Konsoloslukta gazeteci öldürmek!
Cemal Kaşıkçı... Suudi bir gazeteci...
Coğrafyasının son yüzyıllardaki okuma alışkanlarındaki olumsuz ve gerici bakış açısını kırıp, kendisini geliştirmiş.
27 yaşında ABD'nin Indiana State Üniversitesi'nden mezun oluyor.
Amerika'da kalmak yerine ülkesine geri dönüp, gazetecilik yapmaya başlıyor.
Suudi Arabistan'da birçok kurumda yayın yönetmenliği, yazarlık gibi üst düzey görevlerde bulunuyor.
Reform yanlısı olarak tanınan bir isim ve zaman zaman Suudi yönetimiyle ters düşüyor.
Düşünceleri çok önemli. Özellikle radikal İslam'ın önüne geçilmesi gerektiği ve çocuklara verilecek din eğitiminde çağa uygun bir metot benimsenmesi gerektiğini öne sürüyor. Aşırıcı çevrelerin eleştiri oklarını sık sık üzerine çekiyor.
Ülkesine hizmet etme düşüncesiyle terk ettiği Amerika'ya 30 yıl sonra geri dönüş yapmak zorunda kalıyor.
Kaşıkçı, 2017 Kasım'ından bu yana Washington Post gazetesinde köşe yazıyor.
Özellikle Suudi Arabistan'daki rejime yönelik "yenilik" çağrıları Orta Doğu medyasında ses getiriyor.
Türkiye'de fazla tanınmasa da Arap dünyası için oldukça önemli bir isim.
Kaşıkçı'nın sadece ülkesindeki rejimi değil, Trump yönetimini de eleştiren çok sayıda makalesi var.
Bu süre zarfında Türkiye'ye çok sık geliyor. Burada da ciddi bağlantıları var.
En önemli bağlantısı da gönülden... Nişanlısı Hatice Cengiz... Bir Türk...
Evlenme kararı alıyorlar. Bu yüzden müstakbel eşiyle resmen evlenebilmek için İstanbul'da bulunan Suudi Arabistan Konsolosluğu'nun yolunu tutuyorlar.
Küçük de olsa bir tedirginlik var, ama böyle bir ihtimal akıllarından geçmiyor.
Kaşıkçı konsolosluğa girerken Hatice Cengiz dışarıda beklemek zorunda kalıyor. Saatlerce nişanlısını konsolosluğun önünde bekliyor, ama ne gelen var ne giden. Güvenliklere soruyor "çıkmıştır, görmemişsinizdir" cevabı veriliyor. Mesaisi biten son görevli de çıkarken "Boşuna beklemeyin konsoloslukta kimse kalmadı" diyor.
Muhatap bulamıyor, nişanlısından haber alamıyor. Çaresiz bir şekilde konsolosluğun önünde öylece kalakalıyor.
Günler geçtikçe tablo karanlıklaşıyor.
Son gelen iddialara göre Cemal Kaşıkçı, konsoloslukta öldürülüp, cenazesi parçalara ayrılarak taşınıyor!
Tek kelimeyle bir vahşet, akılla, mantıkla izah edilemeyecek bir durum.
Bu nasıl bir acımasızlık, bu nasıl bir Müslümanlıktır?
İşin bir diğer skandal boyutu, konsoloslukta hiçbir kamera çalışmıyor, ortada kayıt dahi yok!
***
Orta Doğu'nun geri kalmış, karanlık dehliz ve çukurları vardır.
Karanlık rejimler yüzünden, o çukurlar samimi Müslümanlarla doldu.
İşte bu olay, Orta Doğu'nun hâlâ nasıl karanlıkta kaldığının en basit, en kestirme özetidir.
Ayrıca bu olayda Türkiye'nin hiçbir suçu yoktur. Uluslararası hukuka göre sorumlu Suudi Arabistan'dır. Eğer iddialar doğrulanırsa, İstanbul'daki konsoloslukta bu hadisenin yaşanması Suudi rejiminin Türkiye'den çekincesinin olmadığını gösterir.
Türk nişanlısı Hatice Cengiz'in söylediklerine ayrıca parantez açmak gerekiyor. Cengiz, Kaşıkçı hakkında şunları ifade ediyor:
"Son zamanlarda Orta Doğuyla ilgili yaşanan özel bir rahatsızlık olmasa da genel duruşuyla ilgili bir rahatsızlık olduğunu düşünüyorum. Amerika'ya gidip orada makalelerini yazmaya başladı. Ülkesindeki gelişmelerle ilgili olumlu yazıları da var, eleştirdiği yazıları da var. Sadece bir demeç üzerine tepki çekmekten ziyade, dışarıda görüşlerini rahatlıkla söyleyebiliyor olmasının Suudi yönetimi açısından bir rahatsızlık yaratmış olabileceğini düşünüyorum. Cemal Bey özel olarak ülkesini kızdırmak için bir yazı kaleme alıyor değildi. Ülkesini özleyen ve bir an önce de dönmek istiyordu. Yurt dışında yaşadığı için rahat değildi. Birçok arkadaşı hapiste, yurt dışında kalmak zorunda olduğu için kendisini yalnız da hissediyordu."
Eğer Kaşıkçı ile ilgili iddialar doğru çıkarsa ve ölümü kesinleşirse, İslam dünyası üzerine düşünen, çözüm üretmeye çalışan insanların çok daha fazla dikkatli olması gerekiyor.
Çünkü bu kara düzen, İslam'ı sömürüp, Yaradan'la kul arasına girerek can almakta bir beis görmüyor.
Yeniçağ okuyucularına teşekkür
28 Eylül 2018 tarihinde yazmış olduğum "Türkmenler Bizim Düşmanımız mı" başlıklı yazıdan sonra onlarca e-posta ve telefon aldım. Hepsinin ortak düşüncesi "Nasıl ve nereye yardım edebiliriz" şeklinde oldu. Yardım etmek isteyenleri, süreci yöneten Fahri Bozgeyik ve Sultan Neslihan Seven'e yönlendirdim.
Birkaç gün önce Fahri Bey'den harika bir mesaj aldım. Okuyucularımızdan çok sayıda yardım gelmiş ve Türkmen ailelerimizin acil ihtiyaçları giderilmiş.
İşte gerçek Müslümanlık budur.
Var olsunlar...