MEDYA POLEMİK (04 Ocak 2014)

MEDYA POLEMİK (04 Ocak 2014)

‘Türkmenlere yardım’ iddiası iktidarın MHP tabanına tuzağı

‘Türkmenlere yardım’ iddiası iktidarın MHP tabanına tuzağı
“Sahi Türkmenler nereden çıktı? Bir kere o TIR’ın güzergâhında Türkmenler yok. İkincisi, Suriye’ye insani yardımda bulunuluyorsa neden Türkmenler diye ayrıştırıyorsunuz. İçişleri Bakanı’nın bu ifadesi seçim öncesinde MHP seçmenine oynandığını gösteriyor. Suriyeli Türkmenleri MHP’den başka dile getiren parti var mı?”
MİT kontrolünde Suriye’ye gönderilen ve mühimmat taşındığı ihbarına karşın, eşi görülmemiş bir yetki kavgası sonucu aranması engellenen TIR için Hatay’a geldim.
Yukarıdaki sözler de haber duyulur duyulmaz olay yerine giden CHP Hatay Milletvekili Hasan Akgöl’e ait.
(...)
CHP’li Akgöl, olay gecesi, hem arama yapmadan geri dönmek zorunda kalan Adana Cumhuriyet Savcısı Özcan Şişman, hem de daha sonra görevden alınan İl Jandarma Komutanı ile ayrı ayrı görüşmüş. (...) Şişman’ın dün gazetelere yansıyan “Canımı zor kurtardım” sözünün de abartı olmadığını, gece boyu üç saati aşan MİT-Savcı-Jandarma yetki çatışmasında, “silahların çekildiği” konuşuluyor.
Hasan Akgöl, MİT’in yargının üzerine çıkan konumunun tehlikesine dikkat çekerken, kendisinin de olay gecesi MİT tarafından “izlendiğini” söylüyor. “Yol boyu nereye uğradıysam, ki buna benzin istasyonu da dahildir, 31 plakalı bir Kangoo araç peşimden ayrılmadı” diyor.
(...)
Arama yapılmayarak “yol verilen” ve şu anda nerede olduğu bilinmeyen TIR’ın basına da yansıyan Emniyet kaydında “hak mahrumiyeti” kaydı var. Kısıtlamayı koyan da Vakıfbank Gimat Şubesi olarak görünüyor. Araç alım-satımına aşina olanlar, bu kaydın “haciz” anlamına geldiğini belirterek, bankaların genellikle kullanılan bir kredide ödeme güçlüğüne düşülmesi durumunda, araç satışının engellendiğini hatırlatıyor. Vakıfbank’ın, genellikle kamunun özel hesaplarının bulunduğu banka, Gimat’ın da başkentin toptancılar çarşısı olduğu dikkate alındığında, MİT kontrolündeki bir “yardım TIR’ı”nın kimliği daha gizemli bir hal alıyor.
Çiğdem Toker/Cumhuriyet

+++

Türkiye TIR’lattı
Fırtınanın biri bitmeden öteki başlıyor. Suriye’ye silah;
1- Neden gönderiyorsun, sana ne? Suriye daha üç gün önce seni Birleşmiş Milletler’e şikâyet etmiyor mu?
2- Kaldı ki, devlette birileri silah gönderiyor, devlette birileri yakalıyor, bunun adı ülke yönetmek mi?
Her gün son dakika haberleriyle çalkalanan bir ülkede ne huzur var, ne güven.
Yalçın Doğan/Hürriyet

