Yeniçağ Yazarı Ahmet Gürsoy bugünkü yazısında dikkat çeken ifadelerde bulundu.
Hukuk olmayınca, güvenin kaçıp gittiğini söyleyen Gürsoy, adalet olmayınca zulmün mazlumlara diklendiğini belirtti.
Gürsoy devamında, “Ve karşımıza; enflasyon, zam, sınavlardan hakkını alamama, işsizlik, adam kayırma, hayat pahalılığı olarak çıkıyor.” dedi.
"Türkiye, hukuksuzluk, kanunsuzluk ve başıbozuklukla hareket eden bir hükümet tarafından yönetilmektedir." diyen Gürsoy, Türkiye''nin içinde bulunduğu "Hukuksuzluk halini" sağır sultanın bile duyduğunu ve bildiğinin altını çizdi.
Gürsoy, “Bilmek istemeyenler, bu durumu yaratan iktidardakilerdir. Onlar yarattıkları durumdan fazlasıyla memnun.” diye yazdı.
Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesine de değinen Gürsoy, “Sinan Ateş cinayeti de öyle. Esas azmettiriciler ancak bir iktidar değişimi ile ortaya çıkarılabilir. Hele seçim sürecine girdiğimiz bu ortamda siyasal odaklara kim dokunacak?” şeklinde yazdı.
Devamında iktidarın adaletle hükmetmeyi sevmediğinin altını çizen Gürsoy, “Yanlı davranmayı seviyor. Yandaşları da kendine beziyor. Onlar da efendilerine itiraz etmiyor. Çünkü hepsi iktidarın yarattığı servet dağıtım ekonomisinden besleniyor. Halkının çoğunu sevmeyen iktidar ve ortaklarının yarattığı Türkiye''dir bu. Hâl böyle olunca ister istemez ortaya çıkan manzara, Millet İttifakı''nın 11. toplantısında belirtildiği gibi; "Hukuksuzluk, kanunsuzluk ve başıbozuklukla hareket eden bir hükümet" oluyor.” diye anlattı.
Gürsoy’un yazısının tamamı:
"Türkiye, hukuksuzluk, kanunsuzluk ve başıbozuklukla hareket eden bir hükümet tarafından yönetilmektedir."
Millet İttifakı''nın 11. toplantısından çıkan bildiride yer alan yukarıdaki cümle, 20 yıllık AKP iktidarının Türkiye''yi getirdiği durumu en yalın haliyle anlatıyor.
Türkiye''nin içinde bulunduğu "Hukuksuzluk halini" sağır sultan bile duydu ve biliyor. Bilmek istemeyenler, bu durumu yaratan iktidardakilerdir. Onlar yarattıkları durumdan fazlasıyla memnun.
"Hukuksuzluk hâli" sadece cinayetlerle sınırlı değil, dolandırıcılık, sahtekârlık, devlete zarar veren suçlar da var. Eğer suç, iktidara yakın birileri tarafından işlenmişse, taraflar anında yargıya başvuruyor ve bir mahkeme kararıyla konuşulması, yazılması, haber yapılması yasaklanıyor.
Depreştirmeyin deniliyor.
Çirkinlikler ortaya saçıldığında en azından küçük bir itiraz, en ufak bir yalanlama beklersiniz değil mi? Kesinlikle mümkün olmuyor. Yalanlamayı bırakın, itiraf edilenler bile koruma altına alınıyor. Hatırlayın, bir hanım bakan vardı. Devlete dezenfektan sattığını söylemişti.
N''oldu?
Bakanlık görevinden alındı ve üzeri kapatıldı.
Konuşulması mahkeme ile engellenemiyorsa yöntem şu: İddiaları soruşturmamak, üzerine gidilmesini engellemek ve gündemden düşmesini bekleyerek unutturma yoluna gitmek.
Bu stratejiye, cinayet soruşturmalarını da ekleyin. Sonuç alıcı bir eylem henüz göremedik.
Meselâ Muhsin Yazıcıoğlu''nun "Kaza" olarak anlatılan ölümü, ben de dâhil, pek çok kişiye göre cinayettir. Hâlâ aydınlatılmadı.
Aydınlatılır mı?
Mevcut iktidarın adaletle yönetme siciline bakılırsa, hayır.
Siyasal alanın en önemli ve olmazsa olmaz aktörlerinden olan Ana Muhalefet partisinin genel başkanına yapılan saldırılar da aynı şekilde sürüyor. Hatırlayalım lütfen. Kılıçdaroğlu''na Çubukta operasyon çekilmişti.
N''oldu?
Dava açılması... Epey bekledikten sonra adliye harekete geçti. O da basit yaralamadan. Hâlbuki önemli bir siyasi aktör, linç hareketiyle karşı karşıya kalmıştı.
Sinan Ateş cinayeti de öyle.
Esas azmettiriciler ancak bir iktidar değişimi ile ortaya çıkarılabilir. Hele seçim sürecine girdiğimiz bu ortamda siyasal odaklara kim dokunacak?
Hiç kimse!
Zaten dokunmaya niyeti olsaydı, perşembenin gelişini çarşambadan çözerdi.
Ne demek istiyorum, adaletle hükmetmeyi yöntem haline getiren bir iktidar olsaydı, daha ilk günlerden itibaren gazetecilere yapılan saldırıları, siyaset adamlarının dövülmesini, hem önler ve hem de cezasız bırakmazdı.
Bu iktidar, adaletle hükmetmeyi sevmiyor. Yanlı davranmayı seviyor. Yandaşları da kendine beziyor. Onlar da efendilerine itiraz etmiyor. Çünkü hepsi iktidarın yarattığı servet dağıtım ekonomisinden besleniyor.
İktidarın bir diğer ve en önemli fütursuzluğu da, işte burada kendini gösteriyor. Devletin; ekonomik, siyasi, sosyal her ne imkânı varsa, herkese ait olanın hepsini, sadece yandaşa dağıtıyor. Devlet hepimizin, ama imkânlar yandaşların.
Böylece ortaya, vatandaşın vergilerine tasallut eden partizan, otokrat, hak hukuk tanımaz bir yönetim çıkıyor. Yasalar, olması gerektiği gibi değil, çarpık yorumlanarak, her biri paydaş olan vatandaşların aleyhine kullanılıyor.
Halkının çoğunu sevmeyen iktidar ve ortaklarının yarattığı Türkiye''dir bu.
Hâl böyle olunca ister istemez ortaya çıkan manzara, Millet İttifakı''nın 11. toplantısında belirtildiği gibi; "Hukuksuzluk, kanunsuzluk ve başıbozuklukla hareket eden bir hükümet" oluyor.
Ve pek doğaldır ki, hukuk olmayınca, güven kaçıp gidiyor. Adalet olmayınca zulüm, mazlumlara dikleniyor. Ve halkın karşısına; enflasyon, zam, beklentilerin karşılanamaması, sınavlardan hakkını alamama, işsizlik, adam kayırma, hayat pahalılığı olarak çıkıyor.