SELCAN TAŞÇI, KÜRDİSTAN PROJESİ ÜZERİNDEN TÜRKLÜĞE VURULAN DARBENİN İZİNİ SÜRDÜ...
Biri jurnalledi, fişledi çuvalı geçirdi Biri de “Yarabbi şükür” dedi!
“Mevcut haliyle ABD’ye karşı daha önce görülmedik derecede şüphe besleyen” TSK’nın ivedilikle yeniden dizayn edilmesini isteyen AKP yandaşları muhbirlik yaptı, Büyükelçilik “ordudan tasfiye edilmesi gereken katı milliyetçiler ve Avrasyacılar” listesi hazırladı, Irak’taki işgal kuvvetleri Türkmenler’in tek can simidi olan Özel Kuvvetler Karargahı’nı bastı, devlet onurunu ayaklar altına aldı... Ve dönemin Genelkurmay Başkanı’na göre bu skandal “pratik bir uygulama”ydı!
Türk Ordusu’nu “1 Mart tezkeresinin geçmesini engellemek” suçundan sanık sandalyesine oturtan ABD, “müebbet”lik delillerin peşine düşmek için hiç zaman kaybetmemişti.
ABD Ankara Büyükelçisi Robert Pearson, 22 Mart 2003’te Washington’a yolladığı mesajda “Orgeneral Hilmi Özkök’ün sadakatli duruşu” ndan bahsetti ve “sahiplenilmesini” istedi.
Ama ya diğer generaller; öyle miydi!
“Başbakan ile aynı çizgide” ki Özkök’ün aksine, “ABD tarafından Ortadoğu ve Irak ile talep edilen” ne husus varsa, bir bir engellemişlerdi!
ÖZKÖK ABD İLE İŞBİRLİĞİ İÇİN FIRSAT KOLLUYOR
Türk Ordusu’nu;
“- Türkiye’nin çıkarının ABD ve NATO ile sıkı bağları sürdürmekte olduğunu kabul eden Atlantikçiler,
- ABD ile bağları sürdürme ihtiyacına öfkelenen, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan, kimseye güvenmemeyi (Bağımsız bir Kürt devletini destekleme niyetinden emin oldukları ABD buna dahil) yeğleyen ve Kemalist devletin tavizsiz biçimde korunmasında ısrar eden katı Milliyetçiler,
-ABD’ye bir alternatif arayan Avrasyacılar” diye gruplar halinde fişleyen Pearson’a göre; “Özkök yakın geçmişteki hepsinden daha demokrat eğilimli ve daha Atlantikçi” ydi.
Bu hükmün en önemli gerekçesi, Özkök’ün tezkere öncesi “Türkiye’nin ABD’yi desteklemesinden yana bir açıklama yapmak istemesi” fakat Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından engellenmesiydi.
Pearson’un “Özkök analizi” ndeki en manidar ifadelerden biri “ABD ile yeniden sağlam bir işbirliği inşaa etmek için, Türk Genelkurmayı’ndaki muhaliflerinin emekli olmasını beklediği ve fırsat kolladığı” yönündeydi.
Bu değerlendirmenin üzerine şeytanın sor dediği:
Eski Genelkurmay Başkanı acaba bu yüzden mi, yani “TSK ABD ile yeniden sağlam bir işbirliği inşaa edebilsin diye” mi “muhalifleri” nin neredeyse tamamının tasfiye edildiği Balyoz sürecinde “kasaptaki ete soğan doğramamayı” tercih etmişti?
ATLANTİKÇİ BİR ORDU PLANI
Dönemin MGK Genel Sekreteri olan ve daha sonra “Ergenekon” torbasına atılarak “cezalandırılması” sağlanan Tuncer Kılınç’ın Harp Akademileri’ndeki “Rusya-İran yanlısı değerlendirmeleri” ni de not eden Pearson, Yaşar Büyükanıt, Aytaç Yalman, Çetin Doğan, Fevzi Türkeri, Şener Eruygur, Köksal Karabay ile onları “dışarıdan” desteklediğini iddia ettiği Hüseyin Kıvrıkoğlu, Teoman Koman ve Doğu Aktulga “yı ” katı milliyetçi “ olarak etiketlemişti.
