Karar gazetesi yazarı Galip Dalay, Halk Bank’ın İstanbul şehir Üniversitesi için uyguladığı tedbir kararı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, yeni parti çalışmalarını sürdüren eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu hedef alan sözlerine tepki gösterdi. İktidarın, siyasal rakiplerini sindirmek için kamu kurumlarını kullanmaktan çekinmediğini belirten Dalay, Şehir Üniversitesi için alınan kararın, AKP’nin kendi içinden çıkan muhalefeti sindirme girişimi olduğunu söyledi.
Karar gazetesi yazarı Galip Dalay’ın “İktidar, kaba güç ve bedel ödetme siyaseti” başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:
“İktidar topluma anlamlı bir gelecek perspektifi sunmaktan aciz kaldıkça, sorunları çözebilme kapasitesini yitirdikçe ve kendisi için iyi olanla ülke için iyi olan arasındaki makas açıldıkça daha fazla tehdit diline başvuruyor ve daha fazla bedel ödetme söylemini kullanıyor.
İktidar, karşılaştığı her meydan okumaya veya kendisine yöneltilen her siyasal veya toplumsal muhalefete yönelik anlamlı politikalarla cevaplar üretmekten ziyade, onları bastırmayı hedefleyen bir bedel ödetme söylemi veya siyasetine sığınıyor. Bu uğurda da her türlü devlet erkini veya kamu kurumunu kullanmaktan geri durmuyor.
İktidar, topluma hizmet vasıtası olması gereken kamu gücünü siyasal krizini görünmez kılma, toplumsal veya siyasal muhalefeti bastırma aracı olarak kullanıyor. Tıpkı Şehir Üniversitesi operasyonunda olduğu gibi... Herkes biliyor ki, iktidar Şehir Üniversitesi operasyonuyla yeni bir siyasal süreç başlatan Davutoğlu’na bedel ödetmek istiyor. İktidarın, muhafazakar kesimin vücuda getirdiği en nitelikli ve Türkiye’nin de en parlak üniversitelerinden birini kendisinin siyasal intikam operasyonuna kurban seçmesi kendisinin hürriyet ve hukuk konularındaki iç karartıcı sicilini daha da sorunlu hale getiriyor.
Bu tavrıyla da iktidar, kendisine yönelen ve kendisinin içerisinden doğan yeni bir siyasal muhalefetle daha güçlü bir siyasal vizyon ve tutarlı bir siyasal söylemle meşru zeminde mücadele etmekten ziyade onu tehdit etmeyi, ona bedel ödetmeyi tercih edeceğini aleni bir şekilde ilan ediyor.
Böylesi bir bedel ödetme siyasetinde de devlet, hukuk ve kamu kurumları operasyonel bir vasıtaya indirgenerek içleri boşaltılıyor. Aslında bu haliyle artık karşımızda siyasal bir iktidardan ziyade en ham haliyle devlet gücü ve onun pervasızca kullanımı var.
Zaten Türkiye’deki mevcut kullanımıyla iktidar kavramı, siyaset üretiminden ziyade siyasal rakiplere operasyon çekmeyi, onlara bedel ödetmeyi ve onları sindirmeyi temsil ediyor.
Fakat iktidar izlediği bu bedel ödetme siyasetiyle aslında kendi altındaki halıyı çekiyor; kendi iktidarını onu var eden meşruiyet tabakalarından bir bir mahrum bırakarak, onu ham bir kaba güç kullanımına eş değer kılıyor.
Bu haliyle de bedel ödetme söylemi ve siyaseti, sandıkta elde edilen aritmetik başarı ve sayısal çoğunluğa rağmen, iktidarın yaşadığı söylemsel ve siyasal marjinalleşmesini tahkim ediyor.
Velhasıl, beka söylemi bir siyasetsizlik itirafı, bedel ödetme söylemi de ülkenin gelecek gündeminden kopma ve iktidar kavramının kaba güce indirgenmesinin itirafıdır.
Beka söyleminin iktidara bir faydası olmadı, hatta bu söylemde somutlaşan siyaset tarzı dolayısıyla iktidar yerel seçimlerde en önemli kalelerini kaybetti. Bedel ödetme söyleminin de iktidara bir faydası olmayacak. Dahası, bedel ödetilmek istenen aktörlere kolay bir meşruiyet ve mağduriyet transferi sağlamanın yanı sıra kendi meşruiyetini kaybettirecek.
Netice olarak, beka söylemi de bedel ödetme siyaseti de, siyasi sonuçları hesaplanmış doğru stratejiler olmaları dolayısıyla hayata geçirilmiyor. İktidar siyaset yapma kabiliyetini yitirdiği için sofistikasyon gerektirmeyen bu yöntemlerden medet umuyor.”