İktidara yakın Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, 5.8 büyüklüğündeki İstabul depremini değerlendirirken, "Deprem, sel, bazı hastalıklar alenen işlenen bazı günahlarla ilgili olabilir" ifadesini kullandı.
"Düşünüyorum da 28 Şubat’ta 'Deprem bir ilahi ikazdır' dediği için yargılanan gazeteciler vardı. 'Öyledir' demem ama öyle de olabilir" diyen Dilipak'ın "Deprem" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
"Uzmanlar, bu depremin asıl o büyük deprem olmadığını söylüyorlar. O da her an olabilir ve çok daha büyük, şiddetli yıkıcı olabilir.
Peki, depreme hazır mıyız?
Hayır! Değil. Yönetim de hazır değil, toplum da.. Korkulan olursa, mal ve can yanında bilgi, toplumun ortak hafızası da enkaz altında kalacak. Mal ve canın kurtarılması pahalı, zaman alıcı ve zor. Oysa bilginin enkaz altında kalmasını önlemek mümkün. Bu maliyeti bugüne kadar ödemediğimiz için her yıl çok daha fazla bir bedel ödemeye devam ediyoruz. Zaten deprem olmasa da bunu yapmamız gerekiyor. Milli Bilgi Bankası, süper bilgisayar, milli yazılım güvenliği, milli işlemim sistemi, milli arama motoru, milli ağ ve kopyalama ve lokal ağların kurulması şart. Bu olmayınca bilgilerimiz çalınıyor, tehdit artıyor ve Türkiye HW ve SW çöplüğü olduğu gibi bilgi çöplüğüne dönüyor.
Bakın, büyük İstanbul depremi için, deprem afet setlerinin şimdiden hazırlanıp, KDV ve Kurumlar Vergisi muafiyeti ile hazırlanıp, ev ve işyerlerine dağıtılması gerek. Yarın elinizde olsa bile, bedava dağıtacak da olsanız dağıtamazsınız.
Kesinlikle, hava, kara, deniz ve demir yolu ulaşımının güvenliği, milletlerarası transit güzergâhının ve bu güzergâhtaki alt ve üst geçişlerde muhtemel bir çökmeye karşı alternatif yolların güvenliğinin yeniden gözden geçirilmesi gerek.
Deprem durumunda İstanbul girişinin Sakarya’da durdurularak regüle edilmesi ve kontrollü geçiş sağlanması gerekir. Valilik, il ve ilçe belediyeleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili olarak İstanbul’a insan yardımı giriş ve insan, araç çıkışlarında kontrolün Sakarya’dan itibaren ve Sakarya’ya kadar sağlanması gerek. Aynı durum Tekirdağ için de geçerli. Öte yandan; Bursa ve Yalova yanında İzmit’in de deprem konusunda kendi aralarında bir oryantasyon merkezi oluşturmaları gerek.
Diğer bir konu, haberleşme, itfaiye, sağlık, gıda üretimi, güvenlik gibi hayati kuruluşların ve stratejik öneme sahip diğer kurum ve kuruluşlar, diplomatik merkezlerle, belli sayıda personel çalıştıran kuruluşlar, mekteplerdeki insanların güvenli yerlere taşınması, yaralı, kayıp ve kurtarma faaliyetlerinde bulunacak insani yardım örgütlerinin İK, depolarındaki gıda, sağlık ve barında malzemelerinin stok durumu faaliyet gösterebilecekleri alan ile ilgili bir envanter çalışmasına ihtiyaç var.
Düşünüyorum da 28 Şubat’ta “Deprem bir ilahi ikazdır” dediği için yargılanan gazeteciler vardı. “Öyledir” demem ama öyle de olabilir! Riba, zulüm, zina, malın, paranın ve zamanın bereketini giderir. Deprem, sel başta, bazı hastalıklar aynı şekilde alenen işlenen bazı günahlarla da ilgili olabilir. Lût kavminin başına gelenleri biliyoruz. “Fil suresi” de bir başka ilahi cezadır.
Olaya dini açıdan baktığımızda bu bir ceza olabileceği gibi, kıyamet alametleri arasında kıyamete doğru deprem, şimşek ve hastalıkların artacağı da söyleniyor. Dikkat edelim. İnternetten bakarsanız afet olarak, deprem, sel baskınları, salgın hastalıklar ile günah ve azap/gazap ilişkilerini sorgulayabilirsiniz. Hem zaten değil mi ki, bu dünyada yaptığınız her şeyin, yapmanız gerekirken yapmadığınız her şeyin bu dünyada ve elbette ahirette de bir karşılığı vardır.
Şunu da unutmayın. Deprem ve afet yakamıza yapışınca son pişmanlık fayda sağlamaz. Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. O zaman sivili, siyasalı, âlimi, ümmisi ayağımızı denk alalım. Haram mal sahipleri, kul hakkına girenler, fasıklar düşünsün. Mal, can ve sevdiklerimiz enkaz altında kaldıktan sonra yapacak bir şey yok. Aksine aleyhimize bir sonuç var. Bir de çaldığınız, israf ettiğiniz, artık size faydası olmayan bir malın hesabını vereceksiniz.
Öyle anlaşılıyor ki, sarsıntılar devam ediyor. Hem İstanbul, hem de çevre illerde yerküredeki hareketlilik devam ediyor. Yeni bir deprem daha olabilir, o da hasar görmüş yapıların yıkılmasına sebep olabilir. Bu uyarılardan ders alıp tedbir almamız gerekiyor. İnşallah bu deprem aklımızı başımıza getirmiştir. Bazı şeyler yapılmadı değil, ama birçok şey de yapılmadı. Bundan sonra o yüksek yapılar konusunda düşünmeliyiz. O üst kattakiler depremi 5.8 hissetmediler. Asansör kullanamadılar, merdivenlerden inemediler. Çok katlı ev ve işyerlerine talep azalacaktır. Bu akılsızlığa nasıl izin verildi ve insanlar nasıl buralara koştu, anlamak zor.
Ah-vah etmenin de bu saatten sonra bir faydası yok, kuşkusuz. Önce acil işlere bakmak ve bu süreçte aksayan yönlerimizi gözden geçirmemiz şart. Yalan haber ve söylentiler, müfsit çevrelerin yangına körükle giden tavırları karşısında herkesin dikkatli olması gerekiyor. Ha bu durum bizlere ders olsun.
Afetlerin toplumu birbirine yaklaştıran etkisi de vardır. Yarın enkaz başında birbirimizi teselli etmeden önce şu aramızdaki, siyaset, ideoloji, etnik ayrılıklar ve kanaat farklılıklarına dayalı öfkeli söylemlerden de vazgeçelim artık. Çok uzadı, tadı kaçtı.
Bakın İstanbul büyük bir depremle dizüstü düşerse, onu bütün Türkiye zor kaldırır. İstanbul Türkiye’dir. İnşallah biz aklımızı başımıza toplarız da, Allah da bizi böyle bir durumdan muhafaza buyurur. Ama bilelim ki, Allah cahil ve zalim bir topluluğa yardım etmez. Aksine başlarına pislik yağdırır ve onların işlerini sarp dağlara sardırır. Bu cahil ve zalimlere karşı çıkmayanlar, seslerini kısanlar, onların söz ve makam sahibi olması karşısında hiçbir şey yapmayanlar da, kendileri o haltları yemeseler bile desinler ki, “içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allahım.”
Rabbim bizi bağışla. Biz de hakkı hak, batılı batıl bilip Hakk’ta toplananlardan olalım ki bizi nimet verilenlerin yoluna iletsin, gazaba uğrayanların değil. "