Patlamaya hazır bir şehrin hikayesi...
Bir gözlemci Antakya’ya gitti. Sınırı dolaştı. Gördüklerini, duyduklarını, yaşadıklarını anlattı.
Antakya kaçak şehir.
Hayatın her santimi kaçak.
Her yerde kaçak mazot.
Her yerde kaçak sigara.
Her yerde kaçak adam.
Her yerde kaçak kadın.
Her ortamda kaçak çeteler.
Her yerde kaçak bomba.
Antakya’nın Hacıpaşa Beldesi “kaçakçılığın ana üssü” haline gelmiş. Bir yanı Suriye... Ortada Asi Nehri akıyor... Bu yanı da Hacıpaşa... Boş mazot varilleri birbirine bağlanıyor. Sal yapılıyor. Asi Nehri salla geçilip Suriye’ye varılıyor. Hacıpaşa Beldesi’ne, karpuz sergisi gibi “patlamamış silahlar sergisi” açılmış.
Patlamamış bombaları.
Patlamamış havan toplarını.
Patlamamış füze başlıklarını.
Yerlere sermişler.
Sere serpe açıkta yığılmış bombalardan birini elime aldım, fotoğraf çektirdim. Bombalara, Türkiye Cumhuriyeti Ordusu’nun Jandarması değil, Özgür Suriye Ordusu’nun “bomba uzmanı” bakıyor.
(...)
Vatandaşlara sordum: Bu bombalara bakması, el koyması, önlem alması için Türk Ordusu’nun Jandarması’na haber verildi mi?
“Evet verdik” dediler.
Jandarma; “Bombalar Suriye’den giriş yapmış. Biz bakmayız. Suriye’den muhaliflerle konuşun. Onlar bir uzman yollasınlar. Patlamamış bombalara, patlamamış havanlara, patlamamış füzelere Suriyeli bomba uzmanı baksın” diye cevap verdi.
Suriye’den uzman geldi.
Bombacı komutanı imiş.
Lakabım “Safi Hani” diyor.
Adım da; Mustafa İstanbuliye.
(...)
Elinde sigara.
Sigaradan bir nefes çekiyor.
Öbür eliyle bombayı kaldırıyor.
İnceliyor.
Bombayla gösteri yapıyor.
Bir havan topunu açıyor.
İçindeki patlayıcı özü çıkartıyor. Sigarasıyla tutuşturuyor. Bomba özü kara isli duman çıkartarak yanıyor. Çıkan gazı izleyenler merakla seyrediyorlar. Bombacı belli ki, alkış bekliyor. Sonra anlatmaya başlıyor; “Bunlar patlamamış, patlamaya hazır bombalar... Çok sıcakta kalırlarsa... Bir de darbe alırlarsa... Patlayabilirler. Bunların hepsini bir araya yığmışsınız... Hepsi patlarsa bu belde köyleriyle birlikte havaya uçar...” diyor.
***
Hani ile konuşuyorum.
“Sınırı nasıl geçtin?” diye soruyorum; “Zaten istediğimiz zaman geçiyoruz. Ama bu sefer asker, bu bombaları imha edeyim diye, çığırdı” cevabını veriyor.
Sorumluk alanı bombaymış.
Hammaddeyi ver.
Gerisi kolay.
Bombayı kendi yaparmış.
Bazı bombaların içinden patlayıcı hammaddeleri çıkartıp yanına aldı. Patlamamış olan diğer bombaları Asi Nehri’nin sularına attı. Suriye’ye doğru rahat, sakin, kendinden emin, mutlu çekip gitti.
Okura not: Bu yazı Bir Gün Gazetesi muhabiri Onurkan Avcı’nın haberindeki bilgilerden bire bir yararlanarak, herkes bu durumu bilsin, üzerinde düşünsün diye yazıldı. Onurkan Avcı’ya teşekkür ederim.
Necati Doğru/Sözcü
+++
(!)
Eylemlere gösterilen orantısız şiddet demokratik uzlaşıyı ortadan kaldırıyor. Ve genç insanların ölümü karşısında bile hükümet geri adım atmayı aklından geçirmiyor.
Yalçın Doğan/Hürriyet
+++
Ucube olacaksa benim olmasın
Ben İstanbul’un Tokyo önünde elenmesine sevindim. Çünkü Başbakan’ın “zor tutuyorum” dediği halk yüzdesinin; bırakın barışı, demokrasiyi, insan hak ve özgürlüklerine saygıyı, sportif centilmenliğin zerresini taşımayan zorbalığın, olimpiyatlarla taçlanmasını istemiyorum.
Bizler, “ucube olsun benim olsun” diyenlerden değiliz. Her zaman “benim olan güzel olsun” diye uğraş verenleriz. Vatanı da böyle severiz.
Mine Kırıkkanat/Cumhuriyet
+++
Hükümet aklımızla alay etmesin...
Öcalan devreye girse de PKK çekilmeyecek
... Hükümet çevreleri ve bu yalancı çözüme destek verenler de buna vurgu yapıyor ve “süreci Öcalan başlattı Öcalan bitirir” diyorlar. (...) Öcalan PKK’nın lideri değil sözcüsü. PKK da sadece Öcalan’ın sözünü dinleyecek bir örgüt değil, düşünce kuruluşundan, maliye sistemine, mahkemelerinden, asayiş sistemine devasa bir terör networkundan söz ediyoruz. Bu networkun Öcalan’ın tek sözüyle hareket edeceğini düşünmek saflık değilse aptallıktır. Öcalan’ın da bu devasa networku kimseyle istişare etmeden, yapının çekincelerini ve gerekçelerini dinlemeden babasının çiftliği gibi yöneteceğini düşünmek de aptalların düşünebileceği bir şey.
(...)
Altını çizerek yazayım: Öcalan devreye girse bile PKK bundan sonra çekilmeyecek.
PKK şunları yapmak isteyecek:
1) PKK mevcut konjonktürde hükümetin orduya operasyon yapın talimat veremeyeceğini bildiği için örgüt militanlarını çekmeden hükümeti çift taraflı ateşkesse mecbur edecek.
2) Öcalan’ın örgüt liderleriyle doğrudan konuşmasını sağlaması için yeni bir taviz daha koparmak isteyecek.
3) PKK’nın silahını bir gölge güç gibi kullanıp Güneydoğu’da serhildan başlatacak. Ekonomik çarkını yine o silahın gücüyle döndürecek.
4) Yerel seçimlerde yine silahın gücü ile insanları mobilize edecek.
5) Rojava’da yaptığı gibi punduna getirirse Türkiye’de de fiili bir özerklikle kendi sistemini kurmak isteyecek.
(...)
Burada soru yine dönüp dolaşıp hükümete, yani Erdoğan’a geliyor. Erdoğan PKK ve Öcalan’ın istediklerini verebilecek mi? Verecekse neden bu gerilimi yaşadık? Vermeyecekse süreç nasıl devam edecek?
Ben çok umutlu değilim ama yapılması gereken şu: Kimse aklımızla alay etmesin. Hükümet PKK’ya birtakım sözler verdi. Bu sözler üzerinden bir mutabakata varıldı. Taraflar öncelikle bu mutabakatı kamuoyuna açıklamalı...
Emre Uslu/Taraf