“Cemaat, devleti ele geçirmek istedi” Onlarınki ilk görüşte aşktı. Gülen’e daha tanışma anında bağlanan ve “Beni Hizmet’in namlusuna sürün, bir atımlık mermiyim, nereye atıyorsanız atın” diye biat eden Gülerce, 35 yıl sonra başka bir namlunun ucunda, itiraflarıyla “Hocaefendisi”nin şakağına dayanmış durumda!
İşte eski Zaman yazarı, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın eski Mütevelli Heyeti Üyesi, bir dönem “cemaatin sözcüsü” varsayılan Hüseyin Gülerce’nin “U” dönüşünden satır başları:
“O MANŞETLERİN
ARKASINDA
GÜLEN VAR”
- Savcıların MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ifadeye çağırması olayı... “Savcılar daima haklı çıkıyor” diye başlık atmanın yanlış olduğunu söyledim. (...). Savunma bile yapmadılar. Ben o zaman o haberin arkasında Hocaefendi’nin olduğunu anladım.
- Gezi’den sonra Zaman’da Başbakan Erdoğan’a yönelik (...) İhsan Dağı, Mümtaz’er Türköne, Ahmet Turan Alkan gibi Hizmet’in içinden yetişmemiş arkadaşlar, eleştirinin de ötesine geçen yazılar yazmaya başladı. Bunların da Hocaefendi’den habersiz bir şekilde yayınlanması mümkün değildi.
- 25 Aralık’ta (...) baktılar ve güçlerinin yeteceğini düşündüler. “Erdoğan gitsin, AK Parti kalsın” planı çerçevesinde hareket ettiler. AK Parti Meclis Grubu’ndan “Hizmet tandanslı” bir hükümetin çıkabileceğini umdular...
MÜRİTLERİN
ÜRKÜTEN YANI
- Bana göre (cemaat) dağılır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu... Hepsi çok ciddi iddialarda bulunuyorlar. Bunları yok saymanız mümkün değil.
- Hizmet’ten bir arkadaşımız... Okumuş, mühendis olmuş... Soruyorum kendisine: “Ne düşünüyorsun” diye... “Bizim düşünmemize gerek yok, abiler ilettiler zaten bu konuyu” diyor... (...) Düşünmeyeceksin, sorgulamayacaksın ve eleştirmeyeceksin. (...) Bu yapı, bu zihniyet, Türkiye’nin yönetimine hâkim olsa ne olur? Allah korusun diyorum.
“ÇİFT KİŞİLİKLİ”
- Dünyada dostluğundan şeref duyduğumu açıkladığım tek insandır Hocaefendi. (...) Şimdi geldiğim noktada aynı bedende iki insan olduğunu düşünüyorum. Birisi benim çok sevdiğim, saydığım(...) Bir de bu insanla aynı bedende yer alan, sadece ve sadece kendi kafasındaki Türkiye’ye ulaşabilmek için ne lazım geliyorsa yapabilen, ölçü tanımayan bir insan. Birisi için canınızı verebilirsiniz. Diğeriyse sizi ürkütüyor.
Hüseyin Gülerce Hürriyet (Ahmet Hakan röportajı)
+++
Kumpas kazandırmadı mı?
Taraf’tan emek, demokrasi, eşitlik masalları anlatmadan önce,
Alkım ve Kafka’da çalıştırdığın gençlerin hakkını ver
Kadıköy’de dün Taraf gazetesinin önünden geçiyoruz... Yaklaşık 30 genç binanın önünde toplanmış slogan atıyor... Ellerinde de bir pankart:
“ALKIM VE KAFKA çalışanları köle değildir...”
Taraf gazetesiyle Alkım Kitabevi ve Kafka Cafe aynı binada... Aynı patrona bağlı... Yaklaşıp konuşuyoruz... Çalışanların kimi bir aydır, kimi iki - üç aydır maaş alamıyormuş... Gençler “Bizi bu gazete batırdı” diyorlar...
Gazete biliyorsunuz Balyoz davalarında adeta operasyon üssü görevi yapıyordu. Son dönemde de Cemaate yakın bir çizgi tutturmuştu.
Balyoz kumpasının getirisini o dönemin yöneticileri toplamış olsa gerek...
Melih Aşık / Milliyet
+++
Bakan Çelik açıklasın
“O 50 kişi kim”
ÇALIŞMA Bakanı Faruk Çelik Ermenek cinayeti sonrasında: “Ocağı kapatacağımız zaman işveren mülki amirden bölge milletvekillerine kadar elli kişiyi devreye sokuyor”.
Bu yakınmanın iler tutar yanı yok, demek ki, devreye girenlere boyun eğiyor. O mülki amirler ve milletvekilleri bakana itiraz gücünü nereden alıyor?
Çelik isim isim açıklamak zorunda, hangi ocağı kapatacağı zaman, onu aciz bırakan mülki amirler ve milletvekilleri kim, işverenle ilişkileri ne?
Yalçın Doğan / Hürriyet
+++
Beni Coni diye gör!
