Kıbrıs Türkü ve Eroğlu davamıza sahip çıkacaktır
Kıbrıs müzakereleri, 1.5 yıl aradan sonra, KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu ile Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis arasında 11 Şubat günü yeniden başladı. İlk görüşmenin sonunda iki tarafın uzunca bir süredir üzerinde mutabakat sağlamaya çalıştığı “ortak metin” açıklandı. ABD’nin etkin müdahalesi neticesinde üzerinde mutabakat sağlanan ’ortak metin’ hem kuzeyde hem de güneyde tartışma yarattı. Bana göre bu tartışmaların hiç bir önemi yoktur. Çünkü müzakerelerin bitiminde herhangi bir anlaşma sağlanması mümkün olmayacaktır. Rum tarafının bilinen uzlaşmaz tutumu nedeniyle anlaşma gerçekleşmeyecektir. ABD’nin çabası iki tarafın anlaşması için değil, sadece bölgedeki kendi çıkarlarının korunması üzerine kurulmuştur. Günün sonunda kimse beni, emperyalist ABD’nin, Anavatan Türkiye ve Yunanistan’ı yakından ilgilendiren bu sorunu kökünden çözme hususunda samimi olduğuna inandıramaz. Yakın tarihimiz, ABD ve baş müttefiki İngiltere’nin, kendi çıkarları için, Kıbrıs üzerinde ne tür fırıldaklar çevirdikleri ile ilgili kirli operasyonlarla doludur. Bir asra yakındır emperyalizmin tezgahlarıyla ve şer planlarıyla ekilen düşmanlık tohumları Türk ve Rum tarafında beslenerek milliyetçi fanatik güçlerin kökleşmesini sağlamış, buna ek olarak izlenen böl ve yönet politikasının yarattığı kutuplaşma ile de içinden çıkılması mümkün olmayan ’Kıbrıs Sorunu’ yaratılmıştır. Emperyalizm elini Kıbrıs’tan çekmedikçe sorun çözülmeyecektir. Emperyalizm Kıbrıs’tan elini çeker mi? Rum-Yunan ikilisi Kıbrıs’taki bilinen hedeflerinden, Megali İdea ve Enosis ülkülerinden vazgeçer mi? Maalesef hayır. Dolayısıyla yeni başlayan müzakere süreci de boşunadır ve sonuç alınamayacaktır.
‘Ortak metinde’ yer alan ‘egemenlik’ konusu en çok tartışılan konudur. Egemenliğin tek mi, çift mi olacağı; iki ayrı halktan, yoksa tek halktan mı kaynaklanacağı, içte çift dışta tek mi olacağı, tartışılmakta ve adeta her kafadan bir ses çıkmaktadır.
Rum tarafı Kıbrıs Türkünün ayrı bir halk olduğunu ve doğal olarak da self-determinasyon hakkına sahip olduğu gerçeğine kesinlikle karşıdır. Ruma göre Kıbrıs’ta tek halk vardır, o da Kıbrıs halkıdır. Egemenlik ise bu tek halktan kaynaklanmakta olup, tektir. Bölünemez ve paylaşılamaz.
Kıbrıs Türk Halkı olarak kuzeyde egemen ayrı bir halk olduğumuz; ve self-determinasyon (kendi geleceğini tayin) hakkına sahip olduğumuz ve kendi devletimizi kurduğumuz tamamen reddedilmektedir.
Egemenliğe dayanmayan, self-determinasyon hakkını ve dolayısıyla ayrılma hakkını da içermeyen bir anlaşmanın adil ve kalıcı olabileceğini düşünen varsa, bu yanlış fikirden hemen vaz geçmelidir. Egemen olmamamız, Kıbrıs Türkünün yok olması, bin bir zorlukla kurduğumuz devletin, bağımsızlığın, can-kan pahasına elde ettiğimiz kazanımlarımızın ve bunca yıllık mücadelenin, emeğin, şehitlerin ve gazilerin emanetinin yitirilmesi demektir. Bu nedenle bir anlaşma mutlaka iki egemen devlete ve ayrılma hakkını da içeren self-determinasyon hakkına sahip iki egemen halka dayanmalıdır.
Ortak metinde yer alan siyasi eşitlik konusunda da fırtınalar kopartılmaktadır. Kıbrıs’ta, TEK egemenliğe dayalı ÜNİTER bir devlet veya merkezi yanı güçlü bir federasyon kalıcı bir çözüm olamaz, ada yeniden kan gölüne dönüşür.
‘Ortak metinde’ yer alan kurucu devlet-oluşturucu eyalet kavramları; vatandaşlıklar konusu, ortak devletin ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı olmayıp yeniden kurulması, yapısı, anayasası ve yönetimi gibi hayati konular üzerinde kolay kolay mutabık kalınması mümkün görünmemektedir.
‘Ortak metin’ dışında bir başka tartışma konusu ise müzakerelerin süresi ile ilgilidir. Amerikan kaynakları müzakerelerin ‘iki ay içerisinde’ tamamlanabileceğine inanırken, Rum tarafı ise prosedürün ‘en az 18 ayda’ tamamlanabileceğini değerlendirmektedir. Ucu açık müzakereler Ruma zaman kazandıracaktır.
Gerek ‘ortak metin’ olsun gerekse de Kıbrıs sorununda bilinen diğer konularda anlaşma sağlanması oldukça güçtür. Obama veya bir başkası istedi diye yıllardır savunduğumuz haklarımızdan, ilkelerimizden ve kısaca kutsal davamızdan ödün vermemiz mümkün değildir. Ömrünü KKTC’nin varlığı ve dirliğine harcayan Devletimizin kurucusu rahmetli Rauf Denktaş’ın ve şimdiki Cumhurbaşkanımız Eroğlu’nun izindeki Kıbrıs Türkü, emperyalist baskılara boyun eğmeyecektir. Anadolu’daki kardeşlerimizin desteğiyle bu kritik süreçten de başarıyla çıkmamız geleceğimiz için oldukça önemlidir. Bu süreç ciddiye alınmalı ve topyekun seferberlik başlatılarak dünya kamuoyuna haklı davamız sabırla anlatılmalıdır.