Medya Polemik (12 Nisan 2013)

Medya Polemik (12 Nisan 2013)

Medya Polemik

Barış mı Satış mı?

Hükümet (RTE) dedi ki; PKK çekilirken silahlarını bıraksın!
Devlet (Cumhurbaşkanı Gül) dedi ki; şayet silahlarını bırakarak çıkmazlarsa yarın öbür gün, terör, daha etkili olarak geri döner!
İmralı’daki, canilerin “sayın önderi” Öcalan, Kandil’deki vekilharcı Karayılan, silahlı çetenin halk indinde çoktan teröristlerin siyasal uzantısı damgasını yiyen partinin sözcüleri dedi ki: Çekilsinler yurtdışına elbet, amaç anaların ağlamaması, kardeş kanı akmaması değil mi? Varsın silahlarıyla çekilsinler ne yazar!
Hükümet, devlet, terör örgütünün silahları bırakmasını barışın önkoşulu olarak öne sürdüler de ne oldu?
Örgütün, yurtdışına çekilmeyi sindiremediği, hele silah bırakmaya asla yanaşmayacağı, sözcülerinin açıklamalarıyla yaygınlaştı. Bu konuda ilk günler bülbül gibi şakıyan Başbakan; son günlerde dut yemiş bülbüle dönüştü!
Eee tabii, PKK ve şefleri; Cumhuriyet savcıları değil ki; ver emri gereğini yerine getirsin!..
Şimdi Kandil dağındakiler, Kandil’e akıl veren yerli yabancı, gizli açık uzmanlar; harıl harıl, yurdu terk edecek teröristlere gidecekleri yerde, tabii Türkiye sınırları boyunca silahlarıyla nasıl nöbete gireceğini planlıyorlar.


***


Oysa şimdi silahlı silahsız teröristin ağzında gevelediği amaç giderek belirginleşiyor.
Silahların susmasına, teröristin dışarı çıkmasına karşı öne sürmeye başladıkları koşul, yeni anayasa!..
Öne çıkan görüş şu: PKK’nin yıllardır öne sürdüğü her yanıyla özerklik ve kimlik, yeni anayasada Kürtlere tanınmazsa; PKK sınırdan bir gecede geçebilir, anayasal dayatmaları yine kanlı eylemlerle gerçekleştirmeye girişebilir.
Başbakan bu gerçeği biliyor bilmesine de önündeki üç seçimde halka; “Bak silahları susturdum. Şehit haberleri gelmiyor. Analar da ağlamıyor artık” diyebilmek için örgüt silahlı silahsız dışarı çıkmış çıkmamış, pek aldırış ettiği yok!


***


Bu şart ve ahvalde barışı koşullara bağlayan dayatmalar, BD (Kürt) Partisi ileri gelenlerinin dillinde tehdide, siyasal şantaja dönüşüyor...
Önce eşbaşkanları bir hanım, ardından Kürtlük borazanı, İmralı’ya giden ilk BDP heyetinin üyesi Altan Tan; yeni anayasada Türk sözcüğünün yer alacağının ağırlık kazandığı, hatta AKP’nin bile tepkilerden çekinip geri adım atarak anayasa önerilerinde Türk milleti demeyi yeğlediği bir sırada...
“... şayet Türk ve milleti sözcükleri yer alırsa anayasada, eskiye, yani terörün hız kesmediği günlere dönüleceğini” söylediler.


***


Meclis’te terörü izleyecek ve gerekli hatta yasal olanakları sağlayacak bir komisyon kuran, ne ki özde terör örgütünü tanımaya gelen bu komisyon dayatmalarına önce direnen ama malum çevrelerin şayet komisyon kurulmazsa, teröristlerin yurtdışına çekilmelerinin de gerçekleşmeyeceği tehdidinden sonra 180 derece dönerek karşı çıktığı komisyonun oluşmasını sağlayan kimdi?
Sarı çizmeli Mehmet Ağa mıydı?
Bir söylediğini bir iki gün sonra yalanlamakta usta olduğunu çok kez kanıtlayan Başbakan Bay RTE idi.
İmralı+Kandil+BDP; Başbakan’ın, barış çabalarını halka yutturabilmek için ödün vereceğini biliyorlar artık.
Meclis komisyonu kurulmasında kullandıkları şantaj içerikli dayatma yöntemini, yeni anayasada yer almasını istedikleri kuralların yaşama geçmesini sağlamak için kullanmaya hazırlanıyorlar.


