İslam âlemi büyük tehdit altında!
Kim ne derse desin, İslam âlemine yönelik büyük bir tahribatın düğmesine basılmış bulunuyor.
Sıra, zaman, mekan ve neden göz önüne alınmadan örtülü ve çeşitli operasyonlar, ne yazık ki, İslam âlemine odaklanıyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, çoğu kez ABD’nin tezgahladığı ve başını çektiği acımasız girişimlerin perde arkasında da, mutlaka İsrail yatıyor.
Yıllardan beri süregelen “İsrail faktörü” daima ya açık açık kendini gösteriyor ya da sislerin ötesinde kalıyor.
“İsrail faktörü” nün yanı sıra, Batı’nın ve özellikle ABD’nin bir türlü düzelmeyen ekonomik durumu da, harekatları etkiliyor.
Pimi çekilmiş bombayı andıran İsrail-Filistin düşmanlığı zaten her an için çatışmayı başlatabiliyor.
Ve maalesef Birleşmiş Milletler’in aldığı kararların nerdeyse hiç biri uygulanmıyor.
Yani, ne Fransa kaşınıyor, ne koalisyon güçleri oluşuyor, ne NATO müdahale için çaba harcamıyor.
Aslında, artık anlaşmazlığın temelinde kutsal Kudüs’ün paylaşılması bulunuyor.
Çünkü hem İsrail, hem Filistin, kutsal belde Kudüs’ün kendilerine ait olduğunu ısrarla öne sürüyor.
Yarım asrı geçen Filistin-İsrail düşmanlığının temelinde yatan “toprakları istila etme” süreci, şimdi “paylaşma” dönemini yaşıyor.
Buralara barış hiç gelmedi Gerçekten de, Kenan Elleri’nin dili olsa da, üzerinde yaşanan acılardan, dökülen kan ve gözyaşlarından bir bahsedebilse...
Kenan Elleri’nde yarım asırdan fazla bir süredir kan, gözyaşı ve feryat çığlıkları birbirine karışıyordu.
Zaman zaman ellerinde taşınan zeytin dalları, çoğu kez nefret tohumlarına dönüşüyordu.
Hatta alabildiğine boy atıyordu.
Oysa hem Filistin, hem de bir kısım İsrailliler, kısacası herkes barış istiyor, barış bekliyordu. Daha doğrusu, barışa içtiği su, yediği ekmek kadar muhtaç...
Acıların dinmesini belki de en çocuklar arzuluyor, barış solumak istiyordu.
Teröre herkes karşı, ama barışa hasret Kenan Elleri’nde en çok kullanılan “selam” ve “şalom” sözcükleri, aslında “sulh” anlamına geliyor.
Ne var ki, selam ve şalom, İsraillileri ve Arapları birbirinden kesin ayırıyor, uzaklaştırıyordu.
Kimse, ne çeşit ve ölçüde olursa olsun, terörü kabul etmiyor.
Gerçekten de, her ne sebeple olursa olsun, nasıl ki terör kınanıyorsa, her türlü istila ve katliam da lanetleniyor.
Belki de, Kenan Elleri’nin kaderinde terör ve katliamın birbirini doğurması, birbirini adeta tamamlaması kaçınılmaz oluyordu.
Denilebilir ki “nefret” tohumlarından “zeytin dalları” fışkırmıyor.
Ama böylesi bir trajedinin de asırlar boyu sürmesini istemeyenler gün geçtikçe çoğalıyor.
Her şeye rağmen, İsrailliler için “vaat edilmiş”, Arapların vazgeçmesi mümkün olmayan, “kurtarılacak”, Hristiyanların da “kutsal” saydığı topraklardır Kenan Elleri...
Paylaşılamayan Kudüs Hz. İsa’nın Beytüllahim’de doğmuş olduğuna inanan Hristiyanların yanı sıra, Müslümanlar ve Yahudiler de Kenan Elleri’ni kutsal toprak sayıyor.
Kudüs, her üç dinin de ruhani kenti olarak biliniyor.
Zaten herkes biliyor ve kabul ediyor ki, Kudüs’ün statüsü, adil, dolayısıyla kalıcı bir şekilde belirlenmeden bu topraklar üzerinde şiddet ve nefretin bitmesi mümkün olmayacak.
Eğer kan ve göz yaşına son vermek isteniyorsa, kesinlikle Kudüs kördüğümünün çözülmesi icap ediyor.
Fakat her şeye rağmen, her iki taraf da “Kudüs olmadan asla!” diyor.