Büyükanıt ile Erdoğan arasındaki içeriği ” mezara gidecek “ olan ” Dolmabahçe Anlaşması “ndan sonra bu listede ” eksiltme “ye gidildi mi; onu da -uzun sürmez- Amerikan devletinin başka bir ” sızdırma faaliyeti “ vesilesiyle öğreniriz artık!
(Nitekim aylar sonra yolladığı bir başka kriptoda Pearson bu kez Büyükanıt’ın ” ikili oynadığını “ ifade etti.)
Pearson’un ” AKP’ye yakın kaynaklarından “ edindiği izlenim; ABD Türk ilişkisinin yeniden dinamizm kazanmasının yolunun hem katı milliyetçiler ve Avrasyacıların istifasından, hem de modern, ileri görüşlü (Atlantikçi demek oluyor!) yeni bir subay kadrosunun yetişmesinden geçtiği şeklindeydi!
Özetle ” mevcut haliyle ABD’ye karşı daha önce görülmedik derecelerde abartılı bir şüphe hissi besleyen “ Türk Ordusu ” ivedilikle “ yeniden dizayn edilmeliydi! Aksi halde ” ABD için önem taşıyan operasyonel konularda gecikme “ yaşanabilirdi.
ÇUVAL “GELİYORUM” DEDİ
Bush’un “Türk askeri Irak’a girerse karşısında Amerikan askerini bulacak” sözleri tehdit olmaktan çıkmış, “emir” halini almıştı. 22 Nisan 2003’te Albay William Mayville komutasındaki Amerikan askerlerinin, Kerkük’e giden insani yardım konvoyuna koruma sağlayan Özel Kuvvetler timimizdeki 12 askeri gözaltına alıp, sınırdışı etmesi adeta “çuval geliyor ” diyordu.
Tam da Türkmen kentlerinin cayır cayır yandığı, peşmergelerce yağmalandığı günlerde; 28 Nisan 2003’te Erbil’de, Birleşik Ortak Operasyon Görev Gücü Komutanı Albay Charles T. Cleveland, ABD Özel Kuvvetlerinden Yarbay Paul Skvarka, Binbaşı David Young, Silopideki Türk Özel Kuvvetler Üs Komutan Yardımcısı Albay Hasan Özdemir, Yarbay Yaşar Yıldız, Üsteğmen Murat Taner Karabulut arasında yapılan toplantıda, Türk heyetine “Türk askeri personeli, Kuzey Irak’ta, koalisyon güçleri tarafından onaylanmamış tüm faaliyetlerine hemen son verecektir” talimatı verildi.
Bununla da sınırlı değildi;
“- Türk Genelkurmayı’nın Kuzey Irak’taki bütün askeri birimlerinin ve kuruluşlarının personel sayıları, yerleri ve istihbarat toplama dahil tüm faaliyetleri konusunda Birleşik Kuvvetler komutanlığına bildirimde bulunulacaktır.
- Bundan böyle Kuzey Irak’ta Birleşik Kuvvetler Komutanlığı’nın onay vermediği hiçbir Türk askeri faaliyeti sonuçlandırılmayacaktır.
- Kuzey Irak’taki Türk askeri personeli üzerlerinde sadece kişisel silahlar taşıyacaktır.
- Kuzey Irakta’ki Türk askeri personeli her zaman üniforma giyecektir.
- Kuzey Irak’tan atılmış olan Türk Özel Kuvetler Personelinin geri dönmesine izin verilmeyecektir. Bu kuralı ihlal eden kişiler gözaltına alınacaktır.
- Türk askeri personeli, Irak’a gönderilen yardım konvoylarına eskortluk yapmayacaktır. Türkiye Cumhuriyetinden gelen bütün insani yardım eşgüdümü Uluslar arası Kılılhaç/Kızılay aracılığıyla sağlanacaktır...” diye uzayıp giden “talimatname” “Yukarıdakiler bir başlangıçtır ve gelecekte bunları takip eden talimatlar verilebilecektir“ maddesiyle “ucu-sınırı-haddi açık” hale getirilmişti.