+++

1milyon mülteci de gözünü açmadı Erdoğan ateşe odun atmaya devam ediyor
Esrarengiz TIR ve arkasındaki binek aracı 1 Ocak günü jandarmaya yapılan ihbar sonucu Hatay ’da Kırıkhan - Reyhanlı yolu üzerinde durduruluyor. Jandarma arama hazırılığı yaparken TIR’da bulunan ve MİT’te görevli olduğunu söyleyen kişi “Arayamazsınız araçta bulunanlar devlet sırrıdır” diyor. Olaya savcılar el koyuyor. Derken devreye Hatay Valisi Celalettin Lekesiz giriyor. Valinin talimatı üzerine TIR aranmıyor, yoluna devam ediyor.
İçişleri Bakanı Efkan Ala, TIR’da gıda maddesi bulunduğunu ve Türkmenlere gıda maddesi götürüldüğünü söylüyor... Araçta sadece gıda maddesi varsa aranmasına neden engel olundu? MİT görevlisinin gıda nakliyesinde işi ne?
Olayda Cemaat Hükümet çekişmesi de kendini hissettiriyor.
TIR’ı kim ihbar etti, TIR’ı izleyen polis ekibi neden görevden alındı, soruları, Cemaat-iktidar çekişmesine ışık tutuyor.

***

ABD ve Batı, Suriye işinden mümkün olduğunca elini eteğini çekti. Esad’a karşı savaşan İslamcı terörist grupların iktidara gelmesi ihtimali Batı’nın gözünü korkuttu.
Kimyasal silahlar imha oldu, barış görüşmelerine başlandı.
Türkiye ise kaybetmesi kesin olan şeriatçı terörist gruplar safında savaşı sürdürüyor.
ABD ve Rusya barış için uğraşırken biz hala Esad’ı devirme hayali içinde ateşe odun atıyoruz.
Verdiğimiz can kayıpları, kucağımıza bırakılan 1 milyon mülteci gözümüzü açmadı.
Gaflet uykusundan uyanmak için daha büyük bir felaket bekliyoruz sanki!
Melih Aşık/Milliyet

+++

Ve itiraf “Dolmabahçe yazarları”ndan birinden geldi:

AKP’nin görevi “İslam’ı Protestanlaştırmak”tı!
Türkiye, Sovyetlerin tehdidi altında NATO’da yer almıştı, bugüne kadar da ‘pasif’ rol oynadı. Bu seferki farklıydı. Türkiye aktif olarak Batılı işgalci güçlerin safında Irak’a girmek istiyordu, hükümet var gücüyle buna çalıştı. Ancak 1 Mart tezkeresi Meclis’ten geçmedi.
“İslamî değildi: “Bir Müslüman ülke, yabancılar tarafından işgale uğrayacaksa halkı Müslüman olan Türkiye işgalcilere muharip asker veremez, haramdır. (...) “Yumuşak güç”ün bir versiyonu İslam dünyasını sekülerleştirecek, Protestanlaştıracaktı.
(...)
Türkiye, “hata”yı 2011’de yaptı. Bu tarihte Ortadoğu’da patlamalar başladı, diğer Arap ülkeleriyle beraber Suriye’de de sivil ayaklanmalar oldu. Bir anda Türkiye “yumuşak güç” politikasını terk edip şahinleşti, İran’la açık rekabete girdi... Malatya’ya radar sistemlerinin yerleştirilmesi bardağı taşıran son damla oldu, İran Esed’in, Türkiye silahlı muhaliflerin yanında yer aldı.
Başlangıçta Batılılar Türkiye’yi militarist Suriye politikasına teşvik ettiler, askerî müdahale fikrini bile dile getirdiler. Sonra desteklerini çekip Türkiye’yi yalnız bıraktılar. Bu bir tuzaktı, Türkiye bu tuzağa düştü.
Batı’nın Türkiye’yi Suriye bataklığına sinsice itmesinin sebebi Türkiye’nin 2011’den başlamak üzere “işbirliği halinde olduğu Batı”ya rağmen bölgeyi tamamen kendi denetimi altına geçirmeye, “Yeni Osmanlı” hayallerini seslendirmeye başlamasıydı. Batılılara göre Türkiye, anlaşmanın dışına çıkmıştı; verdikleri desteği kendilerine karşı kullanmak istiyordu. Dışişleri Bakanı “1911 öncesi sınırlara döneceğiz, kaybettiğimiz bütün toprakları geri alacağız, düzen kurucu ülke biziz, biz olmadan bölgede yaprak kımıldayamaz.” diyordu. Türkiye sadece Batı’ya değil, Rusya’ya da meydan okuyor, bir görüş ihtilafı dolayısıyla “Rusya’yı tecrid etmek”ten söz ediyordu. Bu “aklı” kimin hükümete telkin ettiği önemli, ama bu reel gücü olmadan tabanca ile tanka meydan okumak gibi bir şeydi... Bu politikadan sadece bize sponsor olan küresel güçler değil, bölge ülkeleri de tedirgin oldu. Açık olan şu ki Türkiye, belli -belki uzun- bir süre rölantiye alınmak isteniyor. (...) Dış politikada akıl almaz hatalara rağmen böyle bir operasyonda hepimiz Türkiye’nin yanında olmak zorundayız, hükümet gidecekse sadece “sandık”ta gitmeli...
Ali Bulaç/Zaman