Beni Abdullah (Apo) diye görme! Barzani (Barzo) diye görme! Selahattin (Selo) diye görme! Beni Karayılan (Karo) diye de görme!
Beni Jony (Coni) diye gör!
Habur Sınır Kapısı’ndan Şanlı Urfa’nın Suruç İlçesi’ne gelmek ve oradan da Kobani’ye ulaşmak üzere yola çıkarken; “Benim adım Apo, Barzo, Selo ama aslında ben Coni’yim” demek durumundayım!
Açık, net anlatayım.
Sen anlayabilesin.
Şunu demek istiyorum.
Benim Coni Abim var.
Üniformamın kol kısmında görülebilir bir şekilde Coni Abimin bayrağını diktirdim.
Herkese gösteriyorum.
Kobani’ye ayak basıyorum.
* * *
Coni Abim sayesinde.
Bir halk, millet oluyor.
Millet olabilmek için önce Coni oluyor. Bugün “Ortadoğu’da Coni olunca” ordun da oluyor.
Gördün mü!
Üniformamın kolunda ABD Bayrağı’nın dikili olduğunu gören Şanlı Urfa’da PKK’lı destekçilerimiz bizi selamlayarak bağırdılar:
Biji Serok Obama!
Niçin böyle bağırdılar?
Çünkü; “bana dokunursan ABD’li Coni Abim senin ağzına kurşun doldurur” gerçeğini kavradıkları için “Biji Serok Obama” diye sevindiler.
* * *
Beni Coni diye gör!
Olayları net kavrarsın.
Türk Ordusu, 2008 yılında Irak’a Sınır Ötesi Harekat yapıp Kandil’e doğru 35 kilometre içeri girerek peşmerge ile birlikte PKK güçlerini de bombalarken o yıllarda Coni Abim (ABD Savunma Bakanı Robert Gates) tam 4 kez “Türk Ordusu size söylüyorum, çekilin” diye uyarı yaptı.
Türk Ordusu çekildi.
Coni Abim, beni korudu.
Şimdi de koruyor.
Beni ordu yapıyor ve bugün Ortadoğu’da Coni Abim’in hizmetinde bir yeni Millet doğuyor.
* * *
Bugünün dünyasında Coni Abim’e karşı gelecek bir güç yok. Basra Körfezi’ndeki savaş gemilerinden düğmeye basıyor, Suriye Devleti topraklarında Kobani’de IŞİD’in kafasına bombalar yağdırıyor.
Kimse Abim’e dokunamaz.
Ne Rusya, ne Çin!
Coni Abim’e dönüp, “Sen Suriye toprağını ne hakla bombalıyorsun” diyemiyorlar.
Diyemezler.
* * *
Türkiye başta dayılandı.
PKK ile IŞİD aynı ve PYD ile PKK beraberler dedi. Peşmergeyi geçirmiyordu.
Coni Abim bastırdı!
Türkiye razı oldu.
Başlangıçta Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu, çok karşıydılar. Hiç sıcak bakmıyorlardı. Sürüncemede bırakıyorlardı.
Ama gördün. Ne oldu?
Çok anlamlı bir gündü.
Cumhuriyet’in 91. Yılı kutlanıyordu. Peşmerge Türkiye’nin üzerinden Coni Abim, sayesinde geçiverdi. Hani başbakanlar geçerken yanlarında koruma polisleri olur ya onun gibi Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu peşmergenin koruması oldular ve Türkiye üzerinden peşmergeyi geçirdiler.
Biji Serok Obama!
Peşmerge, PKK.
PYD, TSK aynı saftayız
Coni Abim sayesinde.
Beni Apo diye görme!
Necati Doğru / Sözcü
+++
Peşmergeye izni Erdoğan verdi
Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç’ın yabancı konuklar için verdiği Cumhuriyet Bayramı kutlama resepsiyonundayız..
(...)
Davetlilerin çoğunluğunu bu kez de düşünce kuruluşlarında çalışan politika yapımcıları,Türkiye’de görev yapmış bazı emekli büyükelçi ve diplomatlar, akademisyenler, Musevi lobisi temsilcileri ile öteki ülke büyükelçiliklerinin temsilcileri oluşturdu. Obama Yönetimi, Dışişleri Bakanlığı Türkiye masası düzeyinde temsil edildi. Bu arada yeni bir uygulamayla Dışişleri Bakanı Kerry’nin bir gün önce yayınladığı yazılı bayram mesajı okundu.
Dikkatimden kaçmış olabilir ama ABD basın temsilcilerini de göremedim. Belki de yayınlarını beğenmedikleri gazetecilere ’ajan ve casus’damgası vurulması , ABD basın mensuplarının gözünü korkutmuş olabilir diye aklımdan geçti.
Son zamanlarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’yle ilişkileri ve bölgedeki gelişmeler o kadar çok basında tartışılıp yönetimdeki sözcüler tarafından konuşuldu ki, ne olup bittiğinden sıradan bir Amerikalının bile az çok haberi oldu.
