Gündem bombardımanı!
Belki de dünyada en fazla ve en hızlı gündem değiştiren ülkelerin başında Türkiye geliyor. Gerçekten de, kamuoyu ve özellikle “sessiz çoğunluk” gündem bombardımanı altında kalıyor.
O kadar sorun, o kadar konu ve o kadar oluşum bir birine giriyor ki, izlemeye ve “neler oluyor” a cevap bulmak gün geçtikçe zorlaşıyor.
Oysa, sürecin normal olarak işlemesi halinde, her olayın veya sorunun çıkışı- başlangıcı, gelişmesi, etkileri- yankıları, acı-tatlı sonuçları olması gerekiyor.
Ne yazık ki, Türkiye’de, bu kavramların çoğu kez hem sırası, hem süresi, hem de gelişmeleri bir birine karışıyor.
Ne gariptir ki, bazı olaylarda sonuç başlangıçtan önce açıklanıyor.
Bu inanılmaz gelişmenin ne his ne empati ne de tahminle ilgisi bulunmuyor.
Tabii ki, acayip sürecin, çıkış veya tasarı merkezleri olduğu, ister istemez akla geliyor.
Özellikle demokratik ülkelerde böylesine kargaşanın yaşandığına asla rastlanmıyor. Benzer hafif olaylar derhal deşifre edilerek, kamuoyunu bilgileri doğru edinme hakkı yerine getiriyor.
Aslında, sadece az gelişmiş veya demokrasiden nasibini almamış ülkelerde, görülmesi muhtemel böylesine bir kargaşanın Türkiye’de çoğu zaman yaşanıyor olması hem hızlı kalkınmamızı önlüyor, hem de güvenliğimizi tehdit ediyor.
Üstüne üstlük, her kafadan bir ses çıkması, yetkili yetkisiz çoğu kişinin konuşma veya açıklama yapma ihtiyacı duyması da süreci daha karmakarışık hale getiriyor.
Zaman zaman bir genel müdürün tepkiyle karşılanan açıklamaları, ilgili bakan tarafından başka yöne çekilmek istenirken en sonunda da Başbakan veya Cumhurbaşkanı imdada yetişmek istiyor.
Hele “dijital ortam”da gelişen olaylar işi çığırından çıkarıyor.
Sanki ülkemizin ve bölgemizin sorunları bilinmiyormuş gibi, daima gündeme değişik değişik getirilerek “asıl gündem” gölgelenmek isteniyor.
Bırakın geçmiş seneleri, son dört-beş ay içindeki olaylara gelişi güzel bakıldığında bu “kargaşa” kendiliğinden ortaya çıkıyor.
“Şike”, “bedelli”, “öğretmen atamaları”, “emeklilere zam”, “Milletvekillerine ve emeklilerine zam”, “Cumhurbaşkanlık süresi”, “Van depremleri”, “Uludere”, “bayram kutlamaları”, “bazı tutuklamalar”, “Fransa ilişkileri”, “fezlekeler” ve “Hrant Dink davası sonucu” gibi gelişmeler, yaşananları özetliyor.
Halbuki demokratik olan ve hukukun üstünlüğü bulunan ülkelerde bu tür kargaşaya pek rastlanmıyor. Buralarda, siyah ve beyaz arsındaki gri renkler bile fark ediliyor.
Yasaların yorumları yapılmıyor, özellikle vatandaşların bilgi edinme ve insan hakları asla ihlal edilmiyor.
Ancak bir bölümünü sıraladığımız sorunlarla boğuşulurken, Türkiye’yi yeni bir Anayasa yapımı ve Başkanlık sistemi gibi önemli ve kritik dönemler bekliyor.
Her şeyden önce, iktidarın toparlanması ve kendisine oy vermeyen yüzde ellilik kitlenin de, istek ve haklarını koruma, hatta kollama sürecini hızla gündeme getirmesi icap ediyor.
Özellikle, “adaletin süratle tecelli etmesi” için geceli gündüzlü bir mesai AKP iktidarını bekliyor.
Bu arada medyanın, ısrarla belirtildiği gibi, bir “korku” içinde olmadığını kanıtlamak, yine iktidara düşüyor.
En önemlisi, vatanın bölünmez bütünlüğünün, geçmişteki gibi, tam bir “güvenlik” içinde bulunduğunu ve sonsuza kadar olacağını, dost düşmana ilan etmek de, hükümetin öncelikli görevleri arasında yer alıyor.