IMF ümüğü bitirdi, sıra başka yerlerde
Başbakanın konuşmalarını kalemi kuvvetli bir meslektaşımız kitap halinde toplasa eminim Aziz Nesin’in mizah kitaplarının satış rekorlarını kırar. Beni son olarak kahkahalara boğan konuşması “ümük” üzerine. Neymiş ümüğümüzü sıktırmazmış. Hay Allah razı olsun senden, ne kadar da bizi, milletini, ulusunu düşünen bir lider. Oysa kendisi sıktığı gibi, milletin ümüğünü ikram etmediği, devlet kurum ve kuruluş kalmadı. Hele hele IMF konusunda bırakın ümüğü IMF milletin öyle inanılmaz yerlerini sıktı ki söylemeye dilim varmıyor.
Cumhuriyetin 85’inci kuruluş yıldönümü törenlerine baktım kimsenin dikkatini çektiğini sanmadığım bazı şeyler dikkatimi çekti. Aslında bu son bir kaç yıl içinde işbaşındaki eğilimin taktiği gibi. Sanki diyorlar ki, “Siz bizi Atatürk’ü sevmemekle mi suçluyorsunuz, alın size şaşalı kutlama”. Ancak eylem veya icraatlarında görüyoruz Atatürk ideal ve sevgisinin altını nasıl oyduklarını.
İstanbul belediyesinin bu dışı parlak içi karanlık icraatlarında ve AKP’lilerin uygulamalarında bunu görmeniz mümkün.
Bu arada ben seyretmedim ama Atatürk konusunda yapılan son Mustafa filmi konusunda da iki çift lafım var. Bu tür film ve kitaplarda aynı başta sözünü ettiğim çift taraflı ve gizli amaç yaralıyor. Bir yandan öveceksiniz ancak gizli gizli mesajını da vereceksiniz. Ben TRT’de iken bir program için Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi altındaki arşivde bazı belgeleri okuma şansını elde etmiştim.
Atatürk’ün gerçek özel yaşamına ait belgeler orada. Harbiye öğrencisi iken takma isimle yazdığı bir yazıyı okuyunca görüyorsunuz insan duygusunu.
Peki ya, “yalnız adam, korkan lider” edebiyatları nedir... Atatürk’ün yanına gelenler, onunla milli mücadeleye katılanları Fransa’dan mı, Almanya’dan mı ithal ettik. Onun dostları, onu kötüleyenler gibi çıkar dostu değildi, can dostuydu ve canlarını kanlarını verdiler arkadaşları ve ülkeleri için.
Ama şaşırmadım bekliyordum desem inanmayacaksınız. Zira aynı oyun Latife kitabında İpek Çalışlar tarafından da yapıldı. Başka bir Atatürk imajı yerleştirilmeye ve milletin Atasına olan sevgisini küçük küçük darbelerle ve verilen gizli mesajlarla yontmaya çalışıyorlar. Mehmet Ali Birand’ın yetiştirmesinden ne bekliyorsunuz. Olacağı buydu.
Gelelim ekonomideki soytarılığa. Dünya’da dolar değer kazanmaya devam ediyor. Dolar, Euro ve öteki tüm paralar karşısında aldı başını gidiyor. Peki, birden zıplayan Amerikan dolarının Türk lirası karşısında düşmesine ne demeli. Yani Türk ekonomisi, Alman, Fransız ve İngiliz ekonomilerinden daha güçlü ondan mı bizde yükselmiyor düşüyor. At martini debreli Hasan dağ taş inlesin.
Olay bence duyduğum kadarıyla şu: Herkes dolar aldı, değer kazanınca bunu satarak kısa ve geçici bir dönem için piyasayı dolara boğdu, sonuçta her yerde çıkarken düştü. İyi de Türkiye’den çıkan dolarlar piyasada bir süre sonra özel sektörün yapacağı ödeme ve işlemleri için nakit döviz sıkıntısı çekmesine neden olmayacak mı? Sonuçta birkaç hafta içinde dolar yeniden tırmanmaya başlayıp 2 lira sınırına dayanacakmış. İşin kötüsü bir grup yabancı ekonomisyen, doların bu kadar erken zıplamasının (yani Aralık öncesi) doların 2009 yılında 3 liraya yolculuk yapacağının işareti olduğuna inanıyor.
Döviz böyle, ekonomimizin hali içinde global krize ihtiyaç yok, bizimkisi ulusal melanet ve çöküş içinde. İyi de bizim çok uluslu ekonomi sorumlularımız ne yapıyor? Yanıtı tek kelime. Şaşkınlar. Elle tutulur bir çalışma ve araştırma görmüyorum. Gören varsa beri gelsin.
Son değinmek istediğim konu dış politika danışmanı Davutoğlu’nun ABD ziyareti. Açıklanan; başkan adayları ve başkanlık seçimlerini koklamak. Ama aynı tarihlerde Barzani’nin Washington’da bulunmasının yanı sıra, duyduğumuz kadarı ile bu Kürt aşiret reisinden randevu istenmiş. Bu işlerin aracısı ve komisyoncusu Cengiz Çandar’ın da Washington’da olması benim midemi bulandırıyor.