Sarkozy’nin devraldığı Fransız vahşeti!
Yıllardır tanıdığı, konuk ettiği, borç aldığı bir lideri, ani olarak “diktatör” ilan edip ülkesi Libya’ya karşı, hem politik hem askeri bakımdan ilk adımları atan ve kendini “özgürlük şampiyonu” sayan
Fransa’nın aslında sabıkalı bir soykırımcı olduğunu asla unutmamak gerekiyor.
Ne var ki ve ne yazık ki, Fransa’nın belki de tarihin en büyük kitle katliamcısı olduğu unutuluyor.
Oysa, Fransa sadece Cezayir’de 1.5 milyon Müslüman’ın kanını akıtmaktan tarih önünde “sabıkalı” bulunuyor.
Ne yazık ki, Fransa bu cürmü “resmen” kabullenmeye yanaşmıyorken, öbür yanda Cezayirliler, nedense “hesap” sormaktan çekiniyor.
Cezayir’i bir zamanlar resmen ziyaret eden Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’in unutulmayan pişkinliği ise, Fransızların “resmi” tiynetini hatırlatıyor.
Sarkozy, hem soykırımı inkar etmiş, hem de özür bile dilememişti.
Üstelik, bay cumhurbaşkanı ’’Tarihin bu acı sayfasını Fransız ve Cezayir tarihçilerinin yazma zamanı gelmiştir“ şeklinde diplomatik manevra yapmıştı.
Oysa, bu tarih hem Cezayirlilerin kanı ile hem de sayfalarca yazılmış ve Fransa’nın vahşeti belgelenmiş bulunuyor.
1985’ten bu yana ”gazetecilik“ çerçevesinde ilgi odağımız olan Cezayir’deki Fransa vahşetini kitaplaştırma talihini de yakalamanın coşkusunu yaşıyoruz.
İşte belgelerle, itiraflarla dolu ”Cezayir’de Fransız Vahşeti“ kitabımızın herhangi bir sayfasından herhangi birkaç satır:
”Yedi yaşlarında bir erkek çocuk... Vücudu yara bere içinde... Anasını, babasını ve kızkardeşini önce tartaklayan sonra da öldüren Fransız askerleri, onu da tellerle sımsıkı bağlamışlar... Bir teğmen, görsün ve gördüğü şeyler hafızasından hiç silinmesin diye de çocuğun gözlerini elleriyle açık tutmaya çalışmış... Çocuk anasını, babasını ve kızkardeşinin ölümünü, daha doğrusu Fransız vahşetini zoraki seyretmiş. Fransız askerleri tarafından götürülen ve sekiz gün sonra geri gelen kadının ise, defalarca tecavüz edildiğini, anlamak için, onu soru yağmuruna tutmak gerekmez. Perişan hali, yırtılan elbisesi ve gözlerinin altındaki morluk, hiçbir soruyu gerektirmeyecek kadar açık.
Sokağın ortasında çocuklarıyla birlikte görülen, onların gözü önünde soyulup işkence edilen babalar...
Tutuklanan hapse atılan kocalar... Çocuklarının açlıktan veya kurşundan ölmemeleri için dua eden analar...
Ve en önemlisi gruplar halinde öldürülen binlerce genç... Öldürüldükleri gibi toprağa gömülen, kireç fırınlarında yakılanlar... Canlı canlı köprülerden atılanlar.
İşte Fransız demokrasisinin hür dünyaya bıraktığı miras!..“
Sarkozy Libya’da sivil halkı bombalatırken, Cezayir’lilerin hatırlanması, ürkmeye ve şer güçleri lânetlemeye yetiyor. Gerçekten de, Sarkozy’i kendisine devredilen ”vahşet“ mirasını kullanarak ecdadına layık olmayı biliyor.
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ
Londra’da Çağdaş Türk Sanatı Müzayedesi
7 Nisan’da gerçekleştirilecek olan Çağdaş Türk Sanatı Müzayedesi’nde sergilenecek seçkin eserlerin, Sotheby’s ve Akbank Private Banking işbirliğiyle Esma Sultan Yalısı’nda sanat severlere ön gösteriminin yapıldığını...
AKUT deyip geçmeyiniz
Kuruluşundan beri 1209 kişinin hayatını kurtaran AKUT’un 15. kuruluş yılını Suada’da bir balo ile kutladığını, Cem Yılmaz’ın ücretsiz sahne aldığı görkemli gecede, iş,sanat ve spor dünyasından ünlü isimlerin katıldığını...