Yıllardır Washington ve Ankara’yı yakından izleyen bir isimle konuşuyoruz.
Peşmergeleri Türkiye’de karşılayanların neden ’biji Obama’dediğini anlamamış.
’Kobani’ye giden peşmergeler Türk topraklarında ’Biji Obama’diye karşılanmış’dedi.
Bende ’Irak’ta da peşmergeler Amerikan askerlerini ’Biji Bush’diye karşılamıştı. Şimdi de bijilik sırası Obama da galiba’dedim. Biraz da azarlar gibi ’şaka yapmıyorum’dedi.
’Peşmergenin Türk topraklarından geçişine Obama değil, Türk yetkililer izin vermedi mi? Peşmergeleri karşılayanların asıl ’Biji Erdoğan’demeleri gerekmez mi’dedi ve gitti.
Yılmaz Polat / Yurt
+++
Nazlı Hanım depresyonda... Tam “aldatılmış kadın” kafası:
“Onu hiç böyle tanımamıştım...”
...AK Parti’yi artık desteklemiyorum. Tayyip Erdoğan’ı hem paraya hem de güce karşı doyumsuz buluyorum. Ben onu, belediye başkanlığı sırasında, yeşil katledilmesin diye 3’üncü köprüye, Park Otel inşaatına, Süzer Plaza’ya karşı çıkarken tanımıştım. Ramazan’da, evleri ziyaret edip, yer sofrasında, bir bardak su, bir kase çorbayla orucunu açması beni etkilemişti. Ama artık Çankaya Köşkü bile kendisine yetmiyor. 100 milyonlarca lira harcadığı ve mahkeme kararını dinlemeyip Atatürk Orman Çiftliği’ne inşa ettirdiği AKSaray’da oturmaya karar verdi.
Nazlı Ilıcak / Bugün
+++
Bakalım daha neler göreceğiz....
REZALET
Bu iktidar, zavallı ülkemize acaba daha neler yaşatacak?
Güneydoğu’da Türkiye toprakları yeni bir rezalete sahne oluyor.
Geceleri halka görünmeden Ayn el Arap’a (Kobani’ye) geçeceği söylenen ABD’nin piyonları Amerikan bayraklı peşmergeler, güpegündüz, zafer işaretleri yaparak yollardan geçiyor, onları PKK yandaşları coşkuyla karşılıyor, gövde gösterisi yapıyorlar!
Bölge halkı Kürtçe olarak haykırıyor:
“Biji Serok Obama!”
“Biji Obama!”
Türkçesi: “Yaşasın Başkan Obama!”
Neden Obama yaşasın?
Onlara topraklarımızdan geçiş iznini veren AKP iktidarı’85 Öyle olduğu halde bölge halkı neden “Yaşasın Erdoğan” diye bağırmıyor da “Yaşasın Obama” diye haykırıyor?
Onlar da biliyor ki, iktidar bu geçiş iznini ABD Başkanı Obama’nın baskısıyla vermiştir.
Bölge halkı bu yüzden şükranlarını Amerika Başkanı’na bildiriyor!
Sınırlarımız zaten delik deşikti. Şimdi Kobani’de İŞİD’le çarpışan PYD-PKK militanlarına yardım için açılan koridorla iyice yolgeçen hanına döndü.
91 yıllık Cumhuriyet tarihinde, yüz karası Habur olayından sonra yaşanan en büyük rezalet!
Rahmi Turan / Sözcü
+++
Kılları kıpırdamamış
YENİ Şafak gazetesinin Ankara temsilcisi Abdülkadir Selvi’nin yazdığına göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ermenek’te iş kazasına kurban giden işçilerin ailelerine şöyle demiş:
“Keşke daha önce bir mektup yazsanız ya da bir şekilde bize bunu bildirseydiniz, gereğini yapardık.”
Yani demek istiyor ki, “Bana mektup yazsaydınız, haber verseydiniz bu rezilliğe en başından engel olurdum” !
Cumhurbaşkanı “bir” derse, biliyorsunuz Başbakan Ahmet Davutoğlu da “iki” demek geleneğini geliştirdi.
Sürekli el yükseltiyor ve sanırım bu yönü Cumhurbaşkanı’nın sinirine de dokunuyor olmalı.
O da şöyle demiş, kaynağımız yine Selvi:
“Ben de bu toprakların insanıyım, Ulaştırma Bakanı Lütfü Elvan sizin evladınız. Onu bilgilendirseydiniz, biz takibini yapardık.”
Hürriyet muhabiri Hacer Boyacıoğlu’nun dün bir haberi yayınlandı. Ermenek’teki madenin sahibi ailenin diğer ocaklarıyla ilgili olarak işçiler, Çalışma Bakanlığı’na 124 ayrı şikâyette bulunmuş, ama bakanlığın kılı kıpırdamamış.
Uyduruk bir-iki ceza yazmışlar, geçmişler.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan, “Bize mektup yazsaydınız” diyor ya, işte bakın mektup değil resmi şikâyetlere yapılan işlemler bundan ibaret!
Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet