Itrî'nin tekbiri kimlerin elinde?
Sevgili okuyucum; ahmakça, dangalakça, gerçekten de akılsızca önemli bir din konusunu bakınız ne hallere sokmuşlar!
Lütfen iyice okuyunuz ve bu eblehlere gereken yanıtı sizler de veriniz. Ülkemizde neler oluyor derseniz, din algısına sırtını dayayan zekâ özürlüler bakınız neler yapıyorlar...
Şehit cenazelerinde bundan böyle bando Itrî'nin Tekbir'ini çalacakmış!
Bu tuhaflığa, ömrünü Türklüğün değerlerine veren değerli araştırmacı, Sayın Aydil EROL kardeşimiz, derhal tepkisini koydu ve konuyu bu işin uzmanına iletti. Kimdir bu konunun Türkiye'deki uzmanı? Sevgili okuyucum, o uzman; sanatçıların sanatçısı, uzun ömürler dilediğimiz Sayın Prof. Dr. Nevzat Atlığ!
Büyük deha Sayın Atlığ bu acayipliğe şöyle diyor:
"Kim almış; nasıl almış bu harikalar harikası kararı? Efendim bundan böyle şehit cenazelerinde Şopen'in Cenaze Marşı değil de Itrî'nin TEKBİR'i seslendirilecekmiş. Tut kelin perçeminden... Bir kere Tekbir, yürüyüş için yapılmış değil, serbest beste... Memlekette bu işleri bilen kalmadı mı? Ne günlere kaldık, aklıma sen mukayyet ol ya Rabbim..."
Buyurun bakalım!
Değerli okuyucum: Sayın Prof. Dr. Nevzat Atlığ değerimizi çok kısaca anlatmak istiyorum:
Sayın Nevzat Atlığ, çok küçük yaşta müzikle babası sayesinde tanışmış. Atlığ ömrü uzun olsun bugün 92 yaşında; çok uzun bir sanat hayatı var; bu değerli büyüğümüz çok iyi bir kemancı ve gerçekten görkemli eşsiz bir koro şefidir...
Ve bir başka acayiplik!
Tarihçi yazar Sayın Mustafa Solak ise bir başka yanlışı kısaca şöyle anlatıyor:
Anadolu İmam Hatip Liseleri "Akaid" ders kitabında tekfir "Müslüman olduğu bilinen bir kişiyi inkâr özelliği taşıyan inanç söz veya davranışlardan ötürü kâfir saymak" şeklinde tanımlanıyor. Sinsi bir şekilde tekfircinin "Müslüman kabul edilmeyeceği" Müslüman olmayana selam verilmemesi, kestiğinin yenilmemesi şöyle salık veriliyor:
Yersiz yapılan tekfir, fert açısından ağır sonuçlar doğurmasının yanında toplum hayatında kapatılamayacak yaraların açılmasına, birlik ve bütünlüğün zedelenmesine ve parçalanmaya sebep olur. Çünkü bu durumdaki bir kimse, gerçek durumunu Allah bilmekle birlikte, toplumda Müslüman muamelesi görmez, selâmı alınmaz, kendisine selâm verilmez, kestikleri yenilmez. Müslüman bir kadınla evlenmesine müsaade edilmez. Öldüğünde cenaze namazı kılınmaz. Müslüman kabristanına gömülmez.
Şu tuhaf mantığı anladınız sanırım...
Ve görkemli Dergi Yesevî...
Sevgili okuyucum; Sevgi dergisi Yesevî'nin Mayıs sayısı yine ilginç bilgilerle dolu. Erdoğan Aslıyüce'nin "97 Yılında Sevr Türk'ün Ölüm Fermanı" M. Şadi Polat'ın, "Hemşerim Zaralı Halil Söyler", Mehmet Ali Talayhan'nın, "Ahmer Er", E.A. Büyükyağlı'nın, Müfessirlerin Zülkarneyn Yanlışı", Prof. Dr. Orhan Gedikli'nin, "Sağlık sistemimizin sorunları var mı?", Doç. Dr. Süleyman Doğan'ın, "Vefatının 1. yılında Prof. Dr. Ali Özcan ve kumdan halat yapmak", Süheyl Başaran'ın, "Selçuklular, Haçlılar ve Boğaziçi-9-", Prof. Dr. Hasan Onat'ın, "Yeni Bir İslam Medeniyeti için Maturidi ve Maturidiliğin Önemi-2-", Hüseyin Akarçeşme'nin, "Selçuk'ta Beylikler Dönemi İslam Eseri; İsa Bey Camii", Mehmet Sayan'ın, "Kuvay-ı Milliye'ye Katılma", "Yesevi'nin Gönül Penceresi'nin, Ankara'dan, Hollanda'dan, Bosna Hersek'ten, Kırıkkale'den, Cezayir'den, Konya'dan bu görkemli dergiye yoğun katılımlar", Oğuz Çetinoğlu'nun "Avrupa'ya İslamı Yayan Sarı Saltuk et-Türkî, "Erdoğan Aslıyüce'nin, "Emperyalizmin oyunu ve İnsanlarımız", Dr. Yusuf Gedikli'nin, "Türk Coğrafyasında Bazı Yer adlarının Köken ve anlamları", Prof. Dr. Selahaddin Halilov'un, "Felsefenin günlük hayattaki yeri", Seyhan Emen Çağlar'ın, "Mehmet Parti Pehlivan", Av. Mustafa Özkurt'un, "İnsan", Mehmet Turan'nın "Eski Türk inanışları ve İslam'a benzerlikleri", Ceylan'ın, "Selâm olsun Balkanlara", Ahmet Özdemir'in, "Erdoğan Aslıyüce ve Sarı Saltuk", konuları okunmalı.
Esen kalın efendim.