+++

“Kumpas” bu
Erdoğan-Cemaat savaşı arasında bir yolun asfaltı tam gaz atılıyor gibi... Balyoz davasına bakan Mahkeme bir yandan “yeniden yargılama” için yeni hâkimler talep etti, beraberinde MHP Milletvekili Engin Alan’ın milletvekilliğinin düşürülmesi için Meclis’e yazı yazdı... Bir gün sonra Yargıtay, BDP/PKK Milletvekili Sebahat Tuncel’in mahkûmiyetini onadı... Meclis tutuştu, Alan ve Tuncel’i aynı sepete koyup, “çözüm” için bir komisyon kurulmasını kararlaştırdı.
CHP milletvekilleri de Balyoz davasının araştırılması ve Meclis’in “çözüm” bulması için bir araştırma komisyonu kurulmasını teklif etti. Genelkurmay Başkanlığı, Balyoz davasındaki “kumpas”ın ortaya çıkarılması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu... Aynı gün Anayasa Mahkemesi, hapisteki iki BDP/PKK milletvekilinin haklarının iadesi yönünde karar aldı... İktidar yanlısı köşe yazarları, tüm davalarda “genel af”tan söz etmeye başladı... Birbiriyle ilgisiz gibi görünen bu yollar nereye çıkar dersiniz? Erdoğan’ı destekleyen Akşam Gazetesi Yazarı Kurtuluş Tayiz’in yazdıklarına bakın hele... “Erdoğan’la beraber Kürt hareketi ve Öcalan’a da paralel operasyon yapılıyormuş... Terörist başına karşı psikolojik harp, itibarsızlaştırma ve karalama kampanyaları yürütülüyormuş... Çözüm sürecinden geri adım atmayan iki siyasi aktöre karşı öldürücü dozda operasyon oluyormuş; Amaç Erdoğan’sız AKP ve Öcalan’sız PKK’yla Türkiye’yi yeniden dizayn etmekmiş...”
Erdoğan’la, terörist başını aynı kefeye koyup, eşitlemiş de farkında değil!.. Geçelim Cemaat medyasına. Bugün Gazetesi Ankara Temsilcisi Adem Yavuz Arslan, Ergenekon, Balyoz davalarının yanı sıra KCK-PKK’ya “genel af” söylentilerinden rahatsız olmuş, terörist başına sığınmış. “Uyarmış olayım” diyerek, terörist başının, genel af gündeme geldiğinde şunları söylediğini anlatmış: “Ben affedilecek bir suç işlemedim. Ben siyasi bir davası olan insanım ve bu yüzden buradayım, çıkacaksam çıkışım da siyasi gelişmelerle olacaktır.”
Biz de hatırlatmış olalım ki; Engin Alan başta olmak üzere Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’dekilerin hiçbiri PKK-KCK’yla bir affa tenezzül etmedi, etmez!.. Lâkin yine de uyaralım; Erdoğan-Cemaat savaşından uyandığımızda, PKK ve terörist başının atı alıp, Üsküdar’ı geçtiğini görebiliriz!..
Müyesser Yıldız/facebook.com