Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ

Kitleler, sloganlar...

Sosyal psikolog Gustave Le Bon,’un 1895 yılında yazdığı “Kitleler Psikolojisi” eserinde belirttiği fikirlerin pek çoğunun doğruluğu, yaşanan olaylarla ortaya çıktı. Ve bu kitap tazeliğini hep koruyor.
Dünya, ‘kitlelerin’ kişi bilincinden yoksun çığlıklarıyla gelen; insan doğasına aykırı yönetimler ve liderler tanıdı. Bu liderlerin en tanınmışı kuşkusuz, Lenin ve Hitler’di. İkisi de kitlelerle oynadı ve kazandı. Ne var ki, onların ‘kazancı’ insanlığın felâketi oldu. Le Bon
“Kitlelerde kişi bilinci yok olur; kitle, kendi bilincini ortaya kor” diyor... Doğru diyor. Kuşkusuz burada, kitleleri yönlendirenlerin amaçları çok önemli. Kitleleri yönlendiren kim?
Elbette lider! Kişi o meydana çıkmadan önce ‘liderince’ kişinin bilinçaltına daha önce yerleştirilen sloganlar ‘kitle bilincinin’ oluşumunda çok etkili.
Liderlerin; kısa, basit; ama özlü sloganlarıyla ‘coşan’, kendinden geçen kitlelerin kararlarında ‘kitle mantığı’ açısından doğruluk vardır. Çünkü kitle, ‘o meydanda’ kendine özgü bilinç ve mantığa sahiptir. Ve bu bilinç, kitleyi yönlendirenin amacına göre yararlı veya zararlı olabilmektedir.
Kitle mantığının, kitle bilincinin sürekliliği mümkün müdür? Le Bon eserinde bu konuya pek değinmemiştir. Le Bon, kitle bilincini, kitle mantığını toplanılan ‘meydanda’ bırakmıştır. Kitlede bulunan kişi, kitle bilincinden ayrıldıktan sonra, tek başına kaldığında, o meydanda yaptıklarını yapabilir mi? Biz bu soruya şöyle bir yanıt verebiliriz: Kişinin ‘meydandaki ortak bilinci’ sürdürüp, sürdürmemesi, o kişinin aldığı eğitimle oluşan kendi öz benliğine bağlıdır. Kitledeki o kişi; geniş bilgi, kültür yoksunu ve hele eskilerin ‘feraset’ dedikleri anlayış fukarası ise; kitle bilincini, ‘meydanda’ bırakmayıp, günlük yaşantısında da dipdiri yaşatabilir. Nitekim, bırakın totaliter rejimlerdeki halk ‘hipnozunu’; demokrasilerdeki ’sakin’ halkın, bir meydana toplanmadan da, ‘kitle psikolojisi’ içinde hareket ettikleri gerçeğini yaşadığımız da oluyor.
Burada, bir-iki örnek vermek istiyorum: 1970’li yıllarda, halka, ‘sakin’kitleye, ‘Umudumuz Karaoğlan’ sloganı verildi. O ‘umut’ da “Bu düzen değişmeli” dedi... İki slogan da tuttu. Sonuç? Slogan kolaycılığına yatkın halk etkilendi ve siyasi zafer kazanıldı... Bir başka siyasi lider ve ekibi, “Âdil Düzen” dedi... Kitleler meydanlarda haykırdı. Neydi bu ‘Âdil Düzen?’ Küçük broşürlerle açıklanmaya çalışılsa da, aslında tam açıklanmayan; ama kitleler yanında, tek tek kişileri de etkileyen bir büyülü slogandı. Bu slogan da tuttu. Bu ekip de halk iradesiyle siyasi başarı elde etti.
Ama bu millet 2002 yılında tüm bu örneklere hiç benzemeyen; bir hareketin sessizce ortaya çıkışına da tanık oldu. ‘Âdil Düzen zemininde’ çalışan bu hareket, sloganlardan uzaktı. Yapacaklarını ‘kulaklara’ fısıldıyordu... Parti yeni kurulmuştu; devlet geliri de yoktu. Fakat hayrettir; illerde yoksul evlere ‘gıda paketleri’ sevk edebiliyordu. Bu durum aynen ABD seçimlerindeki lobilerin çalışmalarına benziyordu. Ve bu ekip uzaklardan aldıkları ‘dersleri’ çok iyi uyguluyordu... Her sokakta, her ‘seçilmiş’ eve giren; girdiği ev halkını da peşine takarak bir kartopu hızında büyüyen bir hareket idi. Ve yine hayrettir; bu hareket, liderinin milletvekili olmasının kuşkulu olduğu bir dönemde; bağırmadan, çağırmadan, slogan atmadan yarım yüzyılı devirmiş partilere büyük bir fark atarak siyasi zafer kazandı. Kazanmaya da devam ediyor...
Bu gerçeği irdelemeyen, ders çıkaramayan siyasi partiler; ‘seyirci’ kalmaya mahkûmdurlar!

Yazarın Diğer Yazıları