Gökçeada da Saraçhane değil midir?
Hukuk devletleri, adil bir düzenin tesisine çalışan, bu uğurda vatandaşlarını her nevi keyfi uygulamadan, çifte standarttan ve dahi standartsızlıktan koruyan, kollayan yapılardır.
Hukuk devletlerinde güçler ayrılmakla kalmaz; her biri, yasama da, yürütme de, yargı da ayrı ayrı hukuka tabi kılınır; bizatihi kanunlar yargı denetimi altındadır.
Dolayısıyla;
Atı alan Üsküdar''ı geçemez…
"Hiçbir şey olmasa bile oldu varsayılan bir şey" hüküm gerekçesi olamaz…
Biri için hak sayılan diğeri için suç, biri için suç sayılan diğeri için hak sayılamaz; suç ise herkes için suç, hak ise herkes için haktır…
*
Bir hukuk devleti düşünün ki;
AK Partili bir milletvekilinin, "sorunlarını gidermek" karşılığında bir iş insanından 12 milyon TL rüşvet istediği iddia edilirken esamesi okunmuyor…
AK Partili bir milletvekilinin, yüksek hızlı tren ihalesinin taşeron şirketinden 5 milyon dolar rüşvet aldığı iddia ediliyor; ara ki bulasın…
İktidara yakın bir iş adamının, ülkenin en büyük medya grubunu, iktidarın borazanına dönüştürmek üzere aldığı astronomik krediyi ödememeyi bırakın, faizini bile ödemediği ileri sürülüyor; ama "ticari sır"…
İçişleri Bakanı''nın, kara para aklamakla suçlanan bir "iş insanı"nı makamına çağırıp, "Hakkında tahkikat yapıldı, yurt dışına çık" diye amiyane tabirle "uyandırdığı" iddia ediliyor, "bağımsız yargı"nın bir çitlemek için çekirdeği eksik; umuru değil.
Mafyadan maaş alan milletvekillerinden söz ediliyor; "Ne oluyor, orada" diyen yok…
Terör örgütlerine silah ve araç yollayan şirketlerden söz ediliyor; "suç duyurusu" kabul edip de işlem yapan, yapabilen savcı yok…
Bakanların ticari hayatın olağan akışına aykırı şekilde büyüyen şirketlerinden söz ediliyor; "affını" bile dileyen yok…
Eski Başbakan''ın oğlu uyuşturucu trafiği yönetmekle suçlanıyor; takipçisi olması beklenenler el pençe divan…
Eski bakanların adı suikastlara, çökmelere karışıyor; değil ifade, gözaltı, tutuklama, yalandan "Gel hele bir anlat şu işi" deyip de hani dostlar işte görsün diye çaya çorbaya çağıran bile yok….
*
Bir hukuk devleti düşünün;
Ücreti mukabilinde dosya kapatılan FETÖ borsaları kuruluyor…
10 bin lira resmî maaşı bulunmayan "yakinimdir" kadrolu kişiler milyonluk araçlara biniyor…
*
İddia değil, dedikodu değil, iftira değil; daha yeni hepimizin gözlerinin önünde olup bitmedi mi;
Başkentin göbeğinde bir siyasi suikast işleniyor; tetikçi ve içinde olduğu çetenin ilişki kurduğu herkes isim isim, fotoğraf fotoğraf belli…
Ve fakat, ev basıp karga tulumba gözaltına almak beri dursun, "ifadelerine başvurmak üzere davet" bile ettirilemiyorlar Adliyeye…
*
Biz de, Diyojen gibi elimizde fener arayıp duruyoruz;
Nerede!
Aaaa!
Çanakkale''deymiş meğerse!
Şeytan almış da satamayıp, kendinden de uzak olsun diye memleketin en batı ucuna bırakmış zahir…
O yüzden mi, hep de Gökçeada''da zuhur ediyor bu "seçilmişlerin hukuksuzluklarıyla mücadele kararlılığı", "aman vermezlik"; orasını bilemeyeceğim!..