***


Türk ve Türk milleti sözcüklerini ağzına almamaya yemin etmiş bir Başbakan...
... bu Başbakan’ın hükümetinde “Her cümlenin başına T.C. gerekmediğini” söyleyip uygulayan bir bakan... ne derse Tanrı kelamı gibi baş sallayanlar; Öcalan’ın Kandil’in ve sözcüleri BDP’nin değirmenine su taşıyorlar.
Yurtta barış için (mi?)...
Yok, hayır! Ulusal değerleri satış için!
Cüneyt Arcayürek/Cumhuriyet

+++

Yararlı salaklar

AKP İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu, geçenlerde bir konuşmasında çok çarpıcı mesajlar verdi... Özellikle liberallerin bu sözlerin üzerinde durması gerekirken kimse üzerinde durmadı.
Bakın ne dedi Babuşçu:
“10 yıllık iktidar dönemimizde bizimle şu ya da bu şekilde paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklar. Çünkü bu geçtiğimiz 10 yıl içinde, bir tasfiye süreci ve bir tanımlama, özgürlük, hukuk, adalet söylemi etrafında yaptıklarımıza paydaşlar vardı. Onlar da şu ya da bu şekilde her ne kadar bizi hazmedemeseler de; diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş oldular ancak gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi onların arzu ettiği gibi olmayacak. Dolayısıyla o paydaşlar bizimle beraber olmayacaklar. Yarın bizim karşımızda olan güçlerle bu sefer paydaş olacaklar. Çünkü inşa edilecek Türkiye ve ihya edilecek gelecek onların kabulleneceği bir gelecek ve bir dönem olmayacak.”
Acaba AKP gelecek 10 yılda nasıl bir gelecek inşa edecek? Liberallerin bile karşı çıkacağı bu sistem nasıl bir sistemdir? Liberaller bunu merak etmiyor mu? Herhalde etmiyorlar. Bu tür liberallere siyasi jargonda “Useful idiots” yani “Yararlı salaklar” deniyor... Bunlar kime ve hangi davaya hizmet ettiklerini bilmeden (bazıları bilir ya...) mücadele eden tiplerdir. Kullanıldıklarını uzun süre fark etmeyecek kadar saftırlar (Veya öyle görünürler)...
Melih Aşık/Milliyet

+++

HANGİ ATASÖZÜ?

Sivas’ın Yıldızeli ilçesinde yayınlanan bir yerel gazetenin sahibi Yusuf Kenan Çağlar, yazdığı bir köşe yazısı yüzünden AKP İlçe Başkanı Zahid Doğan tarafından dövüldüğü için suç duyurusunda bulunmuş... Sorum size:
Hani imamlı, yellenmeli bir atasözümüz vardı; nasıldı o acaba?
Mustafa Mutlu/Vatan

+++

Kanuna aykırı emir

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, PKK’nın silahlı adamlarının sınır dışına çıkmaları sürecinde askerin yetkiyi sivillerden alacağını söyledi.
Başbakan daha önce Silahlı Kuvvetler’in çekilmekte olan PKK’lılara operasyon yapmayacağını da söylemişti.
Şimdi bunun için askere yazılı emir de verilecekmiş. Başbakan, illerde de bu sorumluluğu valiliklerin alacağını belirtiyor.
Elinde silahı olsa da olmasa da terör örgütü mensubu olduğunu bildiği bir gruba ya da kişiye müdahale etmemek, kanunların verdiği görevi yerine getirmemektir, suçtur.
Bizim askerlik mevzuatımızda ise emre uymamak suçtur. Ast, amirinin verdiği ve konusu suç olmayan emre uymak zorundadır. Ast, emrin yasalara aykırı olduğunu düşünüyor olsa bile emir yazılı olarak kendisine verildiyse yerine getirmek zorundadır, varsa şikâyetini daha sonra bir üst makama yapabilir. Yerine getirdiği emirden dolayı sorumlu tutulamaz.
Ancak sivil kamu görevlileri, konusu suç olan emre uymamak durumundadırlar. Anayasa bunu emrediyor.
Askerin sorumluluğunu yazılı emir ile ortadan kaldırmak belki mümkün olabilir ama Valiler ve polis bu emre nasıl uyacaklar, sorumluluktan nasıl kurtulacaklar?
Kanun, konusu suç olan emri yerine getiren personelin de emri veren kadar sorumlu olduğunu açıkça yazıyor çünkü.
Belli ki bu mesele de yeteri kadar düşünülmemiş, iktidara hâkim olan “Ben yaparsam olur” alışkanlığı devam edecek.
Öte yandan şu da var: Balyoz davasında değişik cezalara çarptırılan ve tutuklu olan onlarca subay var. İşledikleri iddia edilen suç, emir-komuta zinciri içinde yapılmış tatbikatlarda bulunmak, amirleri ya da üstlerince görevlendirilmiş olmak vs.
Suçun işlendiği iddia edilen tarihte, o subayların kendilerine verilen emirleri “kanuna aykırı emir” olarak algılamamaları ve itiraz etmemeleri o güne kadar geçerli olan geleneklere göre normal. Kanunun emrettiği “koruma ve kollama görevini” yerine getirdiklerini düşünmüş olmalılar.
Şimdi nasıl olacak? Üstün verdiği konusu suç olan emre uymak suç mu, değil mi?
İkili hukuk düzenine mi geçiyoruz, kanunlar artık adamına göre mi uygulanacak?
Mehmet Y. Yılmaz/Hürriyet

+++

PKK pasosu

Bir zamanlar, tramvaylarda, otobüslerde belediye pasosu vardı.
“Paso” ... deyip geçerlerdi, bunlara da paso verilsin:
“Bu kartı gösteren kim olursa olsun elini kolunu sallayarak geçer!”
İşte size çözüm, yazışmalara, çizişmelere gerek yok, ver pasoyu geçip gitsin.
Hasan Pulur/Milliyet