyorsa beni soyuyor sana ne?” bir yana...
*
Diyelim ki bir tarafa koy “Hakkıdır, hakka tapan milletimindir istiklal” diyen İstiklal Marşı’nı... Bir tarafa da koy “Soyuyorsa beni soyuyor, sana ne?”yi...
Türkiye’nin haline dön bak bakalım...
Hangisi doğru?..
*
Böyle bir kafaya mesela hukuk gerekmez...
Özgürlük...
Bağımsızlık...
İnsan hakları...
Demokrasi de istemez...
“Adam olmak” zaten ne alaka?..
*
“Cumhuriyet”, “Demokrasi”, “Hukuk devleti” falan diyorsun ya...
Hiçbirisi değil...
Gerçekte rejim “Soyuyorsa beni soyuyor, sana ne?”dir...
Tek cümlelik anayasa diyelim...
*
Bir bakıma da göbeğini kaşıyan adamın deklarasyonudur...
Kırk yılda bir ağzını açtı...
Ve doğrusunu söyledi:
“Soyuyorsa beni soyuyor, sana ne?..”
*
Beter ol...
Ne diyeyim...
Bekir Coşkun/Cumhuriyet
+++
Büyükelçiler için “yolsuzluk değilmiş gibi anlatma rehberi”
Başbakan büyükelçilere emir verdi: “Görev yaptığınız ülkelerde 17 Aralık’ın bir yolsuzluk operasyonu değil, Hükümet’e karşı komplo olduğunu anlatın” ... Büyükelçiler şaşkın... Ayakkabı kutularındaki dolarları, para sayma makinelerini, elbise ceplerinde çıkan paraları muhataplarına nasıl izah edecekler? Bir büyükelçinin bu konuda bizden yardım istemesi üzerine kalemi kağıdı elimize aldık. Senaryoyu yazdık. Şöyle anlatacaksınız:
- Ayakkabı kutularındaki dolarlar: Efendim, nasıl ki siz Hıristiyanların Noel Baba’sı varsa biz Müslümanların da kandillerde hediyeler dağıtan Adem Baba’sı vardır. Ama bizimki sizinkinden farklı olarak nakit çalışır, ayrıca büyükleri de görür! Çevreci baba olduğu için de çam ağacını değil ayakkabı kutularını kullanır. Halkbank Müdürü’nün evinde çıkan ayakkabı kutuları, Adem Baba’mızın başka evlere yetişebilme telaşıyla ortada bıraktığı kutulardır. Müdürümüz kutuları tam götürüp sahibine teslim edecekti kiii...
- Para sayma makineleri: Bakan beyimizin oğlunun kafası aritmetiğe pek çalışmaz. Sırf bu yüzden ilkokulu bile 8 senede zar zor bitirebilmiştir. İyi çocuktur, hoş çocuktur, küçüklerini sever büyüklerini sayar ama say deseniz 100’e kadar zor sayar. Babası bu sayma işini sevsin diye kendisine söz konusu makineyi almıştır. O para sayma makinesinde bir gün para sayılmışsa Allah onların evlerine ateşler salsın, gün yüzü gösterme... Çocuk para sayma makinesiyle sadece oyun oynamaktadır.
- Elbise ceplerindeki paralar: Bazı bakanlarımız alışverişlerde para üstü almamakta karşısındaki ısrar ederse “yan cebime koyuver” demektedir. Yan ceplerdeki paralar bu şekilde birikmiş, el sürülmediği için külliyetli rakamlara ulaşmıştır. Komplocu zihniyet bu paraları da rüşvet sayarak kirli tezgaha alet etmiştir.
Melih Aşık/Milliyet
+++
Sen misin bana karşı olan
Mustafa Sarıgül’ün on altı yıl öncesinde aldığı öne sürülen kredi borcu nedeniyle mal varlığına ve banka hesaplarına haciz konuluyor. Sen misin CHP’nin İstanbul büyükşehir adayı olan, al sana haciz.
Koçlara ait TÜPRAŞ’a 412 milyon lira ceza veriliyor. Gezi sırasında polisin biber gazından kaçanlar, yine onlara ait Divan Oteli’ne sığınıyor. Sen misin eylemcileri koruyan, al sana ceza.
Yargıtay şike cezasını onaylıyor, Aziz Yıldırım’ın başkanlığı düşüyor. Fenerbahçe bu iktidara karşı, maçlarda taraftarın attığı sloganlar iktidarın sinirini bozuyor. Sen misin slogan atan, al senin başkanına ceza.
Her yerde görevden almalar, cezalar, fırtına dinmek bilmiyor.
Yalçın Doğan/Hürriyet
+++
Yeter; bıktık, usandık artık
Dolar önceki gün 2.23 liraya çıktı!..
Altı sıfır atılınca hani 1 dolar 1 lira olacaktı; bunu o zamanlar yazan iktidar yandaşlarının acaba yüzleri kızarıyor mu? Hiç sanmam, çünkü onlarda kızaracak surat yoktur!..
Avrupa Birliği’nden her gün bir uyarı geliyor “Olanlara kör kalamayız, müzakereler durur” deniliyor, Türkiye’de demokrasinin katledildiği belirtiliyor!..
Enflasyon ve hayat pahalılığı almış başını gidiyor, Tayyip Bey bozuk plak gibi tekrarlıyor:
“Benim bakanım”
“Benim MİT’im”
“Benim polisim”
“Benim Genelkurmay Başkanım”
Şimdi de:
“Benim oğlum”
E, yeter!..
***
Tayyip’in Fethullahçılarla kavgası Türkiye’ye altüst etti!..
Milyonlarca kişi bu kavganın esiri oldu!..
Bu millet sizin kavganızı çekmeye, her gün bağırıp çağırmanızı dinlemeye mecbur mu?..
Bıktık, usandık artık!..
Mehmet Türker/Sözcü