Bildiğim…
Yukarıda sıraladığım ve daha binlerce örnek eklemenin mümkün olduğu çürümüşlük listesinin kıyısından bile geçtiğini görmediğimiz "bağımsız yargı"nın, Gökçeada''da, bir koyun hırsızının teknik takibi sonucu ulaştığı ve içinde İYİ Partili Belediye Başkanı Ünal Çetin''in de bulunduğu "rüşvet çetesi"ni çökertmek için adeta aslan, kaplan kesilmiş olduğu!
*
Bu ne şiddet, ne celalse artık…
Maazallah bir bakan arar da "Yurt dışına çık" filan diye uyandırır diye korktular herhalde; Çetin''i bir sabah ansızın baskınla gözaltına aldılar…
"2013 yılında Ali''ye neden 500 TL yolladın? Veli''ye neden 1000 TL verdin?" türü çok kritik, külyutmazlık alameti sorularla öyle bir köşeye sıkıştırdılar ki; neye uğradığını şaşırtıp; susma hakkını kullanmak zorunda bıraktılar!
"Başkansa başkan, yargının üstünde makam mı" olur; tam 4 gün gözaltında tuttular!
*
Benim bu yazıyı yazdığım saatlerde Adliye''ye henüz sevk edilmişti Gökçeada Belediye Başkanı.
Sizin bu yazıyı yazdığınız saatlerde hukukçulara göre tahliye olmuş olması gerekirken, "burası Türkiye" tutuklanmış da olabilir elbette!
*
Ünal Çetin, özel hayatımda kıymet verdiğim bir insandır. Ama bunun üzerine bir mesleki değerlendirme inşa edemem.
Dolayısıyla, bu bir "Ünal Çetin yargılanamaz" yazısı değildir.
Bu bir "Muhalif belediyelere dokunulamaz" yazısı da değildir.
Ama belli ki, iktidar açısından bu bir, benim açımdan yazı gayesi olmayan ne varsa, hepsinin davasıdır!
Dolayısıyla…
Akıbetinden bağımsız olarak sormak istiyorum:
-Ünal Çetin''e isnat edilen suç, Gökçeada''da işlendiğine, tarafların tamamı Gökçeada''da bulunduğuna göre, Gökçeada Savcılığı neye dayanarak kendisini "yetkisiz" sayıp da dosyayı Çanakkale''ye göndermiştir?
-Ünal Çetin terörist değil, katil değil, cani değil, tecavüzcü değil, uyuşturucu taciri değil, silah kaçakçısı değil; kaçma şüphesi bulunmayan, görevinin başındaki bir belediye başkanı neye dayanarak "şafak operasyonu" yöntemiyle gözaltına alınmıştır? Savcı, pekala ifadesine başvurmak üzere davet edebilecekken neden bu yönteme ihtiyaç duymuştur? Çetin ifadeye çağrılmış da gelmemiş midir?
-Velev ki iddialar doğru, Ünal Çetin''e isnat edilen suç ile uğradığı muamele hukuki açıdan "orantılı" mıdır?
-Gizlilik kararı bulunmamasına rağmen dosya Çetin''in avukatlarından gizlenmiş midir?
-Uzun süren itiraz trafiği neticesinde, Savcı''nın kendi el yazısı ile avukatlarına "Sadece Çetin''in adı geçen bölümlerin verilmesini onayladığı" iddiası gerçek midir? Avukatlardan evrak saklanmış mıdır? Öyleyse bu hukuk usulüne uygun mudur?
*
Velhasıl;
Gökçeada Belediye Başkanı''nın maruz kaldıkları "hukuk devleti"nin mi yoksa boğazına kadar batağa saplanmış bir iktidarın üzerine atılı kiri muhalefete yansıtmak suretiyle hedef şaşırtmaya dönük "siyasi operasyon ihtiyacı"nın mı gereğidir?
*
Son olarak;
Ekrem İmamoğlu''na destek veren milyonlarca vatandaşın her biri bu desteği, hakkındaki dosyayı okuyup, masumiyetine kanaat getirip de mi yoksa iktidarın muhalefeti hukuk sopasıyla itibarsızlaştırma, baskılama çabasına tepki olarak mı vermiştir?
İkinci ise; Gökçeada da Saraçhane değil midir?
Eğer bir itiraz "muhatabına göre" şekillenir ise ne kadar "ilkesel"dir?