Göçler ve göçmenlik...
Kıbrıs Türkünün dramı:
Göçler ve göçmenlik...
Kıbrıs Türkleri Suriye'den göç etmek zorunda kalan insanların dramını çok iyi anlamaktadır. Terör illetinden kaçan bu masum insanların başına gelenler, yakın tarihimizde Kıbrıs Türklerinin de başına gelmiştir; hem de 5-10 kez. Birçok Kıbrıslı Türk, Kıbrıs İngiliz İdaresine geçtikten sonra gerek İngiliz'in zulmünden kaçmak ve de gerekse EOKA'cı Rum teröristlerin saldırılarından ve soykırım teşebbüslerinden kurtulmak için göç etmek zorunda kalmıştır. Kıbrıs Türkleri göçlerin ve göçmenliğin ne demek olduğunu belki de tarihte en iyi bilen topluluktur.
1878'de Kıbrıs, İngiliz İdaresine geçmiş, bir kısım Osmanlı tebaası Türk, adada yaşamaya devam ederken bir kısmı da göç etmişti. Birinci Dünya Savaşı'nda İngiltere Osmanlı'nın karşı cephede olmasını fırsat bilerek 1914'te adayı ilhak ettiğini, Birleşik Krallık topraklarına kattığını ilan etti. Bu durum karşısında birçok Türk yine göç etti.
İngiltere savaşın sonlarına doğru, 1917'de yayınladığı 'Krallık Konseyi Emri' ile tüm ada halkına İngiliz vatandaşlığına geçmeleri için iki yıllık süre tanıdı. İki yıl içinde Yüksek Komiser'e başvurarak bağlılık yemini etmek ve yerleşiklik koşullarını yerine getirmeye razı olmayan binlerce Türk Anadolu'ya göç etmek zorunda kaldı.
1923'te Lozan'da bu durum tescil edilmiş ve Kıbrıs resmen İngiltere'nin malı olmuştur. Böylelikle 1878'de, 1914'te, 1917'de yaşanan göçlerden sonra Lozan sonrasında da büyük bir göç olayı daha yaşanmış oldu.
Ada kan gölüne döndü
1821'de Yunanistan'da Osmanlı'ya karşı ayaklanan bir kısım fanatik Yunan milliyetçisinin ve papazın kurduğu Ethniki Etherya Cemiyeti ve ortaya konan Megali İdea ülküsü çerçevesinde Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanması(Enosis) cennet adanın cehenneme dönmesine giden yolu açtı. 1955'te kurulan EOKA terör örgütü Enosis'e ulaşmak için her yola başvurmuş, ada kan gölüne dönmüştür. EOKA terörizmi ile mücadelede sıkıntılar yaşayan İngiltere çareyi ada idaresini Türklerden ve Rumlardan oluşan bir Cumhuriyet'e devretmekte bulmuş ve kendine egemen üsler alarak işin içinden sıyrılmıştır. 1960'ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'ni Rum içine sindirmemiş, Enosis hedefi önünde engel görmüştür. 1963, 1964, 1967 ve en son 1974'te adanın Yunanistan'a bağlanması için Rum katiller işbaşı yapmıştır.
1963-64 ve 1967'de yaşanan Rum saldırılarını küçük yaşta olduğum için hayal meyal hatırlayabiliyorum. Ancak 1974'te yaşadıklarımız tüm netliği ile belleğimdedir ve unutmam mümkün değildir. 20 Temmuz Barış Harekatı sırasında Limasol şehrine yakın Çanakkale köyünde rahmetli dedemin yanında tatilde idim. Türkiye'nin adaya müdahale etmesiyle gözü dönen Rum teröristler köyümüze saldırdılar. Ağır silahlarla donatılmış binlerce EOKA teröristine karşı koyacak, köyü savunacak imkan yoktu. Çoluk, çocuk, genç, yaşlı köyden kaçmış, dağlardan ve ovalardan, aç, susuz yürüyerek Ağratur İngiliz Üssüne sığınmıştık. Aylarca, kurulan çadır kentlerde, çağ dışı şartlarda yaşamak zorunda kaldık. Geceleri İngiliz'in dağıttığı -'Dog Biscuit' köpeklere verilen- bisküvileri yemek zorunda kaldık. Rum teröristlerin her an saldırabileceğinin huzursuzluğu ile yaşadık. İngiliz üslerine sığınanların bir kısmı aylar sonra Türkiye'den gelen uçaklarla ve gemilerle önce Türkiye'ye sonra da adanın kuzeyine nakledildiler. Bir kısmı ise kendi şartları ile yürüyerek ve maceraya atılarak kuzeye geçebildi. Kuzeye geçerken yakalananlar öldürüldü, katledildi. Kuzey'e geçtikten sonra yıllarca göçmenlik yaşandı çile çekildi. Ne var ki özgür olmanın bedeli sonunda her şeye değdi. Mukavemetçi Kıbrıs Türkü kendi devletini KKTC'yi kurdu.
Avrupalı tekmeledi
Şimdilerde gazete ve televizyonlarda Suriye'den kaçmak zorunda kalan masum insanları gördükçe bizim yaşadıklarımız ve çektiklerimiz ister istemez bir film şeridi gibi gözümün önünden geçmektedir. Masum sivillere karşı girişilen saldırıları kınıyorum. Aynı zamanda terörden kaçan bu insanlara karşı vurdumduymaz olan ülkeleri ve yöneticilerini de lanetlemekteyim. Bu insanlar canlarını kurtarmak için her türlü tehlikeyi göze almaktadır. Yüzlercesi Avrupa'ya ulaşmak için denizde boğulmaktadır. Dünya, BM ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlar tüm bu olan biten insanlık dramını sadece seyretmektedir. Türkiye 2 milyonun üzerinde Suriyeliye kucak açmıştır. Avrupa ise kapılarına kadar gelmeyi başaran bu insanları tekmelemekte, horlamakta ve sahip çıkmaktan kaçınmaktadır. İnsanlık, evet biraz insanlık kaldıysa, biraz Allah korkusu varsa, bu çaresiz insanlara vakit geçirmeden sahip çıkılmalı ve yaraları süratle sarılmalıdır. 1974'te yaşadıklarım neticesinde bende oluşan travma hâlâ daha tazeliğini korurken kim bilir bu talihsiz insanların dramı daha ne kadar sürecektir? Allah yardımcıları olsun. Bu vesile ile Büyük Türk Milleti'nin Kurban Bayramı'nı kutlar, kaybettiğimiz tüm Şehitlerimizin aziz ruhları önünde saygı ile eğilirim.