Ey ilahi adalet!
İster politik, ister ekonomik, ister sosyal alanda yaşananlar ve bu gidişle yaşanacaklar, her şeyden önce adaleti öne çıkarıyor.
Ne var ki, adalet öne çıkarken haklı veya haksız yere yıpranıyor.
“Adalet mülkün temelidir” düsturuna olan inanç ister istemez sarsılıyor.
Oysa, adaletin hiçbir şekilde, hiçbir zümre, hiçbir güçten değil korkması, çekinmemesi bile gerekiyor.
Öte yandan, adaletin herkese lazım olduğu kuralının da hiçbir zaman unutulmaması icap ediyor.
Adalet, hukuk ve yargı gibi birbirinin içinden çıkan, birbirini tamamlayan değerlerin üstünde de “ilahi adalet”in tecellisi ışıldıyor.
Ne yazık ki, üzerinde uzun süredir kara bulutların dolaştığı “yargı”nın fırtınalara neden olabileceği kuşkusu ve korkusu Türk insanını sarsıyor.
Yaşanan ve her biri hakkında kitap olabilecek çelişkiler bulunan yargı gelişmelerini bir yana bırakarak, “şike” olayı üzerinde durulacak olsa bile, adaletin zor durumda olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Bir Fenerbahçeli olarak bu satırları kaleme alırken ve hukukun üstünlüğünün her şeyden önce geldiğini belirtmeyi hatırlatırken, şike davasında, adaletin tecelli etmesini beklemek de başta sarı lacivertliler olmak üzere bütün sporseverlere hatta kamuoyuna düşüyor.
Kamuoyu, özellikle aylarca tutuklu bulunan Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın beraat etmesini bekleyen ve uman milyonlarca insanın, sonunda hayal kırıklığına uğramamasını bekliyor.
Gerçekten de, şike davasıyla Türk kamuoyu çok yakından ilgileniyor.
Sadece Fenerbahçe değil, bir yerde Beşiktaş, Trabzonspor ve diğer bazı spor kulüplerimizi de içine alan davanın, çok sağlam delillere dayanması ve hükmün geciktirilmeden verilmesi önemli bir yer alıyor.
Sürecin manevi daha doğrusu moral değeri bir yana bırakılırsa, bir milyar doları aşan muazzam bir maddi portföyün sürekliliğinin önemi kendini gösteriyor.
Basit bir deyişle, “Kaş yapayım derken, göz çıkarmamak” durumu zihinleri kurcalıyor.
Öte yandan, “masumiyet karinesi” bir an olsun hatırlanırsa, Fenerbahçe Başkanı’na her hangi bir suçu şimdiden yüklemek, adalete gölge düşürüyor.
Nitekim, Aziz Yıldırım, Silivri’de muhakemeye çıkmadan bir gün önce yayınladığı mesajda “masum” olduğunu adeta haykırıyor.
Ünlü filozof ve şairlerden de yararlanarak kaleme alınan mesajdan bazı bölümleri “masumiyet adına” sütunlarımıza alma sorumluluğunu yüklüyor:
“Fenerbahçe’nin haklılığına adanmış ömrümün beni getirdiği en son yer olan burada, huzurlarınızdayım” şeklinde sözlerle açıklamasına giriş yapan Yıldırım, Fenerbahçe Kulübü’ne ilk kez başkan seçildiği 14-15 Şubat 1998 kongresini hatırlatarak, “3 Temmuz’dan bu yana yegane sevdamız Fenerbahçe’ye ve bizlere yapılanlar, kamuoyunun malumudur. Ancak bu nasıl bir yazgı ve nasıl bir tesadüftür ve teselli kaynağıdır ki, Fenerbahçe ile buluştuğum ilk gün 14 Şubat Sevgililer Günü’dür” ifadesini kullandı.
“Mücadelemiz zulüm ve zalimledir”
Suçlandıkları iddiaların bilgi ve belgeye dayanmadan, kişilik hakları katledilerek, yanlı ve yanlış bilgilerle kamuoyuna servis edildiğini savunan Yıldırım, şu ifadeleri kullandı: “Öncelikle bu yargılamayı takip ve buna tanıklık eden herkes bilmelidir ki, mücadelemiz zulüm ve zalimledir. Sekiz aydır sizlerin huzuruna çıkarılmayı beklemekteyiz. Bizlere reva görülen bu muamele, ne vatanını satanlara, ne yetim hakkı yiyenlere, ne de devlete ve halkına kurşun sıkanlara görüldü. Suçlandığımız asılsız iddialar, hiçbir bilgi ve belgeye dayanmadan, kişilik haklarımız hunharca katledilerek, yanlı ve yanlış her bilgi kamuoyuna servis edildi, sızdırıldı.”
Unutulmamalıdır ki, sadece şike davasında filan değil, adaletin bittiği her yerde, “ilahi adalet” kendiliğinden devreye giriyor.