IRAK’TAKİ İŞGALDEN GURUR DUYAN TÜRK KOMUTANI(!)
Amerikalılar Kuzey Irak’ta askerimize karşı böylesi aşağılayıcı tutum içindeyken, konumu itibarıyla bu hakaretleri birinci derecede üzerine alınması gereken Özkök, - hem de bu rezaletten iki gün sonra - ABD Genelkurmay Başkanı Richard Borwman Myers’a yazdığı mektupta, hâlâ “Türk Amerikan ilişkilerine atfettiği önemi “ anlatmakla meşguldü. Özkök’ün Amerikan mevkidaşına hesap sorması gereken yerde ” düşük rütbeli subayların yanlış yorum ve hatalı değerlendirmelerinin ilişkilere zarar vermemesini” istiyor olması hazindi. Kerkük’te uğradığımız alçaklıktan sonra Özkök lafı neredeyse “bizi affedin ” demeye getirmişti:
“Savaş alanında küçük yanlış anlamaların genel olarak ilişkilerimize zarar vermesinden korkuyorum...”
Özkök, Myers’a yolladığı bir başka mektupta ise “ABD’nin Irak’ta kazandığı zaferden duyduğu memnuniyeti” dile getirecekti. Ki Irak’ı işgal eden, milyonlarca insanı katleden, Müslüman kadınların ırzına geçen “Kahraman/cesur Amerikan askerlerinin sağ salim evlerine dönmesi” için dua eden bir Başbakan tarafından yönetilen ülkeye böyle Genelkurmay Başkanı yakışırdı elbette!
“SURATLARINA LİMON SIKTIK”
Hilmi Özkök’ün 1 Mayıs 2003’te Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı Saceur Jones’a yazdığı mektupta “Koalisyon birliklerinin askeri denetimi altındaki Irak’ın Türkiye için oluşturduğu tehdidin tüm zamanların en düşük seviyesine indiğini” bildirmesinden sadece 2 ay sonra, 4 Temmuz 2003’te, Özkök’ün takdir, teşekkür yollayıp durduğu Amerikan askerleri, peşmergeler rehberliğinde Süleymaniye’deki Türk karargahını basarak, Özel Kuvvetler’e mensup 11 askerimizi -başlarına çuval geçirerek- gözaltına(!) alarak, 60 saat boyunca sorguladı iyi mi!
Yakın tarihin en utanç verici olaylarından biri cereyan etmiş, “müttefik” varsayılan ABD devletimizin onurunu ayaklar altına almış olduğu halde, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın “tarihe geçen” tepkisi “Bu müzik notası değil, öyle aklınıza her estiğinde verilmez. Ağırlığı ve ciddiyeti vardır” diyerek tepkisizliği tercih etmesiydi.
Bush “Bizim askerlerimiz ve subaylarımız haklı” derken, Mayville “Amerikan komutanlığı Türklerin suratına biraz limon ve greyfurt sıkmak istedi” diye alay ederken, başına çuval geçirilen ordunun başında bulunan Özkök, Kerkük’teki aşağılama karşısında olduğu kadar rahattı. Ona göre olay “pratik bir uygulama”dan ibaretti!
AKP’liler Amerikan Büyükelçiliği önünde şikayet kuyruğuna girmişti:
“Ordu bu krizi AKP’ye zarar vermek için kullanıyor, kurtarın bizi!”
Ve bu onur kırıcı olay karşısında “devlet”i temsilen tek dişe dokunur tepki; tıpkı Kılınç gibi “Ergenekon” torbasına atılarak “cezalandırılacak” Orgeneral Hurşit Tolon’dan geldi. Tolon, 7 Temmuz 2003 günü, hem de ABD’de, Amerikalıların gözlerinin içine baka baka şöyle dedi:
“Hafife alınamayacak iğrenç bir olay!”
YARIN: BAŞBUĞ FEDERASYONA KARŞI